BİRŞEYİ çok yapmak ister de, o ya da bu nedenle yapamazsınız, ya da işler istediğiniz gibi olmazsa, yürümezse, içine düşülen bir ruh hali vardır.
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile İZSU Genel Müdürlüğü’ndeki makamında karşılıklı koltuklarda otururken, Başkan’da bu ruh halini gözledim.
Rahat olduğunu göstermeye gayret eden, ama beyniyle, ruhuyla tam tersini, yani “rahatsızlığı” yaşayan bir izlenim edindim.
Haksız da değil...
Körfez kokusu, metro, Aliağa-Menderes hattı, planları mahkeme kararıyla durdurulan Alsancak-Turan arasındaki Yeni İzmir Projesi, bir türlü sonuçlandırılamayan İnciraltı, Dünya Ticaret Merkezi...
Buna bir de aksayan günlük rutin işleri ekleyin...
Yazılanlar, çizilenler, konuşulanlar...
Kolay iş değil ama bir atasözü vardır, “Hamama giren terler” denilir.
Göreve talip olduysanız ve de İzmir halkını ikna edip, güvenini kazandıysanız, neredeyse her iki kişiden birinin oyunu alarak seçildiyseniz, iyisiyle-kötüsüyle göğüslemek zorundasınız.
İtirazı var mı?
Yok!..
Ama belli ki içinde “fırtınalar” kopuyor...
* * *
Kimseyi ve de özellikle geçmişi suçlamamaya aşırı özen göstermesi dikkatimi çekti.
İddialı...
Tüm olumsuzluklara rağmen kararlı...
“Metroyu bitireceğim” diyor.
Nasıl ve ne zaman?
Kesin tarih vermekten çekiniyor.
Zor da olsa, sonunda kafasındaki tarihi güç-bela söküp alıyorum.
Tabi, metroyu nasıl bitireceğini, bundan sonra nasıl bir yol haritası izleyeceğini en ince ayrıntısına kadar didikleyerek...
Ya İzmir Körfezi... Neden kokuyor?
Proje hatası mı, işletme kusuru mu?
Endişelerimi sıralıyorum.
Masmavi, hani o, “Ağlayayım da gözlerimden mi olayım” dediği bakışlarını üzerimde hissediyorum.
Sabırla dinliyor ve başlıyor konuşmaya.
Nedenlerini sıralıyor, yapılanları, yapılacakları anlatıyor.
“İzmir Körfezi’ni istenilen her noktasından denize girilecek hale getireceğim” diyor.
“Nasıl yani” oluyorum.
Samimi bir tebessümle, birlikte denize girebileceğimiz tarihi de veriyor.
* * *
Sohbet gelip, Alsancak-Turan arasındaki Yeni İzmir Projesi, Gökdelenler Bölgesi’nin planlarının durdurulmasına dayanınca, acayip öfkeleniyor.
“Tüm İzmir; meslek odalarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla herkes mutabık, sadece (burada ısrarla tekrarlıyor) ‘BİR KİŞİ’ istemiyor” diyor, ekliyor:
“Bu kentin gelişmesinin önünde duran bu kişi de belli. Ama aşacağız. Kaybedilen zaman İzmir’in değil, bu kişinin ayıbıdır!..”
Ve ilk kez, bana, “İzmir’de işler niye yürümüyor” diye soruyor.
Yüzüne bakıyorum, o “niçin işlerin yürümediğini” açık ve net bir şekilde, “o alınırmış, bu darılırmış”a aldırmadan, içini dökercesine uzun uzun anlatıyor.
* * *
İnciraltı’nı, Basmane’deki çukuru, Yarımada’yı, sıkıntılarını, bunların nasıl aşılacağını ve en önemlisi de 29 Mart’ta yüzde 56 (burada yaklaşık yüzde 55 oy aldınız dediğim için beni gülerek uyarıyor; yüzde 55 değil, yüzde 56 aldım, bir puanımı yemeyin, diyor) oy alan Aziz Kocaoğlu ile “kafa-göz yaran” sorularla İzmir’i konuştuk.
İzmir’in “delisi” kimdi?
Yazılanların tümü gerçekten yanlış ve yalan mıydı?
Hepsi, cebimdeki teypte, kayıtlı.
Sizlerle paylaşılmayı bekliyor.
Ne zaman mı?
En yakın zamanda...