Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye tarımı ile ilgili malumun ilanını yaptı.
Yıllardır gerek bu köşede, gerekse radyo, televizyon konuşmalarımda Türkiye tarımının köylerin boşalması nedeniyle SOS verdiğini yazıp, anlattım.
Benim gibi tarımın içerisinde olanların da mütemadiyen uyardıkları “gıda egemenliğimiz kayboluyor” tezini FAO’nun bu verileri maalesef destekliyor.
***
Buna göre 2000 yılında yüzde 35.5 olan kırsal nüfus 2011’de yüzde 28.6’ya düştü.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da halen 20 milyon olan kırsal nüfusun böyle giderse 2050 yılında 4.5 milyona gerileyeceğini söyledi.
Bu ülkede üreten ender sektörlerden biri olan tarım, hiçbir zaman hak ettiği değeri bulamadı. “Efendilik” de sadece sözde kaldı.
1960’lı yıllardan itibaren kırsal boşalmaya, İstanbul’un beton taş yolları ve inşaat alanları “altın” olmaya başladı.
Köyden gelen fakir kız, şehirli zengin oğlan gibi filmlerle Yeşilçam’da bunu teşvik etti.
Miras yoluyla küçülen araziler, ürünlerin yok pahasına satılması, köylerin ekonomik ve sosyal yönden geri kalması, okulsuzluk, hastanesizlik köyden kente göçü hızlandırdı.
***
Göç o kadar hızlı ve domino etkisiyle o kadar yaygınlaşmıştı ki, bugün köylerde 50 yaşın altında olup da toprak işleyen, hayvancılık yapan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Türkiye, tarımı sadece köylüyü değil, amaç dışım kullanım ve aşırı kirlenme nedeniyle ayni zamanda topraklarını da kaybediyor.
İnşaat, sanayi, madencilik başta olmak üzere birçok sektör tarım topraklarını adeta yutarken, aşırı ve bilinçsiz girdi kullanımı da tarım topraklarının hızla kirlenmesine, verimsizleşmesine yol açıyor.
Bugün ülkenin birçok bölgesinde köylüler, köylerinin yakınlarına yapılmak istenen ya da halen işletilmekte olan maden ocakları, taşocakları kömürle çalışan termik santraller, vahşice kurulan hidroelektrik santraller ile jeotermal kuyularına karşı mücadele veriyorlar.
***
Halbuki sağlıklı ve güvenilir gıda için sağlıklı topraklara ihtiyaç var.
Sorun sadece toprağın kaybedilmesi veya kirlenmesi de değil. Son yıllarda mülkiyeti de sorunlu hale geldi.
Gelişmiş ülkeler, çok uluslu tarım şirketleri, az gelişmiş ülke topraklarını satın alarak veya kiralayarak istedikleri üretimi yapıyorlar.
Ürünleri alıp giderken, o ülkede yaşayanlar ise açlık, yoksulluk ve sefalet içinde kendilerine yardım edilmesini bekliyorlar.
Bunu neden söyledim?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye 2005-2015 arasındaki 10 yılda ekilen ve dikilen tarım alanlarının yaklaşık yüzde 10’unu, kaybetti, halen kaybetmeye de devam ediyor.
Sonuçta bir ülkenin üreticisi ve ekilen toprakları azalıyorsa o ülke gıda egemenliğini gitgide yitiriyor demektir.
Petrol zengini olmasına rağmen krizde Katar’ın dünyadan ilk istediği şeyin gıda olduğunu unutmayalım.