Kadri Gürsel

Kadri Gürsel

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de bir Kürt-Türk çatışmasını kışkırtabilecek faktörler, PKK’nın kurulduğu yıl olan 1978’den bu yana herhalde hiçbir zaman bugünkünden daha güçlü olmamıştı...
Ama bu olumsuz faktörler, Kürtler ve Türkler arasında yaygın bir çatışmanın çıkmasını önleyebilecek olumlu faktörlerden daha mı güçlüdürler? Ve bir çatışma ihtimalini artıracak ya da azaltabilecek değişkenler nelerdir? Sanırım önümüzdeki “alacakaranlık dönem”i bu ölçülerle de izlemek gerekecek.
Orta yerde siyasallaşmış bir Kürt sorunu var... Bir de, önce beklentiler yaratmış ama sonra DTP’nin kapatılmasıyla Kürtlerin üzerine çökmüş bir “Kürt açılımı”... Ve bir de tabii “Kürt siyasi realitesi”, yani PKK, Öcalan, Kandil...
Öcalan ve Kandil’in özellikle Habur olayından sonra “açılım” perspektifinden tamamen dışlanmaktan kaygılandıkları hissediliyordu... Kentlerdeki sokak eylemleri ve Reşadiye’deki saldırı bu kaygının neden olduğu reaksiyonlardır.
Öcalan ve Kandil, Kürt partisinin kapatılması için adeta çaba gösterdiler.
Kürt siyasetçiler de partileri kapatılınca Öcalan ve Kandil’in iradesine her zamanki gibi teslim olup “sine-i millet”e döndüler...
Böylece sokağın ve şiddetin önünü açmış olan yasadışı Kürt aktörler, hükümeti, içinde yer alacakları bir siyasi çözüm denklemi kurmaya zorlamak istiyor.

Hedefte kentler var
Gözlerini bu amaçla kentlere diktiler... Türkiye’yi istikrarsızlaştırma yoluyla bir şeyler elde etmek için başka seçenekleri de kalmadı aslında...
“Maoist Halk Savaşı” stratejisi 90’ların ilk yarısında TSK tarafından çökertilmiş olan PKK için “kır gerillası” çoktandır sonuca götürecek bir yol olmaktan çıkmıştı. PKK, dağ kadrosunu, Dağlıca, Aktütün ve Reşadiye’de de görüldüğü gibi yalnızca taktik amaçlı “silahlı propaganda” eylemleri için kullanabiliyor.
PKK için “potansiyel” uzun zamandır kentlerde... Güneydoğu’da Kürtlerin çoğunluğu artık kentlerde yaşıyor; Kürt nüfusunun çoğu da batı kentlerinde... Varoş ve gettolardaki eğitimsiz ve yoksul Kürt gençleri “potansiyel”in ana unsuru...
Karşılarında da PKK’ya karşı birikmiş öfke ve nefret var. Bunlar da kışkırtma ile Kürtlere yönelebilecek başka bir “potansiyel”...
Bu iki “potansiyel” ateşle barut gibi... PKK bu potansiyeli örgütlü ve sistemli biçimde kullanabilir mi? Ne kadar ve nereye kadar?

Kürtlere değil, Türklere bakın
PKK ne kadar uğraştıysa da ülkenin batısındaki kentlerde illegal “profesyonel” örgütlenmesini kalıcılaştırmayı başaramamıştır. Buna Emniyet güçleri kadar Kürt hareketinin yapısal sorunları da engel olmuştur. PKK’nın şimdi başaracağına inanmamız için yeni nedenler bulunduğunu sanmıyorum.
“Çatışma çıkar mı, çıkmaz mı?” diye merak edenlerin asıl “Türk tarafına” bakmaları lazım... PKK’nın kışkırtmaları asıl oradan sistemli ve örgütlü bir reaksiyon görmeye başlarsa tehlike var demektir.
Velhasıl, bir Kürt-Türk çatışmasının önlenmesinde “değişkenler”in rolü büyük olacaktır...
Nedir bunlar?
Öncelikle MHP, sempatizan gençlik gruplarını denetim altında tutarsa...
Emniyet güçleri uyanık, ama insan haklarına saygılı ve profesyonel olursa...
İktidar tek yanlı da olsa, “açılım” adı altında Kürt sorununu yumuşatacak bazı adımlar atmayı sürdürürse...
Ve medya habercilikten taviz vermeden sorumlu bir editoryal politika benimserse...
PKK’nın eylemleri Türk-Kürt ayrışmasını her durumda derinleştirecek olsa da bir çatışmadan kaygılanmak için geriye daha az neden kalır.