“Mobilyayı zedelediğiniz zaman istediğiniz kadar çabalayın, düzeltemezsiniz. Siyasette de aynen böyle... Zamanında gereğini yapmazsanız, geri dönüşü yoktur. CHP’de ‘marangoz hatası’na izin vermedik...”
Lakabı ‘Dede...’ 1956’da girdiği CHP’de, her kademede görev yaptı. 73 yaşında ama pek çok genç siyasetçiye, zekasıyla hafızasıyla, entelektüelliğiyle ve tabii ki deneyimiyle taş çıkarıyor. Deyim yerindeyse, CHP’de hangi taşı kaldırsanız, altından o çıkıyor. Eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın, Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen ‘kaset skandalı’ sonrası da adeta ‘sazı eline alarak’, hem CHP’nin hem de Türkiye’nin geleceğine neşter vuran Önder Sav, Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan’ın ‘Hayırlı olsun’ ziyaretinde, birbirinden çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Baykal’ın istifasıyla başlayan, Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlığa taşıyan süreçte ve sonrasında yaşananlar, ilk kez birinci ağızdan, bu kadar açık ve net konuşuldu. İşte, CHP Genel Sekreteri’nin, kendi cümleleriyle, ülkenin bugününe ve yarınına ilişkin tespitleri...
‘Partinin gidişinde ciddi sıkıntı vardı’
“Aslında benim yaptığım, büyük birşey değil... Tabii arkadaşlar, dostlar, köşe yazarları ve siyasetçiler bunu büyük birşey olarak değerlendiriyor. Bu, aslında olması gereken bir olaydı. Belki benimki yılların birikiminin, yılların siyasi deneyiminin refleksiydi. 1956’dan beri CHP’nin içindeyim. Partinin gidişinde ciddi bir sıkıntı, sıkışma, bunalma, daralma noktasına gelmiştik.
‘Baykal, rejimi savundu’
Benim klasik bir sözüm vardır; pazar erkendir, salı geç olur... Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığının pazartesi açıklanması gerekliydi, çünkü ertesi gün il başkanları toplantısı vardı. Beni orada rahatsız eden olay, sayın Deniz Baykal’ın, istifasından sonra tekrar dönme çabalarıydı. Belki kendi kafasında dönme niyeti olmayabilir. Etrafındaki arkadaşlardan böyle bir istek, böyle bir talep yoğun şekilde geliyordu. Bunu hissedince düşündüm; kurultayda Baykal ve sonrası, bir de Baykalsız tablo... Bu zor bir olay. Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel başkanlık yapmıştır, hele hele böyle bir dönemde ciddi bir rejim savunuculuğu yapmıştır.
“Örgütten bunu beklemiyordum”
Kayda değer biçimde AKP’nin olumsuzluklarıyla başa baş, dişe diş mücadele vermiştir. Ama sosyal yaşamda, siyasette, matematik bilimleri gibi ‘iki kere iki dört’ diyemezsiniz. Kendine göre farklı parametreleri vardır. O değişken noktaya gelindiği zaman da onun gereğini yapmazsanız eğer, bir daha hatayı düzeltme şansı yoktur. Ben buna ‘marangoz hatası’ derim. Marangoz hatasıyla mobilyayı zedelediğiniz zaman istediğiniz kadar düzeltmeye çalışın artık düzeltemezsiniz.
En memnun olduğum olay; CHP camiasının, örgütlerinin, kurultay delegelerinin, il başkanlarının, çok sağlıklı bakarak yürümeleri olmuştur. Doğrusu, ‘Böyle birşey bekliyor muydun’ diye bana sorsanız, bu kadar yüksek bir beklentim yoktu. Ama bu örgütü tanıyan bir genel sekreter olarak, bu işin bir aritmetiği olduğunu biliyorum. Siyasetin bir matematiği vardır, bir mantığı vardır. Parti adına doğru yaptığıma inanıyorum. İnşallah zaman gösterecek.”
