Bize yeni yıl kararlarını aldırtan şey idealimizde ki hayata ulaşma çabamızdır. Yeni yıla sayılı günler kaldı. 2020’de neler yapacağınızı karar vermediyseniz hemen oturup bir plan yapın. Çünkü bilimsel araştırmalar, yeni yıl kararları alan insanların, almayanlara göre hedeflerini gerçekleştirmede on kat daha başarılı olduğu söylüyor.
Hepimizin zihninde, “hayatım böyle olursa daha güzel olur” dedirten kendimize özgü inançlarımız var. Her yeni yılda, bu inançlarımız hemen gerçekleşsin hayatımızda ilişkilerimiz de bir şeyler değişsin istiyoruz. Ancak burada atladığımız önemli bir nokta hiçbir şeyin tek bir günde değişmeyeceği gerçeğidir. Hiçbir büyük iş bir günde başarılmaz. Kararlar bir günde alınır, ama yıl boyunca atılacak ufak ufak yüzlerce adımda gerçekleşir. Yeni yıl kararları yalnızca birer başlangıç noktası olmalıdır zaman içerisinde gerçekleşebilecek değişimleri sağlayacak kişi yine kendimiziz.
Aşk, ilişkiler ve iki insanın birlikte olma mücadelesi. Çoğunlukla her ilişki
Gelin kaynana ilişkisi üzerine neler yazılmış, filmler ve diziler yapılmış olsa da, her çağın gündemden düşmeyen baş konusudur bu çekişme. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir çalışmada M.Ö. döneme ait bulunan tablet üzerinde bir kadının kocasına çiviyle yazdığı mektubun sebebi kayınvalidesinden şikâyet etmekti. Belli ki bu konu, yüzyıllar öncesinden gelen ve muhtemelen önümüzdeki çağlarda da devam edecek bir sorun...
İşin özüne bakarsak, her iki taraf için de asıl sebep birbirlerinden haz etmemeleri ya da birbirlerini sevmemeleri değil. Aslında iki kadın da kimin daha güçlü olduğunu ve koca/oğulun üzerinde kimin daha etkili olduğunu ölçmeye çalışıyor. Erkek kimin yanında yer alırsa, o kadın kendisini diğerinden daha üstün hissediyor ve gözdağı vermiş oluyor. Erkeğin ise aslında tek derdi annesi ile eşinin arasındaki ilişkiyi iyi tutma çabasıdır. Fakat bunu yaparken çok önemli bir taktik hatası yapar ve annesini savunmaya geçer. İyi niyetli olmasına rağmen annesi ile eşi arasına girerek sorunun giderek büyümesine ve içinden çıkılmaz bir hal almasına katkıda bulunmuş olur. Bu tür sorunların yaşandığı ailelerde genellikle erkeğin annesi gençliğinde çok sıkıntılar yaşamış ve bu
‘Her yeni doğan bebek yeni bir dünya demek’. Barış Manço
Güzel bir ilişkiniz var ve bunu evlilikle taçlandırdınız. Çok tanıdığınızı ve sevdiğinizi düşündüğünüz eşinizin evlilikten sonra pek çok yeni özelliğini keşfettiniz. Ve evliliğinizde, problemler artmaya başladı. Özellikle evlilikler de ilk 2 yıl evliliğinizi rayına oturtmak için önemli bir süreçtir. Bu süreçte ilişkinizde yaşadığınız sorunların sebeplerini ortaya çıkarmak veya çözüm bulmak çok önemli. Fakat evli çiftlerin, mutsuz olduklarında veya bir problemle karşı karşıya geldiklerinde toplumsal olarak bebek yapmaları konusunda eleştirilere maruz kaldığı bir kültürde yaşıyoruz.
‘Bebek evliliğin pasını alır!’ Bir doğsun evliliğin problemlerine göre; kocan eve bağlanır, şu değişir şöyle olur gibi birçok sayabileceğim cümleyi defalarca çevrenizdeki insanlardan sizde duymuşsunuzdur. Beni en çok etkileyen özellikle paslanmış olarak düşünülen bir evliliği, evlilikteki sorunun kaynağını bilmeden, çocuğu kurtarıcı gibi görmek ve böyle bir aileye bebek getirmek düşüncesi bile doğacak bebeğe verilecek en büyük cezadır. Çünkü çocuk, aileye sorunlarıyla gelir ve yeni sorumluluklar yükler. Evet, bir bebek evliliği daha hoş,
"Kadın, bilmeyene 'nefs' bilene nefestir." Şems-i Tebrizi
Her iki cinsiyette birbirleri için yaratılmıştır. Varlıkları birbirleri için vazgeçilmezdir. Erkeğin mutluluğunun da mutsuzluğunun da, başarısının da başarısızlığının da yegâne sebebi olan kadın olmasaydı, erkek de olmazdı, hiçbir şey de olmazdı. Şöyle bir gerçek var kadınlar olmasaydı dünya kahverengi ve siyah tonlarının hakim olduğu bir yer olurdu. Fakat ben kadınlar olmasaydı başlığına başka bir noktadan değinmek istiyorum. Kadınlar olmasaydı kadınlar kiminle yarışırdı?
