Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“GAZETENİN her yazdığına inanma abi!”
Gazetelerin güvenilmez olduğunu anlatmak için sık kullanılan bir cümledir.
Şimdi ise moda: “İnternete bakma abi, önüne gelen bir şeyler yazıyor” sözü...
Arıtması olmadığı için de, bilgi kirliliği zihinlerimizin direğini kırıyor.
O kadar fena kokuyor yani...
* * *
Geçen hafta beş-altı arkadaş toplandık “mavra” yapıyoruz...
Ana konu “Evet mi-Hayır mı?...”
İçimizden biri “Hayırlı olsun diyelim, haydi hep beraber Alaçatı’ya yemeğe gidelim” dedi.
Nereye gideceğiz?
İnternet kurdu bir arkadaşımız var.
Hemen Blackberry’sini çıkarıp internetini açtı. (Cep telefonu demeyi Blackberry’sine hakaret sayıyormuş.)
Alaçatı’da Beatrice Ristorante’yi tek geçermiş.
Bir kere aşcısı, Umberto Eco’nun öğrencisiymiş. Felsefeciymiş.
Aileden organik gıda uzmanıymışlar.
Yemekte ”Slow-food” akımını destekliyormuş. Muş da muş...
Kocasının Hırvat olduğunu bile öğrendik.
Hazal Yılmaz diye bir blogger arkadaş da ”Beatrice lütfen Türkiye’de kal” diye yazmış.
Gurubun abisi, “Beyler Alaçatı’daki yemeği Beatrice Ristorante’de yemezsek bizi döverler, kalkın gidelim” dedi.
Telefon açıldı, yer ayırtıldı. Kalkıp gittik.
* * *
Sipariş alacağı not kağıdını burnunun üzerine tutmuş, uzun boylu, şişe dibi camlar takılmış gözlüğü ile bir bey geldi.
Önce İngilizce bilip bilmediğimizi sordu.
Bir arkadaşımız “Niye? İngilizce bilmiyorsak pizza vermeyecek misiniz?” dedi.
Zor susturduk. Pizza siparişleri verildi.
Masaya servis tabakları biz gelmeden konmuş. Ama tabaklar bir karış toz içinde.
Parmağınla “Beni yıka” yazılabilir durumda.
Tabakların değiştirilmesini rica ettik.
”Niçin?” diye sormasın mı?
Parmağımızla tozu gösterdik.
”Haaa” deyip, tabakları topladı gitti.
Biz de bitmez tükenmez “Evet mi-Hayır mı?” konumuza döndük.
Bir arkadaşımız 12 Eylül 1982’de, “Havetçiler vardı” diye hatırlattı.
Oyunun rengini belli etmek istemeyenler sorulunca “Havet” derlerdi diye de ekledi.
Muhabbet koyulaştı.
Saate baktık akşamın 10.00’u.
Biz, 8.30’da geldik.
Hâlâ önümüze bir şey koymadılar.
En gencimiz, “Slow-food ya, onun için herhalde sahura doğru getirirler” dedi.
Garsonu çağırdık. Tamam deyip gitti, bir dakika sonra haberi getirdi.
Bizimkiler daha fırına bile verilmemiş!...
* * *
Aramızda şeker hastaları var.
Garsona acele bir şeyler getirmesini söyledik.
Herhalde beğenilmediği için elde kalmış bir pizza getirdi. Pizza Margarita’ymış!...
Yanında iki de şahit getirmedikleri için biz benzetemedik. Kan şekeri düşenler, zarureten ucundan birer lokma aldılar.
Baktık saat 11.00’e yaklaşmış, hâlâ ortada siparişini verdiğimiz pizza filan yok.
Kalktık, hesabı istedik.
6 bardak su, Margarita olduğu iddia edilen yamru-yumru hamur topağına 50 lira ödeyip Beatrice Hanım’ın Ristorante’sinden çıktık.
Geceyi Çeşme Kumrusu ile kapattık.
Hem de öyle Slow-food falan değil, açlığın zoruyla neredeyse çiğnemeden yuttuk.
Kıssadan hisse; siz ne internete bakın, ne de en iyi 10 listesine. Hele hele, yemek yazarlarına hiç bakmayın. Siz gördüğünüze, yediğinize, yaşadığınıza bakın...
Beatrice Hanım’a da, Dost Pide’de pide yemesini tavsiye ederim. Hiç olmazsa üzerine değişik malzemeler konmuş, hamur işinin nasıl yapılacağını görmüş olur.



Delikanlı Aziz Bey...
Kocaoğlu’na bazen çok kızıyorum ama, diklenişine, eski “kabadayıları” andıran “delikanlılığına” da, bir o kadar hayranım.
79. İzmir Enternasyonal Fuarı’nın Açıkhava’daki açılışında yaşanan sıkıntılı bir olayda, yine gönlümü fethetti.
Aziz Bey, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile, Açıkhava’ya biraz geç geldi.
Fuar’ın resmi açılışını yapmak üzere davet ettiği Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün, bir grup CHP’li tarafından “yuhalandıklarını” öğrenince sanki beyninden kaynar sular aktı.
Kürsüye çıktı ve bakanı yuhalayan o kendini bilmez CHP’lilere hadlerini bidirdi, ağızlarının payını bir İzmirliye yakışır şekilde verdi:
“Biraz önce yapılan hareketlerin hiçbirisini, ne İzmirli hemşehrilerim yapar ne de devletimizin sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı hak etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanıdır. Ona göre saygı göstermek, ev sahipliği yapmak gerekir. Ben bu yapılan hareketi sayın Bakanımıza yapılmış olarak değil, ev sahibi olarak bu organizasyonu 79 yıldır gerçekleştiren İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ve Başkanına yapılan hakaret olarak, kendime kabul ediyorum.
Burası hiçbir partinin, zümrenin yeri değildir.
Burası 79 yıldır, organize edilen ve onurla taşıdığımız biraz sonra ne anlama geldiğini ifade edeceğim bir kent, bir devlet törenidir.
Burası, ne AKP’nin ne CHP’nin ne de başka bir partinin miting alanı değildir”
* * *
İşte bu Başkan...
Siyaset ayrı, uluslararası bir açılış ayrı...
Hoş bu farkı, ne İstanbul ne Ankara bilmez ama. Burası hoşgörünün, misafirperverliğin, medeniyetin başkenti İzmir...
Bazı CHP’lilerin hoşuna gitmese de delikanlılığın kitabını yeniden yazdınız...
Ağzınıza, yüreğinize sağlık...