Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hedefimiz körfezden denize girmek



Başkan Aziz Kocaoğlu: Göreve geldiğimden bu tarafa en çok ilgilendiğimiz ve üzerinde durduğumuz proje İzmir Körfezi’dir... Hedefimiz, körfezi insanların denize girecek konuma gelmesini sağlamak ve bunun da sürdürülebilir kılmaktır


KİMLER neler yazmadı ki?
Bizim körfezin kokusu, İstanbul’a kadar ulaşmış olmalı ki, Vatan’dan Mutlu Tönbekici bile, bir kez geldiği İzmir’de körfezi koklayıp, neredeyse her hafta yazdı -çizdi...
Keza ben de öyle...
İzmir’deki diğer arkadaşlarımı saymıyorum...
Kimi iyi niyetle yazdı, kimi de “tam sırası” diye, “vur abalıya” yüklendi.
Hala, ısrarcıyım...
Diğer “Körfez uzmanları(!) gazeteci arkadaşlarım” gibi düşünmüyorum.
Sıkıntı var...
Körfezin zaman zaman koktuğu da gerçek.
Ama “tek suçlu”, “650 milyon dolara mal olan Büyük Kanal Projesi’nin planlarına uygun olarak işletilememesi ve yeterli denetim yapılmadığı için körfeze kaçak olarak sanayi atık suyu ve lağım suyu bırakılması”, yani idarenin kusurundan kaynaklanan bir “ihmal mi?”
Yoksa;
İki binli yıllarda, devreye alan projenin 1995’den sonra bitirilen bölümlerin “minimize” edilerek, “ayrık” sistem olarak planlandığı halde, “birleşik” sisteme geçilmesinin, dokuz yıl sonra yarattığı sorunlar mı?
Yoksa her ikisi de mi?
‘İddia değil, gerçek’
Körfezin kokmasına yol açan neden neydi?
Ve en önemlisi Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ne düşünüyordu?
Yoksa “Körfez Kokusu” ve deniz suyunda hissedilen bozulma alışık olduğumuz gibi İzmir’in kaderi miydi?
Bunca para harcandıktan sonra tekrar 90’lı yılların başına mı dönülecekti?
Teybimin kayıt düğmesine basarak, Başkan Kocaoğlu’na sordum:


İzmir’in belirli sıkıntıları var. Ya da seçimlerden hemen sonra üst üste gelen, kentin geleceğini ilgilendiren projelerde aksamalar başladı... Bu projelerdeki aksaklıklar ya belediye kaynaklı ya da dışardan başlatılan “hukuk süreçleri” ile ilgili. Son günlerde çok tartışılan Körfez ve yaydığı pis koku da bunlardan biri. Defalarca açıklamalar yaptınız. Ama koku hala var. Bunun nedeni nedir?
- “Göreve geldiğimden bu tarafa en çok ilgilendiğimizden ve üzerinde durduğumuz proje İzmir Körfezidir. Bu bitmeyecek bir projedir. Körfezin iyileşmesi bu kent yaşadığı sürece en öncelikli sorunların başında gelecektir.
Körfezin gelişmesi, körfezin canlılığı artarak devam etmesi şarttır.
Hedefimiz, körfezi insanların denize girecek konuma gelmesini sağlamak ve bunun da sürdürülebilmesidir.”
Araya giriyorum;

Yani bir zamanlar Burhan Özfatura’nın gibi siz de mi körfezden, hatta Pasaport’tan denize girilebileceğini mi iddia ediyorsunuz?
“Hayır” diyor ekliyor: “İddia etmiyorum, bir gerçeği söylüyorum” dedikten sonra devam ediyor.

‘Körfez 2005’te de koktu’

