Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Bugün biraz farklı bir yazı pişirdim... İçinde yine otomobil var elbette. Biraz özeleştiri, belki bir tutam “çocukluk”, göz kararı eklenmiş anılar ve gözlemlerle servis ettim...

Benden ne olmaz

Sen onca emek verip bir ürünü geliştir, sonra biri çıkıp ona burun kıvırarak baksın. Bu beni deli ederdi herhalde. Dolayısıyla mühendis olmama imkan yok.

Bu bir iç hesaplaşma değil. Ters köşeden vurup, yaptığım işin ne kadar “ulu” olduğuna getirip mısır patlatır gibi ego patlatmayacağım da... Çocukken oynadığım bir oyunun “koca adam”a uyarlanmışıdır şu an yaptığım...
Henüz ilkokul çağlarındayken, mahallemizde yaşayan ya da caddede beğendiğim, sahip olmayı istediğim otomobile binen birini gördüğümde
“O çok şanslı” diye geçirirdim içimden. Öyle ya, kullandığı güzel bir otomobili, harcayabileceği parası, o zamanın şartlarına göre iyi döşenmiş ve balkonlu evde oturan büyüklerle ailesinin otomobili olan, kendisine çekici oyuncaklar alınan ve benden daha fazla harçlık alabilen çocuklar hep şanslı kategorisindeydi benim için.
Bir de bunun tam tersi olanlar vardı. Örneğin şanslı sınıfındayken ayağı kırıldığı, otomobiliyle kaza yaptığı ya da birileriyle kavga ettiği için “Yok, kesinlikle şanssız!” katına iniverenler! Onlar da aslında benim “yaşamak istemediğim” durumlarla karşılaştıkları için bu hale gelirlerdi o minik kafamda... Kısacası, yerinde olmak istediklerim şanslı, istemediklerim ise şanssızdı...

Benden siyasetçi çıkmaz
Sevdiği konuda karınca kararınca yazılar yazan bir editör olmakla ve büyümekle birlikte, kimi zaman aklımın ucundan aynı şeyler geçiverir aniden.
Ama biraz daha farklı bir nitelikte...
“Acaba ben bu işi yapabilir miydim?” diye...
Bana “Sen doktor olmalıymışsın” diyenlerin sayısı pek az değildi. “Siz öyle sanın!” cevabı geçiyor tabii. Çünkü olamayacağımı, yapamayacağımı biliyorum. Bir kere insan hayatına, kaderine yön veren kişi olmak, o sorumluluğu taşımak kolay değil diye düşünürüm.
Siyasetçi ya da CEO filan da çıkmazdı benden. Duygusallığımın, yöneticilik yaptığım zamanlarda beni avucunda oynattığını hatırlarım çünkü. Öğretmenlik ise tamamen farklı bir konu. Bende o da yok! Yani bu da olmadı!
Geçtiğimiz günlerde BMW’nin Leipzig’deki fabrikasını gezdik. Süreçler, yeniliklerin yapılış biçimleri, bir parçanın
ya da malzemenin geçirdiği evreler, kullanılan teknolojiler filan derken kürek dolusu bilgi yüklendik doğal olarak.
Şöyle bir aklımdan geçirdim: Madem otomobilleri seviyorum, mühendis
olabilir miydim? Ya da mühendisler
şanslı mı? Çok düşündüm kendi kendime. Tabii yanımdakilere çaktırmadan! Sonuçta kararımı verdim: Şayet mühendis olsaydım, “Lanet olsun şu otomobil sevgime!” repliğini söylerdim kesinlikle...

İnsanı yenilikten soğutur
Bir kere ileriyi düşünmek ve ona göre bir konsept yaratmak, ardından sabırla aksilikleri tatmak, sonunda da gerektiğinde tüm sürecin tekrar başına dönmek zor geldi. Bir de şu var: Onca uğraşıp geliştirdikten sonra birinin çıkıp bunca emek verdiğin şeye burnunu kıvırarak bakması beni deli ederdi herhalde.
“Kıvırma o burnunu bakim!” demekle de bitmez o hınç... İnsanın içini kemirir, yenilikten soğutur. O zaman da “Eserlerimi madem kimse anlamıyor, bırakırım arkadaş!” deme şansın da yok! Onca okumuşsun, biri gelip de “düğmenin konumunu” ya da sistemin karmaşasını anlamadı diye vazgeçeceksin...
İşte tam da bu yüzden “Benden ne olamayacağını biliyorum!” dedim. 2 bin 500 tane farklı parçayı bir araya getirip
bir otomobil yapmak, çoğu insanın düşünmediğini ama kullandığında seveceğini bildiğim bir şey tasarlamak
ya da yaratmak beni aşar! Tıpkı öğretmenlerim veya “arızalandığımda” beni ayağa kaldıran doktorlar gibi mühendisleri de takdir ediyorum.

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Benden ne olmaz

Haberin Devamı

Zombilere görüntüsü de yeter

Aslında kendisi bir hayli ağırbaşlı, efendi bir otomobildir. Ama “Walking Dead” dizisi için zombi savaşçısı kılığına girmiş. Biraz abartı olmuş gibi sanki. Zira ben zombi olsam, görüntüsünden tırsarım diye düşünüyorum. Makineli tüfekleri, zırhı ve pek çok yanında bıçaklar bulunan araç, aslında bir Hyundai Santa Fe gördüğünüz gibi. Şimdilik seri üretim niyetleri yok Allah’tan. Sadece bir adet üretilmiş,
o da budur! Ancak bilinmez, belki “Aynından istiyom!” diyen, kendisini zombilerle mücadeleye adamış biri de çıkıverir, bize de morarmak düşer! Büyük konuşmayayım...

Dubai’nin yerli markası: Dubai Roadster

Daha çok polis filosuna kattığı süper lüks ve süper spor otomobillerle anılan Dubai, bu kez “kendi markası”nı yaratmış. Tabii markanın yaratıcılığından bahsetmiyorum. Çünkü adı Dubai Roadster olarak belirlenmiş. Aslında adının Dubai olması pek de aykırı gelmiyor. Çünkü üzerinde Dubai Expo 2020 yazıyor. Yani biraz tanıtım kokuyor. Ancak “henüz var olmayan” bu otomobilin imal edilmesi konusunda niyetler var. Gelecek yıl düzenlenecek Dubai Otomobil Fuarı’nda “kanlı canlı” olan bir örneğinin tanıtılması da planlanıyor. Sadece 25 adet üretilmesi planlanırken, şimdiden sipariş bile geldiği söylenmekte. Büyük boyutlarda olmamakla birlikte, fotoğrafında Mercedes SLR boyutlarında olacak hissi veren otomobilde 400 beygirlik bir V8 GM motoru bulunacakmış. Tabii otomobil bolca karbonfiber ve titanyumdan üretilecekmiş. Firma henüz çizim olan bu otomobilin 0’dan 100 km/s hıza 3.5 saniyede çıkacağını söylüyor ki anlaşılan bunu gerçekleştirmek için hayli terleyecekler. Beklemekte fayda var.