GEÇEN pazar size sucuklu yumurtaya olan aşkımı anlatmıştım.
Anlatmaz olaydım.
Şunu anladım ki bir aşk, âlemin ağzına sakız olmayacak, aşk dediğin kıyıda köşede yaşanacak.
Atalarımız boşuna âşıklara adres olarak samanlığı göstermemişler.
* * *
Pazar sabahı kalktım, gazeteyi elime aldım. Kendi köşe yazım üstte kalacak şekilde katlayıp, mutfakta, ocağın yanına koydum.
Meltem Hanım yazıdaki “Sabah kahvaltısında yiyeceğim sucuklu yumurta” cümlesini okur da bana sucuklu yumurta yapar umuduyla masanın başına geçtim.
Bilin bakalım masaya ne geldi?
Söğüş domates, iki gün suda bekletilmiş beş adet zeytin, kibrit kutusu büyüklüğünde tuzsuz peynir...
Diyetisyenler kibrit kutusu ölçüsünü bıraktılar ama, bizimki bırakmadı.
Ölçüsü hâlâ kibrit kutusu...
”Bana sucuklu yu...” diyecekken, bir baktım. “Van Minüt tavrını” takınmış, masaya vurmak üzere.
Hemen sustum.
Ama o, kahvaltı boyunca konuştu.
Uzun sözün özeti şu:
Her şey benim iyiliğim içinmiş...
Baktı bende surat bir karış, “Sana bir sürprizim var” dedi ve...
Sıcacık, dumanı tüten, üzeri bolca çörek otuyla donanımlı pişi dolu tabağı masaya koymaz mı?
Eh, ne yapalım; sucuklu yumurta hayal ederken pişiye fit olduk.
* * *
Kahvaltıyı bitirdim.
Zırrr telefon.
Güzel şehrimin güzel yöneticilerinden biri.
Soruyor: Sucuklu yumurta yemiş miyim?
Gözlerim yaşardı, bir yönetici ahaliyle ancak bu kadar yakından ilgilenir.
Kem-küm edip telefonu kapattım...
* * *
Dışarı çıktım.
Kardeşim herkes sucuklu yumurta mı yedi, ne? Önüne gelen yediği sucuklu yumurtayı anlatıyor.
Arada da benim yediğim (!) sucuklu yumurtayı soruyorlar...
Dedim ya, milletin diline düşmeyeceksin.
* * *
Erdoğan Tözge abimiz aradı.
Yeni Romanya Baş Konsolosu ile Deniz Restaurant’ta balık yiyeceklermiş. Davet etti.
Sucuklu yumurta ile aşk yasak ama balıkla serbest.
Kalkıp gittim.
Garson gelip servisi açtı.
Herkesin balığını önüne koydu.
Benim önüme de kapaklı bir sahan koydular.
Şimdi moda, balık kokoreç, balık kavurma falan yapıyorlar.
Öyle bir şey sandım.
Sahanın kapağını bir açtım, karşımda: SUCUKLU YUMURTA!
Masada Bülent Zarif, Erol Yaraş da var ve gülmeye hazır bana bakıyorlar.
“Yiyemem, yasak” diyemedim.
Üç lokmada, kızarmış mısır ekmeğini de bandıra bandıra sahandaki sucukluyu mideye indiriverdim. (Meltem Hanım duymasın. O beni hâlâ Deniz’de balık yedi diye biliyor)
Sucuklu yumurtayla aşkımız, bir hafta süren “Çeşme Aşkları” gibi hemen orada bitti.
Kavuştuk, birleştik ve ayrıldık...
Hem de ilk ve son kez...
Hoş değil, boş!...
AYDIN’da hoş şeyler yaşanmıyor.
Aydın Valisi Hüseyin Avni Coş ve CHP’li Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu arasındaki “çekişme” ve “inatlaşma” Ege’nin bu güzide kentine hiç ama hiç yakışmıyor.
Vali Coş ile Başkan Çerçioğlu arasındaki olaylara şöyle bir bakalım:
Özlem Çerçioğlu, 29 Mart 2009’da 30 yıl aradan sonra Aydın’da CHP’den seçildi.
İlk işi, belediyeye ait Barış Selçuk Parkı’ndaki kaçak satış standlarını yıktı.
Ve, başına gelmeyen kalmadı.
Tehdit ve makamında saldırı teşebbüslerine rağmen Çerçioğlu yılmadı, korkmadı.
Aydın’da yaşayan tüm yaşlılara “Yaşlıysanız, Aydın’da yaşıyorsanız, sahipsiz değilsiniz” sloganıyla yaklaşımı ise büyük takdir topladı.
Çerçioğlu, yaşlılardan sonra AYBA (Aydın Belediyesi Hizmet Ağı) çatısı altında ev hanımları, genç ve çocuklara yönelik projeler başlattı. Ve son olarak AYBA kapsamında kurulan Aş Evi’nde öncelikle yaşlı, yardıma muhtaç ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim gören (200 engelli çocuk) olmak üzere toplam 1125 vatandaşa yemek çıkarılmaya başlandı.
Ve bu sosyal projeler Çerçioğlu’nu, bir anda Türkiye’nin en başarılı belediye başkanı yaptı.
* * *
Sizce bir valiye, devletin gücünü “orantısız” şekilde, seçilmiş bir belediye başkanı üzerinde kullanmak yakışır mı?
Aydın’da ne yazık ki bu yaşanıyor.
Valilik, Aydın Belediyesi’nin üzerine “devlet gücü”yle gidiyor, bayan belediye başkanını sindirmeye, sözde “hizaya getirmeye” çalışıyor.
Nedeni ise çok basit:
“Neden, sözlü talimat verildiği halde, Belediye Başkanı Çerçioğlu, MHP il binasına asılan Başbakan aleyhine yazılı pankartı itfaiye aracı gönderip indirmemiş!...”
Vay sen misin bu emri yerine getirmeyen?
Her an öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya olan Özlem Hanım’ın korumaları geri çekiliyor, AYBA’nın Aş Evi kapatılıyor, trafik polisine özel olarak belediye araçlarına ceza yazdırılıyor.
Biraz “Ayıp oluyor” dersem, darılmayın.
Çünkü valiler, iktidarların ve hükümetlerin değil, devletin temsilcileridir.
Devlet, kin gütmez, devlet huzur bozmaz, devlet militanlık yapmaz, aksine vatandaşını korur ve kollar...
Sayın valiye bunlar öğretilmemiş olmalı...