BAŞLANGICINDAN itibaren tanığım.
Neredeyse 10 yılı buldu.
Herkes, “utopya” olarak bakıyor, yiyelim-içelim-gezelim mantığıyla yaklaşıyordu.
O, hiç yılmadı.
Eleştirildi, Oda’nın parasını çar-çur etti diye yerden-yere vuruldu, şikayet edildi.
Ege’de adalarla olan turistik ve ticari seyahatlerde “vize kalksın” diye feryat ettikçe, “Adam kendini Turizm Bakanı sanıyor” diyenler çıktı.
“Ege’de Türk-Yunan savaş uçakları silahsız uçsun. Ege’yi barış denizi yapalım” diye çabaladıkça, Genel Kurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı yakıştırmaları yapıldı.
Aldırmadı, çıktığı yoldan, bırakın bir adım geri atmayı, “tam gaz” devam etti.
Ve 14 Mayıs 2010...
İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş için bu tarih; Türk-Yunan ilişkilerinde, iki ülke arasında alınan öemli kararların yaşandığı bir “zafer günüdür...”
Tarihe de böyle geçecektir.
Seveni de sevmeyeni de bilmelidir ki, Türk-Yunan Başbakanları arasında imzalanan 22 maddelik protokolun pek çok maddesinin mimarı Ekrem Demirtaş’tır.
İnatçılığı, takipçiliği, o yılmak bilmeyen enerjisi ile, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın yapamadığını yapmıştır.
Eleştirdiğim çok konu olmuştur.
Ama “Yiğidi öldür, hakkını ver” derseniz, İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ı yürekten kutluyorum.
Helal olsun Demirtaş’a demekten kendimi alamıyorum.
Başbakan Erdoğan başardı
İzmir’de yaşayan bir kişi, hele bir gazeteci olarak, Başbakan Erdoğan’a “övgü” yazmak öyle kolay bir iş değil.
Mangal gibi yürek gerektirir.
Bugün böyle bir “yürekle” Recep Tayyip Erdoğan’a “teşekkür” etmek istiyorum.
Komşumuz Yunanistan ile yaşanan sıkıntıları, en iyi bilen, hisseden bir kent, İzmir’de doğdum.
Üstelik de 9 Eylül’de...
9 Eylül, İzmir’in Yunan işgalinden kurtarıldığı ve Kurtuluş Savaşı’nın düşmanın denize dökülerek sonlandırıldığı gündür.
Türk ve Yunan halklarının “düşman” olduğuna hiç bir zaman inanmamışımdır.
Bizi “komşu” ile düşman yapan, siyasetçiler, politikacılardır.
İki ülke arasında, ilk kardeşlik adımları, rahmetli Ecevit döneminde, o günün Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem ile, bugün Yunanistan Başbakanı olan Papandreu’nun çabalarıyla atılmıştır.
Başbakan Erdoğan ise, aynı Papandreu ile bugün, bu kardeşliği pekiştirmiş, bununla kalmamış, “komşu barışına” çevirmiştir.
Yanında sekiz bakan ve 100 işadamı ile Atina’ya giden Erdoğan, Atatürk’ten sonra Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerde en büyük adımı atan siyasi lider olarak anılacaktır.
Gelinen noktada küçümsenemeyecek kararlar alınmıştır.
Kolay olmayacak bir iş başarılmıştır.
Ege gibi “ortak” denizimizde artık savaş çığlıklarının değil de, dostluk-barış ezgilerinin seslendirildiği bir havayı solumak o kadar güzel bir şey ki; yaşadıkça göreceğiz.
Tek bir sorun kaldı; o da, iki ülke insanının da adalarla Türk kıyıları arasında “çat kapı” bir feribota atlayıp vizesiz, elini kolunu sallayarak gidip-gelmesidir.
Erdoğan ile Papandreu’nun bu sorunun üstesinden de geleceğine inanıyorum.
Üstelik de çok kısa bir sürede...
Belki yarın, belki de yarından daha önce...