Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Meltem yemeğimi daha yavaş yemem için uyarınca, arka arkaya beşincisini ağzıma tıktığım zeytinyağlı sarmanın altıncısını birkaç saniye sonra mideme göndermek için tabağın kenarına bıraktım.
- Yavaş ye, senin önünden kaçıran yok.
- Kafam meşgul olunca kendimi kontrol edemiyorum.
- Sevsinler senin kafanı, neyle meşgulmüş de zeytinyağlı yaprak sarmasını leblebi gibi arka arkaya tıkıştırmana engel olamıyormuş bakalım?
Hızlı yemek yememe mazeret bulayım derken ofsayta düştüğümü o anladım, ama yapacak bir şey yoktu. Düdüğün sesini duymamış gibi yapıp topu kaleye doğru sürmeye devam ettim.
- Düşünüyorum, dedim.
- Efendim?
- Düşünüyorum.
- Yüzyılın sürprizi, dedi Meltem. Yemek yemek, maç seyretmek, çiğdem çitletmenin dışında ilk defa değişik bir faaliyette bulunuyorsun.
- Gücenicem ama,
- Gücen!.. Ama, kumandaya dokunmak yok, ben Muhteşem Yüzyıl’ı seyredecem.
Topu taca atıp, oyunu yavaşlatmak ve zaman kazanmak için mükemmel bir fırsattı.
- Valla, dedim. Padişah olmak varmış bu alemde. Oooh, Harem emrinde, kılıç belinde astığı astık, dilediği hatun yatağına yastık. Harem Ağası da elinde şerbetle peşinde geziyor.
Meltem dik dik yüzüme bakınca;
- Şerbet, dedim. Hani maazallah Padişah mahcup olmasın diye özel hazırlanıyordur herhalde.
- Senin, dedi düşünüyorum dediğin bu mu?
İtiraz etsem, kırmızı kartın çıkacağı kesindi.
- Yok canım, dedim. Hani sen lâfı Muhteşem Yüzyıl’dan açınca ben de muhabbet olsun diye...
-Tamam, dedi Meltem. Düşünüyorsun, kafan karışık, söyle şu düşündüğünü, ben de katılayım mevzuya, konuşalım. Hadi, söyle ne düşünüyorsan?
“Yemekten sonra Şampiyon Kulüpler yarı final maçı seyretmeyi düşünüyordum. Televizyonun uzaktan kumandasını bir an önce ele geçirmek için plan yapıyordum” demem mümkün olmadığı için;
- Söylersem, aramızda kalacak değil mi? dedim.
Gözlerinden bir endişe bulutu hızla geçti.
- Hayrola?
- Hayır, dedim İzmir için çok çılgın bir proje düşünüyorum. Meltem, biliyordum, dedi.
- Neyi biliyordun?
- Canım insan senin gibi kırk yılda bir düşünürse, sıradan bir şey mi düşünür? Mutlaka tarihe geçecek, devir açacak çılgın bir şey düşünür elbette!
- Sen, dedim; düşündüğüm hayata geçince şaşıracaksın. Proje bitince belki Kadifekale’ye, İzmir’in her yerinden görünen bir heykelimi bile dikerler.
- Söyle o zaman.
- Söylemem, dedim. Bütün detayları hazırlayacağım güne kadar söylemem.
- Senin çılgınlığın Göztepe maçlarında durmadan tepinmekten başka ne olabilir ki?
- O kadar basit değil, dedim. Bana bir hafta daha izin ver, sana çılgın projemi detaylarıyla açıklayayım.
- Olur dedi Meltem, uzaktan kumandayı alıp TV’nin karşısına geçerken...
Ben yemek masasında kalakaldım.
Yarabbim ben ne yapacağım şimdi? Bir hafta içinde çılgın bir projeyi nasıl bulacağım?
Aklıma “Kordon’da mangal yapmak serbest olsun” dan başka proje gelmedi.
Meltem halimi anlamış olacak ki, TV’yi kapatırken “Okuyucularından da destek al” dedi.
”Nasıl olsa çılgın projeler havada uçuşuyor. Okuyucuların sana da birkaç çılgın proje gönderir, sen de bana “Ben düşündüm” diye anlatırsın.
Bu bizim hatun her zaman bana yol göstermiştir.
Ha gayret arkadaşlar! İzmir’i, daha doğrusu beni kurtaracak, politikacıların havada uçuşan projelerinden daha çılgın, uçuk-kaçık projelerinizi hamdi-turkmen@hotmail.com adresine gönderin.
Gönderin de gelecek hafta hepsini yayımlayayım.
Hem ben Meltem’e mahcup olmam, hem de sizin İzmir’e bir faydanız olur.
Haydi bakalım.
Gayret sizden, himmet Allah’tan.


Böyleyken böyle, sonunda da böyle olmuş...

TERCÜME


1964’te Pepsi‘nin reklam ajansı “Canlanın, siz Pepsi kuşağındansınız” sloganıyla bir kampanya başlatmış.
Tercümanların beceriksizliği yüzünden bu slogan Almanya‘daki kampanyada “Mezarınızdan diri olarak çıkın...”
Çin’deki kampanyada ise “Pepsi, atalarınızı mezarından çıkarır” diye tercüme edilerek kullanılmış.