“Büyük kanal biz göreve geldiğimizde bitmişti. Dönüşüm başlamıştı. İlk sıkıntıyı 2004-2005 kışında yaşadık.
O sene yine iyi yağış almıştık.. Havalar ısınmaya başlayınca koku başladı. İlk defa derelerin ağzını kapatarak, çamur çekmek zorunda kaldık. Dere ağızlarına iş makinelerini sokarak, temizledik. Ve su sirkülasyon sistemi yaptık.
Derelerin ağzında su tutulan setler var. Oralarda suların değişimi için denizden derelere su basmaya başladık.
Beş tane deremizde yaptık. Melez, Laka, Manda Çayı, Bostanlı ve Arap Deresi’nde yaptık. Koku bitti.
Körfez’de, özellikle de Melez’de, gelen atıkların hava değişimi ile birlikte kokması sorunu var.
Bu yıl Melez ağzından ve diğer derelerin ağızlarından tam 50 bin ton malzeme çıkardık. Temizlediğiniz zaman koku kalmıyor.
Havalar ısınmaya başladığında ve mikro organizmalar hareketlenmeye başladığı zaman koku başlıyor ve oluyor. Sular duruluyor. Hepsi akar dere değil. Yağmur yağarsa akıyor. Yağmur yağmazsa akmıyor. Bu sene bir de şansımızdan yağışlar devam etti. Su sıkıntımız kalmadı ama sürekli yağış aldığımız için dere ağızlarını setle kapatamadık.
Oysa temizlik ve koku olmaması için kapatmamız, her yıl yaptığımız gibi temizlememiz gerekiyordu, ancak yağış nedeniyle sel baskını ve taşkın olmaması için bunu yapamadık.
Havaların iyice açmasını beklemek zorunda kaldık.
Bu iş on beş -yirmi gün sürüyor. Herhangi bir yağmur patlamasında bir felakete neden olmasın diye mevsimi beklemek zorunda kaldık.
O da halloldu şimdi.
İkincisi, bizim seçim sürecinde söylediğimiz arıtma çamuru meselesi var.
Arıtma çamurunu havuzlara koyuyoruz. Orada belirli bir süre, on beş yirmi santime kadar kuruyor üst tabaka. Tabi ki aşağı ile etkileşimi engelliyor. Kireçliyoruz. Koku bertaraf oluyor.
Yağışlarla birlikte kışın tekrar kireç karışıyor. Oradaki organizmalar suyla birlikte hareketlenmeye başlıyor. Koku oluyor.
Biz tekrardan kireçliyoruz. Burası da 750 dönüm civarında. Kireçliyoruz ve koku gidiyor.
Bu yıl körfezden iki yerden koku geldi. Birinci dere yataklarından, diğeri de buradan.”
Çamur yakma tesisi

Siz göreve geldiğinizde büyük kanal ya da daha sonra revize edilen sistem bitmişti. Arıtma tesisi de yapılmıştı Sistem çalışır haldeydi. Bildiğim kadarıyla projede koku olmaması için arıtma tesisi ile birlikte atık çamurunu yakma ve ondan sonra tekrar kurutma ve sıkıştırmaya tabi tutulması işlemleri için de bir tesis kurulacaktı... O tesis yapılmış mıydı? Ya da daha sonra yapılabildi mi?
“Hala yok. Gecikmiş. Bizler çöple çamurun bertaraf edilmesiyle ilgili beş senedir çalışıyoruz. Karar verme aşamasına yeni geldik. Dünyada bu işin teknolojisi her an değişiyor. Kalkıp da, geçmişte yapmamışlar diye suçlamak son derece yanlış.
Bütün belediye başkanları iyi niyetle olanakları dahilinde bu kentte iş yapmaya çalıştılar. Benim söyleyecek hiç bir lafım yok.. Beş sene söylemedim. Beş sene daha öyle bir şeyim yok.!..”

