Küme düşen Altay’ın Başkanı Ahmet Taşpınar, bir açıklama yaptı:
“Sadece Altay değil, İzmir’de küme düştü” dedi. Ben de bu açıklamanın yanlış olduğunu anlatan bir yazı yazdım.
Ertesi gün Taşpınar aradı.
Orada kullandığı “İzmir” sözcüğüyle İzmir‘i değil, Altay’ı en zor günlerinde sahipsiz bırakan, maddi destek vermeyen kent yöneticilerini kast ettiğini söyledi.
O seslendiremedi ama suçladığı kişiler, Aziz Kocaoğlu ve Vali Cahit Kıraç’tı.
Taşpınar haklı ya da haksız; bu Altay camiasının bileceği bir iş.
Beni ilgilendiren, bazı kendini bilmezlerin, tehdit telefonları ve maillerle beni “taciz” etmeleri.
Gerçekler pek dokunmuş olmalı.
Ama, şunu herkes çok iyi bilmeli:
Dünyanın sadece kendi etraflarında döndüğüne inananlar...
Önce can, sonra canan diyenler; her zaman kaybetmeye mahkumdurlar.
* * *
Ve işte o mailler; (Ne yazık ki, Altaylılardan gelenlerin içlerinden sadece uygun(!) olanlarını yayınlanabiliyorum)
İsmail Şensoydan: İzmir değil, Altay düştü başlıklı yazınınızın içeriğine aynen katılıyorum. Ben İzmirsporluyum ve 2007 yılında Hüseyin Terzioğlu başkanlığındaki yönetimde de yer alıp çok sevdiğim kulubüme hizmet etme onurunu da yaşadım. Önce Altınordu, ardından Göztepe, son olarak da İzmirsporumuz amatör kümelere kadar düşme acısını yaşarken, bu zevatlar, İzmir takımlarını kaç kez yendiklerinin, çetelesini tutuyorlardı.
Siz gerekeni yazmışsınız, başka söze ne hacet var!
Uğur Kocaman: Bu nasıl bir kuyruk acısıdır, nasıl bir kindir, anlamak mümkün değil. Sizin gibi güce tapanlar, Göztepe gibi satılmış bir kulüp için İzmir’in şampiyonu der, ancak bu şehrin tarihi, Cumhuriyet’in aynası olan Altay’a gelince İzmir değil, Altay düştü der.
Düştük; sadece İzmir değil, Cumhuriyet’in bir kalesi daha düştü. Altay, asla sadece bir kulübü değildir.
Ancak döneceğiz, onurumuzla, kimsenin malı, siyasilerin seçim malzemesi olmadan, iktidar yanlısı şirketlere kendimizi yamamadan, satılmış köşe yazarlarının sahte övgülerine mazhar olmadan döneceğiz.
Mustafa Bağdemir: Allah beynine, kalemine ve gönlüne sağlık versin. İzmir’in kaymağını yemek için diğer İzmir kulüplerine yaptıklarını unutmadık. Ağzına sağlık, bize tercüman oldun. Gazetelerin İzmir spor sayfalarını parsellemişler, varsa Altay yoksa Altay.
Bizi düşürüp Mersin’i kurtardıklarını unutmadım.
Teşekkür ederim, köşe yazınızla içimi serinlettiniz. Teşekkür ederim, siz başkan iken Antalya’daki şampiyonluk maçında bize o çılgın geceyi Antalya sokaklarında yaşattın. Allah senden razı olsun.
Oğuz Çakır: Ne yazık ki son yazınızı okuduktan sonra sizin bir köşe yazarı olmadığınızı iyice anladım. Kızmayın, darılmayın ben böyle düşünüyorum.
Şunu çok merak ediyorum.
Bu nasıl kindir?
Nasıl yani, Altay, Göztepe düşerken bile bile mi yenilseydi? Ya da aynı şehrin takımıyız. Arada bir siz de yenin deyip, 32 senelik yenilmezlik serisini mi bozdursaydı?
Diğer yazılarınızda İzmirlilik hakkında da yazılarınız var. Dediğiniz gibi İzmir insanı onurludur. Duruşu bellidir. Aliağasporun temsil hakları alınırken, hem de İzmirli olmayan, Göztepeli olmayanlar tarafından, sesiniz neden çıkmadı?
Bize ‘amatöre de düşeceksiniz’ demişsiniz. Bizler onurumuzla düşer, küllerimiz yeniden doğarız.
Ya siz ne diyeceksiniz şimdi?
Küllerimizi körfeze attık. Aliağa Limanı’ndan ithal kül aldık mı?
