Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları

Başlarken...
“İZMİR’DE niye işler yürümüyor?”
Çoğu kez aklıma gelip de, fırsatını bulup da bir türlü soramadığım bu soruyu, sohbetimizin en koyu yerinde Aziz Kocaoğlu bana yöneltiyor.
Haklı olarak şaşırıyorum.
Öyle ya; Büyükşehir Belediye Başkanı olan kendisi.
Başkanın bir gazeteciye değil, gazetecinin başkana sorması gereken bir soru bu. Zaten notlarımın arasında da vardı.
İZSU’daki makam odasına girerken, “Şöyle bir güzel sıkıştırayım”, “Siz daha 4 ay önce bu kentte yaşayan seçmenin yüzde 56 oyunu aldınız. Her iki kişiden biri size oy verdi. Ama her şey sorunlu.
Metro çıkmazda, Körfez kokuyor, İnciraltı öyle duruyor, Yeni İzmir Projesi mahkeme kararıyla durduruldu. Basmane’deki çukur, Nasrettin Hoca öykülerine döndü. Kente bir tek yatırımcı gelmiyor” diye peş peşe soracaktım.
Damdan düşer gibi, tüm bu konuları kapsayan soruyu o sorunca bir iki saniyelik suskunluğu bozdum:
“İzmir’de niye işler yürümüyor?”
Bu kez soran taraf bendim. Ekledim;
“Suçlu, siz ya da Büyükşehir bürokratları mı?
İş bilmezlik mi? Beceriksizlik mi? Yoksa İzmir’in kaderi mi?
Çünkü bu kadar “aksilik” hiçbir kentte hiçbir seçilmiş başkanın başına gelmiyor.
İzmir’de ise başlanılan hiçbir iş bitmiyor ya da bitirilemiyor.
Neden?
Neye başlasak, neye elimizi atsak, hepsi ya mahkemelik ya da sorunlu..
Israrla tekrarlıyorum: İzmir’de neden işler yürümüyor?”
Aziz Kocaoğlu, kendi oyuna soktuğu “top(!)” u alıyor ve başlıyor koşturmaya..H.T.

Haberin Devamı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, kentin gelişmesine engel olan zihniyetle ortak bir mücadele verilmesi gerektiğini söylüyor ve “Gerçekten çok üzülüyorum, çok zaman kaybettik” diyor

Efendim şimdi çok konuşulan bir şey var. ‘İzmir’de niye işler yürümüyor?’ diye.

‘Düşman dışarıda değil, içimizde’