Peki, denizdeki bozulma süreci...
“Havaların ısınmasıyla birlikte 2007-2008 kışındaydı sanırım Aliağa’dan geliyorum. Alaybey Tersanesi’nin önü kıpkırmızı. Vallahi körfeze bir şey oldu dedim arabanın içinde.
Geldim doğru İZSU’ya. Bütün ekibi, buraya bir şey attılar diye seferber ettim. Kimyasal, boya mı diye günlerce uğraştık. Bir şey bulamadık. Ve Arap Deresi’nde şurada burada nerede kullanılmayan delik gördüysek hepsine beton bastık. Böyle bir şey varsa diye. Sonra araştırmalar sonucu, mevsim değişimlerinde oradaki organizmaların harekete geçmesiyle biyolojik ölümlerin olduğunu bunun da su yüzeyine çıkması ile renk değişimi yaşandığını gördük. Mevsimsel bir şey.
Yine, bu yıl da oldu, şimdi bitti. Biz hiçbir şey yapmadık. Biz körfeze gidip, müdahalede bulunmadık. Dere yataklarındaki çamuru aldık. Çamurların üzerini kireçledik. Arıtmada ya da başka bir yerde bir şey yapmadık. Körfezin rengi değişti.
Ben değiştirmedim. Mavi boya da atmadım. Anlatabildim mi?
Bunu yıllardır yaşıyoruz. Sizler de sürekli yazıyor, çiziyorsunuz.
Biz İZSU ve üniversiteyle birlikte ‘Bu körfezi denize girilebilecek hale nasıl getirebiliriz?’ onun üzerinde çalışıyoruz.
Bizim esas sorguladığımız soru bu. Bütün araştırmalarımız bunun üzerine.
Burada orta körfez ile iç körfez arasında sirkülasyon sorunu var. Akıntı güneyden, Yenikale açıklarından geliyor körfeze giriyor, dönüşte de Ragıp Paşa Dalyanı, Degaj Burnu’na çarpıp tekrar içeri geri dönüyor.
1900’lü yıllarda burası dolmuş, sirkülasyon durmuş. Buraya bir kanal açalım. Bu da üniversitenin görüşü. Kanal açmak için ne yapmamız lazım. Zeminin irdelenmesi lazım. Yükseklikleri, dip haritasını çıkarmak lazım.
Üniversite bugün -yarın sonuçları verecek. Buradaki duruma göre bir proje yapacağız. Kanal açılmasına karar verilirse kanalın güzergahı belirlenecek.
Kanal açtığımızda su sirkülasyon hızlanacak.
Yirmi- yirmi iki günde bir iç körfezin suyu değişecek. Tüm suyu değiştiğinde körfez de her şey değişecek.

O zaman mı denize gireceğiz?.
- “Evet... Bir müddet sonra. Onun içinde bunların hepsi birbirine bağlı.

Çok maliyetli bir proje mi bu?
- “Bu malzemeye bağlı. Bunu yapan DLH. DLH’nin de burada, limanda yatan üç tane tarama gemisi var. Birisi 7 metreye kadara tarıyor. Biri 14 metreye kadar, biri de 22 metreye kadar tarıyor.
Kamuoyunu ikna ettiğimde, kuruldan kararı çıkardığımızda, yasal süreci tamamladığımızda DLH üç gemiyle girecek. Önce belirli, yüzme mesafesine kadar bir yeri tarasak, iki metre derine insek sirkülasyon başlayacak.
Ama bu yapıp bırakmakla olmaz.
Bu bitmeyen ve bitmeyecek bir iş. Bugün nehir limanları var. Her sene temizleniyor. Her sene on santim doluyor. Sonra on santim taranıyor. Tabi biz şimdi o bölgedeki malzemeyi irdeliyoruz. Esas oranın dolması Gediz yatağı değişmeden önce olmuş. Bu tehlikeden dolayı da derenin yatağı değiştirilmiş.
O zaman şunu yapacağız. Gediz’in yatağı değiştirildikten sonra tahminimize göre en fazla on beş yirmi santim sonradan dolma var. Bu sonradan dolma eğer tehlikeliyse, ağır metalleri içeriyorsa, yani üst tabakada, geri alüvyon ise işimiz daha kolay. Yüzeyden çıkarılan bu çamur ne olacak? Bilim adamlarıyla oturup bu çamuru ne yapacağımıza karar vereceğiz.


Alsancak’taki liman kalmalı
Hedefimiz körfezden denize girmek

Tabii bir de limanın özelleştirilmesi var. Ve üçüncü nesil gemilere limanın açılması gerekiyor. İzmir’in liman kenti özelliğinin ve ticaret özelliğinin değişerek devam etmesi için.
Değişik görüşler var. Kimi, buranın kurvaziyer limanı olmasını istiyor. Ben bu görüşlere katılmıyorum. Yirmi sene otuz sene sonra ne olur ne biter o ayrı bir konudur. Ama şu an için öyle bir görüşe katılmıyorum. Ben tam tersi limanın körfezin Yenikale’den bu tarafa taranması ve üçüncü nesil gemilerin buraya girmesi, limanın arka sahasının da büyütülerek İzmir’in liman faaliyetlerinin artarak sürmesinden yanayım.