Hüsnü Öztuncel: Acıyı çekmek, hele hele yaşamak en zoru idi. Biz bunu yaşadık. Çesme’ye gezmeye değil, Alaçatı deplasmanına gittik. Bildigimiz Şirinyer ile maç oynadık, bir de Menemen’i Arena’ya benzetmediler mi, o zaman yıkıldık.
Ama hiçbiri, 11 Nisan 2004 tarihindeki gibi alaycı değildi.
Simdi sıra bazılarının gerçekle tanışmasına geldi.
Yazdığınız tüm gerçeklere gönülden katıldığımı belirtmek isterim.
M.Kamböre: “Altayımızın 2. Lig’e düşmesine ne kadar üzüldüysek, zamanında Göztepe’nin amatöre düşmesine de o kadar üzülmüştük.
İzmir futbolunun gerçek değeri olan Altayımıza mesnetsiz saldırışınızla sadece kendinizi yaralarsınız. Bizi değil...
Çünkü Altay, İzmir’de futbolun ve Türklük bilincinin başlangıcıdır. Direnmenin kıvılcımı, birlik ve beraberliğin temelidir. Çünkü diğerleri Altay’dan çıkmadır; ya da futbol branşları sonradan olmadır. Bunları tüm Türkiye bilir.
Bu yüzden Altay düştüğü zaman, futbolda İzmir küme düşmüş demektir.
Bu yüzden siz de o bir kaç kendini bilmez gibi bizim için o süs havuzundan ibaretsiniz demektir! Yazınızı şiddetle kınıyoruz ve sizden özür bekliyoruz.
Yorumu sizlere bırakıyorum...
BAKIŞ
ZERAFET
Şöyle bir söz vardır:
“Bazen öyle konuşacaksın ki karşındaki cevap veremeyecek.
Bazen öyle bir susacaksın ki, karşındaki konuşmaya cesaret edemeyecek.”
Sizlerin izlerken, okurken neler hissettiğinizi bilemem ama artık “kabalık, hakaret, argo...” hayatımızın her safhasında bizimle birlikte yaşamaya başladı.
Karşısındakini incitmek, kırılmasından sadistçe zevk almak, aile içine, okullara, siyasete hâkim olmaya başladı.
Ama unutmamak gerekir ki “zarafet” denilen bir şey var.
Zarafet; incelik, güzellik, zarifliktir.
Kabalık, efelenmek, karşısındaki küçümseme argonun pirim yaptığını sananlar çok büyük yanılgı içindeler.
Asıl olan zarafetin yumuşak dokunuşudur.
* * *
İnsanlar haklılıklarını, inandıklarını anlatıp savunurken bunları yüksek sesle dile getirmesi normaldir.
Ama içine kabalık, hakaret, argo girdi mi, işin rengi değişiyor.
Bir kere başlandığında durduramıyorsunuz; toplumun her kesimi geriliyor ve bu kısır döngünün içinde kaybolunuyor.
Ama en tehli-kelisi; bu kabalık ve argo-nun aile içine girmesi ve ailenin kutsallığını çatlatması;
Çocuklarımızın bu kabalık ve argoyu alışkanlık haline getirip bağımlı olmaları...
Bu da toplumun birbirine karşı olan saygısını yitirmek demektir ki işte o zaman içten çürürüz.
Onun için zarafet hepimize lazım...
Biz; zarafet ve sevgiden yana olanlardanız.
SEVGİ
Bir sevdiği olmalı insanın,
Rüzgâr onun kokusunu getirmeli,
Yağmur onun sesini...
Onu görecek diye pır pır etmeli yüreği.
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir sevdiği olmalı insanın...
Ben seni ölene dek seveceğim, boş laf...
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim.
ANONİM
ERTAN ÜLKÜ
ertanulku@hotmail.com.
BAKIŞ SÖZÜ
Dağların yer değiştireceğine inanın, insanların huy değiştireceğine inanmayın
ANONİM
FIKRA
Temel ile Dursun, komşuları Haydar kalp krizi geçirince, Rize’den Trabzon’daki üniversite hastanesine Haydar’ı yetiştirmek için hemen arabalarına atlayıp yola çıktılar.
Bir saatlik yolu 40 dakikada alıp hastanenin önüne arka arkaya geldiler.
“Ula sedye getirin, doktor yetiş” diye çırpınırken, Dursun,Temel’e “ula hastayı indirsene” dedi.
Temel gayet sakin “Hasta senin arabada değil mi?” diye sordu.
Telaştan hastayı Rize’de unutmuşlardı.