KARPUZ KESELİM Mİ?

Adam, manavın meyve sergisine yanaşmış, kiraz, şeftali, erik, çilek derken bütün meyvelerden tatmaya başlamış.
Manav dayanamayıp sormuş:
Karpuz da keseyim mi abi?

SAKIN BENİ AKLINDAN GEÇİRME

Minübüs sıkış sıkış dolmuş vaziyette giderken, arabanın açık radyosundan heyecenla bağıran DJ, “Bugün Sevgililer Günü. Hemen yanınızdaki sevgilinizin elini tutun” diye heyecanla bağırdı.
Ön koltukta oturan müşteriyle şoför gayrıihtiyari dönüp arkaya baktılar.
Gerçekten de arabanın içindeki bütün çiftler el ele tutuşmuşlardı.
Şoför ve yolcu, başlarını öne çevirirken göz göze geldiler.
Manalı manalı güldüler.
Birden durumdan işkillenen şoför, yolcuya, “Sakın beni aklından geçirme abi” diye direksiyona sıkıca sarıldı.

BAKIŞ

Oyuncu


Eğer hayatı bir tiyatro sahnesi, kendinizi o sahnede bir oyuncu olarak görürseniz, o zaman;
Herkes kendi hayatının başrol oyuncusudur.
İnsan, hayatının evrelerini çeşitli benzetmelerle sürdürebilir.
Ben bunu dört evrede değerlendiririm:
Birinci evre;
Figüranlık dönemidir.
İkinci evre;
Yardımcı oyunculuk,
Üçüncü evre;
Başrol oyunculuğu,
Dördüncü evre;
İzleyici dönemi...
* * *
Hayatın kendisi de hem tiyatro sahnesi hem yönetmendir.
Burada hangi dönemde daha fazla kalmanız gerektiğine karar verirsiniz. Kimisi çocukluğu ve ergenlik dönemi olan evreyi figüranlık olarak kabul eder.
Bazen ilgi çeker ve mutlu olursunuz. Hayat filminin afişlerinde yerinizi alabilirsiniz. Bazen de hiç fark edilmezsiniz. Size verilen küçük rollerde oynarsınız. Bazen hatırlanır, bazen hemen unutulursunuz.
* * *
Eğer figüranlık döneminde mutlu ve heyecanlıysanız, hedefiniz iyi bir yardımcı oyuncu olmak, sonra da başrol oyuncusu olmaktır.
Kendinizi buna göre planlar ve hemen yardımcı oyunculuğa geçmek istersiniz. Bazıları da hayatın sonuna kadar figüran olarak kalır.
Aslında figüranlıkta hayal edilen yardımcı oyunculuk, hayat içinde pek etkili bir rol değildir.
Çünkü orada bir sıkışma vardır.
Başrol oyuncusu ile figüranlık arasında bir sıkışma...
Ama başka açıdan bakıldığında yardımcı oyunculuk, olgunluğa geçiş dönemidir.Bir insanın kendisini küçük ve önemsiz hissetmesi kadar kötü bir şey olamaz.
İşte insanın yardımcı oyunculuk dönemi, hem geçmişi hem geleceği dengede tutacak olan dönemdir ki, bana göre çok önemlidir.
Eğer ikinci evrede, hayallerinizde üçüncü evreye geçiş varsa ve orayı çok istiyorsanız hayatınızın bana göre en güzel evresi üçüncü evre olan başrol oyunculuğudur.
* * *
O nedenle,
“Herkes kendi hayatının başrol oyuncusudur” dedim.
Bir sanat yönetmeni arkadaşım bana şöyle demişti: “Yönetmenin ağzını en az açtıran kişiye başrol oyuncusu” derler.
Hayatınızın figüranlık ve yardımcı oyunculuk dönemi bütün kazanımlarınızı uyguladığınız dönemdir. Bu dönemde yaşadıklarınızın mükemmel olduğunu kabul edip, hem kendinizi hem çevrenizi mutlu edersiniz.
Hwayatınızı bir aşk macerası gibi kabul edebilir ve mutlu olursunuz.
* * *
Dördüncü evre izleyici dönemidir ki, bu dönemde artık gelecek yoktur.
Geçmişinizi analiz edersiniz.
Bu dönemde kendinizle mantık savaşı yapmayı bir kenara bırakırsınız. Geçirdiğiniz evrelerin güzelliklerini alır ve şöyle bir neticeye varabilirsiniz: Esas olan sevmek ve güzel yaşamaktır.
Neticede hayat sahnesinde rolleriniz ne olursa olsun, yaşadıklarınızın mükemmel olduğunu kabul etmeniz ve öyle davranmanız sizi mutlu eder.

ERTAN ÜLKÜ ertanulku@hotmail.com.


BAKIŞ SÖZÜ

İnsanları insan yapan
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır...
ANONİM