- Şimdi planlama öyle bir şey ki siz belediye başkanlığının, belediye bürokrasisinin, kentte yaşayan insanların mutabakatıyla bir plan yapıyorsunuz. Bunların hepsi öyle yapıldı. Konuşuldu, tartışıldı. Alsancak- Turan arasındaki bölgenin, yani liman arkası ya da Yeni İzmir Projesi önce rahmetli Başkan zamanında yarışmayla yapıldı.
Ama bozulamayacak plan yok. Çünkü bir plancı var. Diyor ki, ‘Ben Körfeze gerdanlık gibi bir köprü istiyorum. Kenti zenginleştirir, Körfezi zenginleştirir’ diyor.
Öbürü diyor ki, ‘Hayır kardeşim, sen oraya bir eklenti koyamazsın. Onu yerin altından yap. Benim görüş mesafemi, görüşümü kapatma!’
İkisi de şehir plancısı. Hangisi doğru? Sana göre birisi doğru, bana göre birisi doğru. Belki ikisi de doğru. Yahut ikisi de yanlış. Planlama da böyle. Planlamada şu kadar yoğunluk, şu kadar park, şu kadar bahçe, şu kadar sosyal donatı, şu kadar eğitim, şu kadar hastane, şu kadar postane, hepsini yapıyorsun. Ama sonunda, buraya kat verilecek, verilmeyecek, yol genişliği, v.s.’si ilke kararları hepsi yoruma, tartışmaya açık.
Planlamayı genel mutabakatla yaptığınız zaman ve ona uyulursa bir problem yaşanmıyor.
Alsancak -Turan arasında planlanan Yeni İzmir Projesi’nde mesela, odaların bir problemi yoktu. Kimsenin problemi yoktu. Biz bir cazibe olsun diye bir teşvik verdik, o zaman. Valilik dava açtı, bitti. Şimdi sadece bir eski belediye başkanımız arkadaşlarıyla beraber dava açtı.
Yatırımcının gelmesi mucize
Sohbetimiz, İzmir için ikinci bir “çıkmaz sorun” olan İnciraltı’na geliyor.
İnciraltı konusunda, başından sonuna kadar Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun yanında olduğumu bir çok kez söylemiştim.
Çünkü İzmir’de seçilmiş belediye başkanları için, özellikle de 1980’den sonra, tüm belediye başkanları için İnciraltı “el yakan bir maşa” gibi oldu.
“Aman bulaşmayalım” mantığıyla kimse İnciraltı’na el atmadı.
Aziz Kocaoğlu ise, bu bölgenin bir an önce planlanarak, kimlik kazandırılmasından yanaydı.
İnciraltı ne olacak, ya da ne oluyor? Planlaması bitmedi mi? Burada da sorun var? Acaba neden yıllardır beklenen süreç bir türlü sonlanmıyor?
- Ülkenin tarım politikası sonucu, burada tarım yapılmasını bir anlamda imkansız hale getirdi. Arazi sahipleri para kazanamaz oldular. Diğer taraftan kentin iyice içinde kaldı, sıkıştı. Kentin günübirlik yerlere, tesislere ihtiyacı var. Kentin kafelere, şunlara, bunlara, restoranlara ihtiyacı var. Hele hele de biz ağaçlandırmayı yaptıktan sonra İzmir’in en güzel yeri oldu. Yani günübirlik kullanım açısından. Buradaki vatandaşların bir kısmının ekonomik durumu iyi, tapusu cebinde. Bırakmış ne olacaksa, olsun diyor, bir kısmı çok hisseli. Ya bir daire düşecek, ya iki daire düşecek ya da yarım daire düşecek insanlar var. Kentin burası da çarpık bir şekilde gidiyor. Artık patlama noktasında geliyor. Bir defa oradaki mal sahiplerine İzmir şükran borçludur. Nedeni de oraya bugüne kadar gecekonduya ya da bilmem neye açmadıkları için. Ama artık onlar için de bıçak kemiğe dayandı. Kentin gelişmesi için de, kente yatırımcı gelmesi için de hem liman arkasının, hem İnciraltı’nın hem de Yarımada’nın dünyaya tanıtılması, ikisinin planlanması, ki yarımadada planlama problemi fazla yok. İleride de çözülebilir.
İzmir’i dünyaya sunamıyoruz
Yani liman arkasının, İnciraltı’nın çeşitli fonksiyonları yüklenerek kent merkezinde planlanması, Yarımada’nın tanıtılması ve bir tanıtım seferberliğine çıkıp tüm dünyada, tüm ajanslara bu bölgeler bizim. Böyle böyle zenginliğimiz var, burada şunu, şunu yapabilirsiniz. Liman arkamıza gelin, yatırıma açık. Neredeyse serbest sayılabilecek bir imarı var.
İnciraltı’nda sağlık, termal, hastane v.s. yapabilirsiniz. Yarımada’da turizm, tarım, organik tarım, şarapçılık, bağcılık, termal turizm v.s. yapabilirsiniz. Seferihisar’da seracılık yapabilirsiniz, termal turizmi yapabilirsiniz, gibi...
İşte Ege mutfağı, Yarımada mutfağı, neyse...
İşte bizi liman arkasıyla İnciraltı arasında Kemeraltımız var. Agoramız var, Kadifekalemiz var. Antik tiyatromuz var. Müze yapacağız.
Fuardaki holleri kongre merkezine çeviriyoruz, şehrin tam göbeğinde.
Fuarı kente 15 dakika mesafeye, havaalanına 5-6 dakika mesafeye taşıyoruz gibi...
Boşa emek harcanıyor
Adnan Saygun’u yaptık, Karşıya hayvanat bahçesi, ne bileyim akvaryum v.s. Trafiği rahatlatıyoruz, yeni akslar açıyoruz.
İzmir’i dünyaya böyle sunmalıyız.
Ama sunamıyoruz ki?
Mahkemeye gittiler. Kimi Danıştay’da, kimi Yargıtay’da.. Yani, tüm planlarımız, İzmir’de yatırımcıya cazip gelecek tüm yatırımlarımız yargıya gitti. Şimdi bunlar olmadan, yerli -yabancı yatırımcıya bir paket sunulmadan İzmir’in tanıtımını yapmak, neye yarar.
İzmir Kalkınma Ajansı İZKA İzmir’in tanıtımı, yabancı yatırımcılar için İzmir’e davet niteliği taşıyacak bir proje hazırlıyor.
Boşa harcanan para ve emek.
İzmir’e, nereye yatırımcıyı davet edeceksin.
Tüm projelerin, planların, adamın yatırım yapacağı yerlerin sorunu var.
Sadece sanayici yatırımcılarına gidersin şurası var, fiyatı şu, metrekaresi şu, şu kadar yer alabilirsin, şu kadar boş yerim var diye, ona pazarlayabilirsin.
Başka hiçbir şey pazarlayamazsın.
Ne İzmir’den, ne İstanbul’dan, ne Türkiye’nin bir ucundan, ne de dünyanın bir ucundan gelecek yatırımcıya sunacak bir enstrümanın yok ki? Sonra da bağıracağız, neden bu İzmir böyle diye...