Şimdi körfeze girilmesi, bu açılacak kanala mı bağlı?
“Bizim bütün çabamız kentten körfeze bir şey akıtmamak. İkincil olarak sirkülasyonu sağlamak. Sirkülasyon bu hedeflediğimiz süreci hızlandıracak. Ayda bir kere olsa, körfezin suyu 12 ayda on iki defa değişirse körfez ne olur?

Tertemiz bir hale gelir.
“Bu kadar basit!..”

Peki ne zaman?
“En fazla iki yıla ihtiyacımız var.”

Yani 2011 mi?
“Öyle diyebiliriz.”


‘Ek boru hattı döşeyeceğiz’
“Bir de iki konu konuşuluyor. Gümrük pompa istasyonu ile Basmane arasında bir dolma boşalma var.
Güzelyalı, Narlıdere tarafından iki yirmilik borularla gelen evsel atıklar, Gümrük’te, çapları bir altmışa düşürüldüğü için, bunun sonucu yetmediği konusu tartışılıyor.
Bu senede yağışlar fazla olunca biz yaklaşık beş- altı ay önce daha ortada bir şey yokken ikinci bir hattı nereden nasıl geçirebiliriz diye proje yaptık. İnceledik. Zaten bin 700 metre bir şey. Büyükşehir için, İzmir için yapılamayacak bir iş değil. Ayrıca kent de büyüyor.
Bir de arıtmada dördüncü faza ihtiyacı var. Dördüncü fazın ihalesine çıkıyoruz, projesi de bitti.
Çünkü, saniyede iki buçuk litre arıtma yapabilen arıtma tesisimizin kapasitesini yüzde otuz artırıyoruz. Teknolojinin gelişmesinden dolayı kapasite biraz daha artıyor. Dolayısıyla yüzde otuz kapasiteyi artıyoruz.
Bunu yapıp bitirecektik, geçen yıl sonu “arsenik arıtma tesisleri” gündeme geldi. Seçim arifesinde. Oraya 30 trilyon para kaydırmak zorunda kaldık. Büyük Kanal Projesi kilometrelerce bir şey.
Büyük Kanal’da denizden etkilenme var. Daha çok Güzelyalı tarafında. Deniz seviyesinin çok altında. Bu tamamen müteahhitlik kusuru ya da seçilen borularla ilgili. Ama bu söylediklerim kesinlikle bir eleştiri değil. Geçmişe bakmıyoruz. Büyük Kanal pek çok bölgede yerüstü sularını da içine alıyor. Biz de göreve geldiğimiz günden beri, yerüstü yani yağmur sularını sistem içine almayacak kanalları yapıyoruz. Kilometrelerce yaptık. Atık suyla yerüstü sularını, Büyük Kanal’ın ilk projesinde olduğu gibi “ayrık” sisteme dönüştürmeye uğraşıyoruz. Görevimiz, yapacağız. Yapılmamış diye oturup bekleyecek halimiz yok.

İzmir’in gelişmesine paralel bölgesel arıtmalar yapıyorsunuz, bu çalışmalar ne aşamada?
“Bölgesel arıtmalarda isale hattının kapasitelerini, yerleşim yerinin 30 yıllık ihtiyacına göre hesaplıyoruz. Otuz bin kişilik yapacaksak altmış bin kişiye göre projelendiriyoruz.

Böyle kaç tane bölgesel arıtma var?
“Urla bitti. Seferihisar bitiyor. Ürkmez- Doğanbey ortak olacak. Gümüldür ile Özdere’ye yine ortak bir arıtma yapıyoruz. Yazıbaşı bitiyor. Torbalı bitiyor. Bayındır bitti, su tutmaya başladı. Kemalpaşa da müteahhit başlamadan bıraktı. İhaleye çıktık, yer teslimi yaptık. Devam ediyor. Menemen devam ediyor, bu sene bitecek. Aliağa devam ediyor. O da hızlı bir şekilde devam ediyor. Yeni Foça’ya arsa bulamıyorduk, bulduk. Buruncuk’ta, Helvalı, Türkeli ve Buruncuk büyük ihtimalle Bağarası, Seyrek ile Maltepe’yi de kapsayacak bir arıtma yapmayı planlıyoruz. Toplam 12 tane.”


Yarın: Kocaoğlu’nun son kararı: Metro 2010 sonunu bulur