BAŞTAN uyarıyorum!...
İsterseniz bugün benim köşemi okumayın.
Çünkü: “Kadınlar ve Erkekler” konulu bu yazı, güzel pazar sabahınızı mahvedebilir.
Evde hır çıkmasına neden olabilir.
Belki de en başta benim başım yanacak.
Olsun.
Cesaret köşe yazarının yüreğidir.
Yüreksiz adamdan köşe yazarı olmaz.
Kaldı ki, ben tehlikeyi severim.
Arkamda yandaş medya olmasa bile düşündüğümü söylerim.
Zaten, kadınların erkekler için şu söylediklerini duyduktan sonra susmak bana yakışmazdı.
Buyurun bakın erkekleri nasıl görüyor hanımefendiler:
Erkekler kadar kendini ciddiye alan ve abartan bir başka yaratık yoktur.
Erkek, televizyonda maçı kendini vererek seyrederse takımına maç kazandıracağını düşünen tek canlıdır(!)
Doğru!...
Hem de doğrunun dik alâsı.
Kendimden biliyorum, takımımın maçını TV’de kendimi vererek seyredersem takımım hep kazanıyor.
Yani şahsen benim için bu varsayım gerçek.
Kadınların ortak sloganı nedir?
“Siz erkekler hepiniz aynısınız...”
Hepimiz aynı olduğumuza göre bilinmelidir ki:
Bir erkek takımının maçını TV’de kendini vererek seyrederse takımı mutlaka kazanır.
* * *
Maçı, kendini vererek seyretmeyi ne bitirir biliyor musunuz?
Tam penaltı atılacakken kadının uzaktan kumandayı eline alıp, “Aşk-ı Memnu başladı mı? Bakıp vericem” diyerek şak diye kanal değiştirip, penaltıdan atılan golü birinci elden görmenize engel olması...
“Kadın, erkeklere zevk vermez, keder verir, dert verir” diyen Nobel Ödülü almış Fransız yazar Anatole France’nin böyle bir uzaktan kumanda kazığı yemediği kesin...
Ama sağlam bir kazık yemiş olacak ki, kadınlardan tırsmayı bir köşeye bırakıp, şak diye bu lafı etmiş.
Adamın Nobel Ödülü var, mutlaka bir bildiği de vardır.
Ama bana sorarsanız, katiyen Anatole France’ye katılmıyorum.
Cesurum ama...
Neticede ben evli bir adamım.
Yani, katılmıyorum kardeşim.
Katılmıyorum vesselâm...
* * *
Şunu bilmenizi isterim ki, kadınlar aleyhine söylenmiş sözlere korkudan değil tamamen kendi irademle karşı çıkıyorum(!..)
Çünkü ben bu konuda ünlü aktrist ve eski milli yengemiz Zsa Zsa Gabor gibi düşünüyorum...
Ne demiş Gabor: “Bir erkek, evlenene kadar eksiktir. Evlendikten sonra ise bitmiştir.”
Bitmiş bir insanı zorlamak kimseye yakışmaz. Lütfen siz de beni zorlamayın...
* * *
Hem kadınların üstün meziyetleri de vardır.
Örneğin, kadınlar fil hafızalıdırlar, erkekler balık hafızalı.
Gerçi ben şahsen balık hafızalı değilimdir.
Evlilik yıldönümümüzü, çocukların doğum gününü, az önce aldığım ilacı içip içmediğimi sık sık unuturum.
Fakat önemli maçları hep hatırlarım.
Örneğin, küçük oğlum Rıdvan Dilmen’in Trabzonspor’un Yugoslav oyuncusu Yesiç’in tekmesiyle sakatlandığı gün doğduğu için küçük oğlumun doğum gününü hiç unutmam.
Fakat kadınlar başkadır.
Örneğin Meltem Hanım, ilk buluşmamızda ayakkabılarımdan birinin bağının çözük olduğunu, altı sene sonra bile şak diye söyleyebilecek bir hafızaya sahiptir.
İlk evlilik yıldönümümüzü unutup, gazetede kalmamı hatırlamasına bir şey demiyorum.
Ama insan, ilk çıktığımız yemekte garsona kaç para bahşiş verdiğimi, nasıl unutmaz kardeşim?...
* * *
Umarım, kadınlar bu yazıyı “kadınlar aleyhine yazılmış bir yazı” olarak algılamazlar.
Zaten ben de “evet/hayır” tartışmalarından daral geldiği için makara olsun diye yazdım.
Eğer başta sevgili eşim olmak üzere bu yazı nedeniyle kadınların hışmına uğrayacak olursam ben de “B Plânı”nı uygulayacağım.
Yani yapacak bir şey kalmadığından, Allah’a sığınacağım.