Çiğ süt fiyatı, Ulusal Süt Konseyinin (USK) hesapladığı maliyet etrafında, yılda iki kez sanayici ve üretici temsilcileri arasında yapılan görüşmeler sonucunda belirleniyor.
Sistemde USK maliyetleri belirleyip taraflara sunuyor ve taraflar arasında yapılan pazarlıklar neticesinde 6 aylık taban fiyat saptanıyor.
Yani bilinenin aksine USK fiyat oluşumuna müdahale etmiyor.
Geçen hafta tarafların yaptıkları toplantı sonucunda, 1 Ekim 2017-28 Şubat 2018 tarihleri arasında yüzde 3.6 yağ ve yüzde 3.2 protein içeren çiğ süt fiyatı 1 lira 40 kuruş olarak belirlendi.
Bu fiyat, birçok AB ülkesininkinden daha yüksek.
***
Ancak AB’deki maliyetlere ve destekleme miktarlarına bakıldığında, litre başına yapılan 10 kuruşluk zammın aslında o kadar da yüksek olmadığı anlaşılıyor.
Belirlenen 1 lira 40 kuruş, bir kere kaliteli süte uygulanacak olan taban fiyatı.
Taraflar arasında yapılan anlaşmaya göre, üreticilerin sütü 3.6 yağ ve 3.2 proteinden yüksek olunca ekstradan prim alacaklar.
Üretici temsilcileri, yıllarca taban olan bu fiyatın, genellikle tavan fiyat olarak uygulanmasından şikayetçiler.
Süt fabrikalarının, örneğin 1 lira. 40 kuruş olan üretici taban fiyatından kesintiler yaparak, belirlenen fiyattan düşük ücretler ödediklerini ifade ediyorlar.
***
Sanayiciler de, depolarında ürün fazlalığı olduğunu, marketlerin promosyon, raf kiraları ve uzun vadeye yayılan ödeme baskılarıyla karşı karşıya kaldıklarını, bütün bunların üzerine bir de, depolama maliyetlerinin bindiğini ifade ediyorlar.
Aslında sorun, tarımın bütün kesimlerinde olduğu gibi, yüksek hammadde maliyetlerinde.
Türkiye çiftçisi maalesef dünyanın en yüksek mazot, gübre, ilaç, tohum, yem ve elektriğini kullanıyor.
Çünkü bu hammaddeler ithal ediliyor ve bu nedenle de dövize endeksli.
Sütte maliyetin önemli bir bölümünü oluşturan yem katkı maddeleri de bunlardan birisi.
Döviz artınca artıyor, düşünce de garip bir şekilde düşmüyor.
***
Halbuki ucuz yem kaynağı olan meraların yetiştiricinin hizmetine açılması ile maliyetler düşürülecek.
Yani hayvancılık hazır yeme değil meraya bağlı olacak.
Bu durumda bakanlık da saman ithal etmek zorunda kalmayacak.
Maliyetlerin düşürülmesi için bir de, yetiştiricilerin kooperatif ya da birlikler şeklinde örgütlenmesi şart.
Ancak Türkiye’de örgütlülük maalesef yerlerde sürünüyor.
ICA (Uluslararası Kooperatif Ortaklığı)’na bağlı 750 bin kooperatifin 800 milyon üyesi bulunuyor ve Kanada da hububat üretiminin yüzde 75’ini, Hollanda’da sütün yüzde 97’sini, Almanya’da sütün yüzde 76’sını, İspanya’da zeytinyağının yüzde 70’ini bunlar işleyip pazarlıyorlar.
Kooperatifler Tire Süt kooperatifi örneğinde olduğu gibi toplu alımlarla ve pazarlık güçleriyle yem, mekanizasyon, veterinerlik ve zootekni hizmetlerinin parasal karşılığını düşürüyorlar.
Bir de birlikten kuvvet doğuruyorlar.