Şimdiki halime bakmayın.
Ben de mangal gibi yürek vardı.
Cesur yürektim yani.
Lisede kızlar bana “Aslan Yürekli Hamdi” derlerdi. Hayat, hepimiz gibi beni de bitirdi.
Lisedeki kızlar şimdiki halimi görseler adımı “Yusuf” olarak mı değiştirirler, yoksa “Pamuk Yürek” diye mi çağırırlar bilemiyorum.
Ama buna rağmen ve de başıma gelecekleri bile bile... Kaderime isyan ederek, ama başka çarem kalmadığı için, isyanımı bastırıp, kahpe kadere boyun eğerek...
Oyumu kime verdiğimi açıklıyorum.
Allah bana, başıma gelecekler için sabır ve dayanma gücü versin.
* * *
Aslında ben de, pazar günü, sabah erkenden gidip oyumu kullanmayı, sonra da evde koltuğa yayılıp, ayaklarımı da önüme çektiğim pufa uzatarak, çiğdem çitletip kanaldan kanala gezmeyi planladım.
Ama yaptığım planın geçerli olması için öncelikle sevgili eşim Meltem tarafından onanması gerekir.
Bu onama süreci de şöyle oluyor.
Ben planı kafamda iyice olgunlaştırıyorum.
Ayrıntıları falan düşünüyorum.
Sonra sözlü sınava hazırlanan öğrenci gibi, planı alçak sesle, mırıl mırıl kendi kendime anlatıyorum.
Takıldığım yerleri düzeltiyorum.
Meltem’in onay vermeyeceği yerleri çıkarıyorum.
Sonra da kısa, açık ve sabrını zorlamayacak bir tarzda Meltem’e anlatıyorum.
Anlatıyorum sözün gelişi.
Meltem mutfakta çalışırken genellikle daha sakin olur ve benim anlattıklarımı dinler.
Yani kafası yaptığı yemekle meşgul olduğu için sert tepki vermez.
Sadece “Dolaşma ayağımın altında, senin söylediklerinin hiçbiri olmaz” deyip beni salona gönderir.
İşte seçim günü planımı da bu çerçevede Meltem’e anlattım.
- Olur, dedi. Erken gideriz. Annem de erken gidip, sandıktan bize gelecek. Saat 11.00 gibi falan evde oluruz. Sen de bize oyunu açıklarsın.
- Açıklayamam, dedim.
Yasa var, seçim günü oyunu açıklamak seçimi etkileyen fiillerden oluyor, ağır cezası var. Kusura bakmayın, kendi kendimi de ateşe atamam.
- Uzatma, dedi Meltem.
Öyle seçim yasağı falan ayağına yatıp elimizden kurtulamazsın.
Annem de gelecek, beraber yemek yiyeceğiz ve yemekden sonra sen bize oyunu kime verdiğini açıklayacaksın.
* * *
Hani insanlara “Yeniden dünyaya gelsen kiminle evlenirsin?” falan diye soruyorlar ya.
Benim cevabım hazır.
Yine Meltem’le evlenirim.
Korkudan veya çaresizlikten değil, hiçbir baskı altında kalmadan, melekler şahidimdir ki, ben yine Meltem’le evlenirim.
Çünkü insan Meltem’le rahat ediyor.
Sana ne yapacağını, ne yiyeceğini, nereye gideceğini söyler, sen de öyle yaparsın ve hiç bir şeyi düşünme zahmetine girmeden yaşar gidersin.
Yemin ederim ki, dünyada bundan daha büyük bir rahatlık olamaz.
Yemeğim önümde, çiğdem kasem elimde, TV’nin uzaktan kumandası emrimde, üstümde çizgili pijamalarım, düşünme derdim yok, manav-kasap derdim yok, kredi kartımın ödeme gününü bile bilmem.
Hepsi Meltem’in iş listesinde.
* * *
Ama, heyhat!..
Bugün bitiyor bu tatlı hayat.
Öğle yemeğinden sonra oyumu açıklamak zorundayım.
Hane içinde kalsa, belki idare edebilirim.
Ama ben oyumu açıklar açıklamaz, telefonlar çalışacak. Oyumu kime verdiğimi hem sülalesi hem de benim sülalem öğrenecek.
Sonra da onların dostları, dostlarının dostları derken sandıklar açılmadan oyumu kime verdiğimi bütün İzmir öğrenecek.