Haberin Devamı

‘Basmane çukuru utanç verici’
Geldik Dünya Ticaret Merkezi’ne...
Basmane’de, çukur öylece duruyor. Bütün odaları ikna ettik. Konuştuk, tartıştık, ‘Buranın kurtulması gerek’ diye.
Yani, TMSF’yle, Güçbirliği’yle, EGS’yle. Pazarlık etmeden odalarla konuştum, Yüksel Bey’le (Çakmur’u kastediyor) konuştum. Yüksel Bey dedi ki, ‘Tamamını al.’
Tamamını almanın bir avantajı yok. Şunu alırsam, bunu alırsam... Orada da Valilik çıktı. Yüksel Bey çıktı, ikinci davayı açtı. Valilik, ‘Basmane’de yoğunluk artışı var’ diye yürütmeyi durdurdu.
Yani Basmane’deki yerde mi yoğunluk artışı var?
Tabi, tabi... Halbuki Yüksel Bey zamanında da aynı yoğunluk vardı, rahmetli Başkan zamanında da aynı yoğunluk vardı.
Hatta dört buçuk emsalle geçer mi acaba diye, yoğunluk ilk projeye göre değiştirildi.
Ama orada esas yoğunluk artışı değil. Benim dönemimde gelen kararı okudum. Benim gördüğüm de tam tersi.
Şu: ‘Burada bir kamu yararı yok’ deniliyordu. Kamu yararını artırdık. Fuar dendi, rahmetli Başkan’ın yaptığı yerlerde hollerde fuar değil, fuarlar var.
Yüksel Bey’in planlamasında burada iki tane salon vardı, Kongre merkezi... Gerisi, ticaret, otel, motel...
Bu kez de Valilik dava açtı.
Her zamanki gibi bekliyoruz..
Üzülüyorum. Çünkü sürekli zaman kaybı yaşıyoruz. Ama ne yapılabilir ki?
Ya da ben Aziz Kocaoğlu olarak ne yapabilirim ki?
Plan yapıyorsunuz, “uzlaşma yok” diyorlar...
Uzlaşma ile sorunu çözmeye çalışıyorsunuz, olmuyor...
Baş başa otururken ‘evet’ diyorlar, kolları sıvıyorsunuz, bir bakmışsınız elinize mahkeme kararı geliyor..
Kendinizi benim yerine koyun; ne yapabilirsiniz?

Haberin Devamı

Yarın: BÜYÜK İDDİA: “Körfez’den denize gireceğim...”