YARGININ diğer iki ayağı yargıçlar ve savcılar da bugünlerde seçim telaşındalar.
17 Ekim Pazar günü bütün Türkiye’de Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeliği için yargıç ve savcıların katılacağı bir seçim yapılacak.
Adaletin siyasallaşacağı yolundaki eleştiri ve endişelerin ne kadar gerçekleşeceğini göreceğiz.
Dilerim geçmişteki POL-DER, POL-BİR, TÖB-DER, ÜLKÜ-BİR gibi karşıt görüşlerin çarpıştığı bir ortam doğmaz.
Ama şimdiden endişe verici iki durum var.
Birincisi, adaylar propaganda yapamayacaklar.
Propagandasız seçim mucidiyiz yani.
Adayların özgeçmişleri istekleri halinde Yüksek Seçim Kurulu’nca tahsis edilmiş internet sitesinde yayımlanacak.
Neden?
Rivayet muhtelif.
Oysa, adayların kendilerini tanıtıp, projelerini, düşüncelerini anlatamadığı bir seçim, sizce de garip ve anti demokratik değil mi?
İkinci endişem de şu:
Adli çevrelerde HSYK’na aday olan bazı isimler için “Bakanlığın adayı” deniliyor.
Hiç hoş değil.
Bakanlığın adayı diye nitelenenlerden kurula seçilenler daha baştan töhmet altında kalacaklar.
Ama gerçekten böyle bir oluşum varsa, “yargıç bağımsızlığı” ortadan kalkar.
Adalet çöker.
Bilirsiniz, her mahkemede hâkim kürsüsünün üstünde “Adalet Mülkün Temelidir” yazar.
Mülkün temeli adalet çökerse çöküntüyü Richter Ölçeği bile ölçemez.
Hepimiz altında kalırız.
Enkaz altından cenazemizi çıkarmaya gelen de olmaz.
Önerim şu; Adalet Bakanı, en gür sesiyle hiç kimsenin Bakanlığın adayı olmadığını inandırarak söylemelidir.
Ve de bütün adalet mensuplarının buna içten inanmasını sağlamalıdır.
Hani yüzde 42’nin, yaşam tarzına müdahale edilir mi endişesi var ya?
Şayet yargıç bağımsızlığı tam olursa bilin ki yaşam tarzımız da garanti altında olur.
Söz yetmez; uygulama, yargıç bağımsızlığının sağlanması hususunda en küçük bir endişe doğurmamalıdır.
Hem kendim, hem ülkem için içtenlikle dua ediyorum.
Çünkü yüzde 42’likler olarak dua etmekten başka çaremiz kalmadı.
İnşallah “yargıç bağımsızlığı”na gölge düşmez.
Ve bir bilmece...
Bir arkadaş sordu.
Ben de size soruyorum:
“Gel... Gel... Ne olursan ol, gel...” diye Mevlâna kime; “Aman sen gelme” demiştir?
Aklınızdan geçen kudret ve kuvvet sahibi biriyse sakın cevap vermeyin.
Biliyorsunuz, artık yalnız telefonlar dinlenmiyor, yerin de kulağı var.
Seçim derdi-geçim derdi
“HERKESİN bir derdi, değirmencininki su derdi” denir.
Su azalınca çark dönmez, un öğütülemez.
Değirmenci suyu düşünmesin de neyi düşünsün?
Biz milletçe seçimi atlattık, ezelden ebede vazgeçilmez geçim derdindeyiz. Okullar açıldı.
Çocuğu özel okullara gidenler için okul taksidi, devlet okullarında okuyanlar dâhil bütün öğrenciler için dershane taksidi, özel ders parası derken eylül ile beraber kamburumuz kat kat arttı.
Biz geçim derdindeyiz ama yargı erkinin vazgeçilmez üç unsuru; yargıçlar, savcılar ve avukatlar seçim derdinde.
Avukatlar bulundukları illerde Baro organlarını seçecekler bu ay içinde. Yargıç ve savcılar da Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçecekler.
Önce avukatlar
Herkesin, ama mutlaka herkesin bir gün savunmaya ihtiyacı olur.
Avukatların örgütlü olması, örgütlerinin de gündem belirlemede ağırlığı olması lâzım.
Bunun için en önemli platform avukatların meslek örgütü olan Barolar. Dilerim bütün illerimizde seçilecek yeni Baro yönetimleri ülke gündemini belirleyen bir performans gösterirler.
Kendi içinde bölünmüş ve verimsiz tartışmalara düşmüş baro yönetimlerinin ne ülkeye ne de avukatlara hayırı dokunur.
Peki İzmir Barosu ne durumda?
Tek kelimeyle paramparça.
Geçmiş yıllarda seçimlere Çağdaş Gurup ve Cumhuriyetçi Gurup olarak iki gurup halinde seçime giden İzmir Barosu bu yıl bölünmüş pasta dilimleri gibi.
Yönetim, yıllarca Çağdaş Gurubun elindeydi.
Nevzat Erdemir üstün bir performans göstererek iki dönem önce Cumhuriyetçi avukatlarla İzmir Barosu yönetimine geldi.
Nevzat Erdemir maalesef kalbine yenildi.
Başkanlık süresini Başkan Yardımcısı Özdemir Sökmen tamamladı.
24 Ekim’de yapılacak seçimlere İzmir Barosu Avukatları yedi gurup halinde gidiyorlar.
Cumhuriyetçiler üç guruba bölünmüş durumda.
Çağdaş Gurup da geri kalmadı, onlar da Bağımsız Savunma, İlerici Avukatlar ve Çağdaş Gurup olarak üçe bölünmüş durumda.
Yedinci gurup da Değişim Gurubu.
Ne diyeyim?...
Hak eden kazansın.
Ama lütfen kazanınca yan gelip yatmasın.
Malûm, “Baro, yan gelip yatma yeri değildir...”
Çok sayıda avukat arkadaşım var.
Bilinsin ki, yan gelip yatan yönetim, avukatların elinden kurtulsa, dilinden kurtulamaz.