Sonra da gelsin polis, gitsin savcılık, sürün sürünebildiğin kadar...
* * *
Salona geçip düşündüm.
Hürrem Sultan benim yerimde olsa ne yapardı?
Ya da Sultan Sülüman böyle çaresiz bir durumda kalsaydı nasıl bir karar verirdi?
Herhalde önce Pargalı İbrahim’e sorardı.
Benim Pargalım da yok ki...
Karalar bağlamış, ateşe düşmüş gibi düşünürken zil çaldı ve sevgili kayınvalidem geldi.
Elinde de bir büyük tencere...
Anne, kız; ikisi hemen sarmaş dolaş olurlardı. Bu sefer gayet resmi bir hava var. Sevgili kayınvalidem:
- Oyunu açıklamaya hazır mısın; dedi.
* * *
“Oy dağlar, dağlar, sıra dağlar,
Yüzüm güler içerim yanar,
Çaresiz dertlere düştüm,
Yüzüm güler, içim kan ağlar.”
- Hazırım, dedim.
Buyurun sofraya geçelim.
* * *
Meltem, annesi ve ben sofraya oturduk.
Sofranın tam ortasına iki tencere yaprak sarması konmuş durumda.
Birini Meltem sarmış, birini de annesi.
Son bir ayın seçmen tavlama işine son verip, seçim sandığını önüme koydular.
Ben her iki tencereden de yaprak sarması yiyeceğim.
Ve hangisinin daha iyi olduğunu söyleyeceğim.
Böylece ana kızın “Yaprak sarmasında en iyi benim” yarışı sona erecek.
Oyumu hangi yönde kullanırsam kullanayım, başım belâya girecek.
Yades, yallah değip Allah ne verdiyse iki tencereye birden daldım.
Cennetlik gövdeme yarım tencere birinden, yarım tencere birinden indirdim.
Üstüne iki şişe limonlu soda içtim.
Geğirdim ve de estağfurullah çektim.
Heyecanla yüzüme bakan ana kıza,
”Oyumu açıklıyorum” dedim.
İkisi birden tiz bir sesle
“Uzatma artık” dediler,
”Haydi hemen açıkla...”
* * *
Eveeet!
Bilin bakalım ben oyumu kime verdim?
Geveze yolcu
Uçağın havalanmasını beklerken, adamın yanında oturan diğer yolcu:
- Biliyor musunuz, bir yerde okumuştum. Eğer yolculuk esnasında yanınızdakiyle sohbet ederseniz, seyahat süresi daha kısa geliyormuş insana.
Kitabını yeni açmış adam, yavaşça kapatıp geveze yolcuya dönmüş:
- Hangi konuda sohbet etmek istersiniz?
- Bilmem ki... Nükleer enerjiyi konuşabiliriz mesela...
- Olabilir. İlginç bir konu... Nükleer enerjiyi konuşmadan önce size bir soru sorayım. At, inek, keçi, üçü de ot yiyerek beslendiği halde, keçi misket, inek sıvı, at ise kurutulmuş ot şeklinde dışkı atar. Bu durum sizce nedendir?
Sohbet etmek isteyen yolcu:
- Hiçbir şey aklıma gelmiyor, bilmiyorum.
- Madem bi b.k bilmiyorsun, ne demeye nükleer enerji konusunda sohbet etmek istersin be adam!
Dayak yiyen kadına öğüt
Yüzü gözü mosmor halde bir kadın, doktora gider.
Doktor: Ne oldu size böyle?
Kadın: Doktor bey, ne yapacağımı bilmiyorum. Kocam ne zaman için eve sarhoş dönse, beni öldüresiye dövüyor.
Doktor: Bu konuda size çok işe yarayan bir çözümüm var hanımefendi.
Kocanız eve sarhoş geldiğinde, elinize bir bardak şekerli çay alın ve kocanız yatıp uyuyana kadar, ağzınıza alacağımız bir yudum çayı, sürekli ağzınızda dolaştırın.
Bir hafta sonra kadın, yine aynı doktora gider:
- Doktor bey, harika bir çözümdü bu. Kocam eve sarhoş geldiğinde, her seferinde, yatıp uyuyana kadar ağzıma bir yudum çay alıp, ağzımı çalkalar gibi ağzımda dolaştırdım. Kocam bana hiç dokunmadı.
Doktor: Gördünüz mü, ağzınızı kapalı tutmak, ne kadar çok işe yarıyor!