Ezelden beri kadını en çok yine “kadın” incitiyor. Çünkü sadece bir kadın başka bir kadına iltifat ederken aynı anda onu aşağılamayı becerebiliyor. Hemcinsimizin yani bir kadının; Bizden daha iyi, daha güzel, daha akıllı, daha zeki daha mutlu olmasına tahammülümüz yok. Kadınların dünyası erkeklerinkine göre daha acımasızdır. Çünkü kadınlar erkeklerden çok daha zeki ve komplike düşünen canlılardır ve karşısındaki kadının ince hassas noktalarını biliyordur. Belki size bu görüş biraz sert gelebilir fakat bir kadın olarak beni en çok inciten hep çevremdeki kadınlar olmuştur.
Aslında kadınların dünyasını şöyle bir düşünürsek; Bir kadına en acımasız eleştiri yine
‘Aşk bir görme kusuru, evlilik ise bu kusurun tedavisidir.’/ Prof.Dr.Mehmet Sungur
İçinde bulunduğumuz hafta itibariyle havada fazlaca aşk kokusu var, yaklaşan 14 şubat her yeri kırmızı kalplerle süslenmiş durumda. Dışarıda bu ambiyans her yerde 14 şubat hatırlatması varken etkilenmemek zor.. Evli olanlar bu söyleyeceklerimi daha iyi anlayacaklardır. Bir zamanlar içinizde uçuşan o kalpler, süprizler, güzel sözler, romantik duygular nereye kayboldu. Aşk; karşı tarafın bilinmezliğinden, kişinin partneri için zihninde oluşturduğu imgelerden ve aradaki engellerin varlığından oluşur. Doğal olarak kişiyi daha iyi tanıdıkça, onu daha gerçek bir şekilde gördükçe ve aradaki bazı engeller aşılıp, güven oluşmaya başladığında duygular değişmeye başlıyor. Evlenmeden önceki adam ya da kadın nereye gitti, o günlerde ki duygularımı yaşamak istiyorum özlüyorum diyenler hiç de az değil. 'Evlilik aşkımızı ziyan mı etti?' Peki ne oldu o duygulara?
Aşık olunması durumunda kişi; dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi hormonların aktif ve dengeli şekilde salgılanmasıyla, bedensel ve zihinsel anlamda farklı bir deneyime adım atıyor. Aşkta yoğun bir arzulama hali öne çıkıyor. Romantizm kişileri
Bir çocuk için annesi ve babası dünyayı temsil eder. Çocuk annesi ve babası nasıl davranıyorsa, dünyadaki herkesin de aynı davranacağını düşünür./ Morgan Scott Peck
Çocuğu tanımanın yanı sıra öncellikle biz nasıl ebeveynleriz onu keşfetmemiz gerekiyor. Genellikle çocuklarımıza yaklaşımımız kendi doğrularımız ve gerçeklerimiz yönündedir. Çocuk ailenin yansımasıdır. Kendi doğrularımızla yetiştirmeye çalıştığımız çocuğumuz bir de bakarız ki saldırgan asi bir yapıta bürünmüş yada tam tersi itaatkar, bağımlı bir çocuk olmuş. Çocukla ilgili konularda gelişmeye, sürekli onu daha mutlu yetiştirebilirim telaşında iken, kendi davranışlarımızla ilgili aynı farkındalığı gösteremeyiz. 'Ben bunları hak etmedim! Ben nerde yanlış yaptım' serzenişleri yerine 'Ben nasıl bir anneyim ya da babayım? Çocuğuma yaklaşımım ne ölçüde doğru?' Sorularını kendimize sorarsak daha doğru cevaplar elde ederiz.
Günümüzde ebeveynlerden en çok duyduğum sözlerden biri ‘Ama herkesin var’, ’Çocuk özeniyor’, ‘Okulda arkadaşlarının arasında mahcup mu olsun?’ Yaklaşımı ile anne babalar, aslında kendilerine ait bakış açısını ‘özenmek’, ‘mahcup olmak’, ‘herkesin var onunda olsun şeklinde ifade ediyorlar.
Evlilik fırtınalı bir denizse, bekarlık da bulanık bir bataklıktır.
T. L. Peacock
Hayatımızın en başında, doğacağımız bir parçası olduğumuz, bizi biz yapan şekillendiren ailemizi seçme şansımız yoktur. Fakat evlilik kendi seçimlerimizle yeniden doğduğumuz ailemizdir.
İnsanın temel ihtiyaçlarından; Güvenlik ve Heyecan... Hangisini doyurursan diğeri tam olarak beslenemediğinden sorun çıkartmaya başlıyor hayatında. Örneğin her insan sevildiğini hissetmek, güvenmek, başını yaslayabileceği bir omuzun varlığını bilmek istiyor. Bu şekilde kendisini güvende hissediyor. Fakat bunu hissederken diğer duygu kendini hissettirmeye başlıyor birden. Heyecan arzusu... Çünkü heyecan, insanı yaşama bağlayan ve yaşama sevinci duymasını sağlayan nadir duygulardan. Ve rutinleşmiş ilişkiler güven duygusu verse bile heyecan duygusunu kaldırıyor ortadan. Hal böyle olunca bekar insanlar güvenlik ihtiyaçları için evlenmeyi, evli olanlar ise heyecan ihtiyaçları için ‘Serüven yaşamayı’ istiyorlar. Denge bir türlü kurulamıyor.
Evlenmek daha düne kadar insanlar için ömür boyu sürecek bir yolculukken şimdilerde insan doğasının bu temel