Herkese, anladığı dili kullanmalıyız
“Toplumda bir kitle var; ‘Ya, kardeşim bana ne’ yaklaşımı içinde; kendi yaşamıyla meşgul, geçim derdiyle meşgul... Kayseri’nin bir köyündeki sade bir vatandaşın, köylünün, buradaki bir entelektüel kadar Anayasa değişikliğine duyarlı olmasını bekleyemezsiniz. Bu yanlış olur. Onun da duyarlı olduğu başka alanlar vardır, ona da o kanaldan ulaşmak, öyle hitap etmek gerekir. Dolaylı da olsa böyle bir değişikliğin kendi yaşamına ne etki edeceğini, onun anlayacağı dilde anlatmak gerekir. CHP olarak bunu yapmamız gerekiyor, yapacağız da...”
Türkiye’nin, 3. dönem AKP’ye tahammülü yok
“İki dönemdir Türkiye’yi yöneten bir iktidar var. Bu yapının bir dönem daha Türkiye’yi yönetmesine ülkenin tahammülü yoktur. Bunu yaşamamanın yolu, CHP gibi bir partinin toplumda bu işe son verme çabası, çalışmasıdır. Başka hiçbir partinin, bu iktidarı alt etme gücü de yoktur. Toplumun da bunu gördüğünü görüyorum. Bu zamana kadar CHP’ye hiç oy vermemiş olanların dahi CHP’ye yöneleceklerini görüyorum. Seçmen, ‘Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geliyor’ demeye başlamıştır. Bu, fevkalade önemlidir.
Çünkü son 25-30 yıldır seçmen bunu hiç dememiştir. Bu söylem, kararsız seçmeni de yönlendirmeye, AKP’den yaka silken insanları da belli noktaya yöneltmeye başlamıştır. Bu, CHP’nin avantajıdır. Ancak seçmenin bizi böyle görmesi yetmez; yapmamız gereken şeyler var.
Yarın bize, ‘Al Türkiye’yi götür’ diyecekler. Nasıl götüreceğimizi, neler yapmamız gerektiğini çok iyi bilmemiz gerek. Toplumun değişik katmanlarını nasıl kucaklayacağız? Ne diyeceğiz, işçisiyle, işvereniyle, esnafıyla, çalışanıyla, memuruyla, emeklisiyle, işsiziyle, öğrencisiyle, köylüsüyle, çiftçisiyle kocaman bir Türkiye var. Onların her birinin önümüzdeki dönemde sorunlarını nasıl çözeceğimizin altını çizmemiz gerekiyor. Şu anda çok sıkı bir hazırlık çalışması içindeyiz.”
‘Evet’ ya da ‘Hayır’ dünyanın sonu değil
“Yargı açısından, hukuk açısından sıkıntılı gördüğümüz Anayasa değişikliği konusunu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık. Mahkeme de yüzde 80, konuyu bizim söylediğimiz şekliyle çözüme kavuşturuyor. Yarın bu değişiklik referanduma sunulacak. Bu seçimi bir hayat-memat meselesine döndürmek yanlıştır. Sonucun ‘Evet’ çıkması dünyanın sonu değildir. ‘Hayır’ çıkması da bizim sevinç çığlıkları atmamızı gerektirmez. Ama ‘Hayır’ çıkması için çok ciddi çaba sarf etmemiz gerekir.
CHP ve MHP’nin, çeşitli kamuoyu yoklamalarındaki göstergeleri toplandığı, zaman AKP’nin çok üzerinde bir rakama denk geliyor. Eğer her iki parti de seçmen tabanlarına bunu iyi anlatabilirse, ‘Evet’ oyuna çok fazla kayma olmaz. Sanıyorum, 12 Eylül, Türkiye için olumlu sonuçlanır. Tablo ‘Hayır’ çıkacağını gösterir gibi... Ben böyle görüyorum ama tabii bu hepimizin çalışmasına bağlı.”