İki gündür canım çok sıkkın...
Hele cumartesi sabahı tepemin tası iyice attı.
O kanal, bu kanal, karşımda hep aynı haber. Atlıyorum, değiştiriyorum, yine aynı haber.
Hele, yanı başımda oturan Sevgili Eşim Meltem Hanım’ın o kinayeli bakışları yok mu, kahrediyor adamı.
“Yeter beee; sıkıldım artık” diye fırladığımı ve kendimi buz gibi havada incecik bir yün ceket ile sokakta bulduğumu hatırlıyorum.
Efendim olay şu:
İşçiye, memura, emekliye yüzde 4 ...
Asgari ücretliye ayda sadece 19 lira zam yapan siyasilerimiz, sıra kendi maaşlarına gelince; millitvekilliğinden emekli olanların aylıklarını 8 bin liraya, hem emekli hem milletvekili olanlarınkini de 20 bin liraya çıkardı.
Hem de bu karar; Fransa Meclisi’nde eller Türkiye’ye ihanet için havaya kalkarken, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde vatandaşa ihanet sayılabilecek bu zam kararı için kalktı.
Sonuç; millete zam ayda 19 lira...
Millet’in eski ve yeni vekillerine ayda 3-5 bin lira...
* * *
Hamdi Bey; seninle ne ilgisi var bunun diyeceksiniz.
Durun biraz sakinleşirsem; anlatacağım.
Efendim rahmetli Bülent Ecevit bendenizi 1994 genel seçimlerinde İzmir’den DSP milletvekili adayı yaptı.
O yıllarda Yeni Asır Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü’ydüm.
Hiç unutmuyorum, bir cumartesi gecesi geç saatlerde aramıştı.
Nazik biçimde, “Sayın Türkmen, sizi Rahşan Hanım ile ben partimizin milletvekili olarak görmek istiyoruz” dedikten sonra şöyle devam etti:
“Bu gece düşünün ve lütfen beni yarın arayıp kararınızı bildirin...”
Ben o gece sabaha kadar uyuyamadım, çünkü beklediğim bir teklif değildi.
Sürpriz olmuştu...
Uzatmayım; ertesi gün rahmetli Ecevit’e ulaşamadım, pazartesi günü Parti Meclisi’nde karar alınarak, Yüksek Seçim Kurulu’na verilen milletvekili listeleri TRT-1’den açıklandı.
Bülent Bey, beni DSP İzmir 2. Bölge Milletvekili Listesi’nin 3. sırasına koymuştu.
Bizim 2. Bölgede; Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel birinci, Veli Aksoy ikinci sıradaydı.
1. Bölge’de liste başı Atilla Mutman, ikinci sırada Hakan Tartan, üçüncü sırada ise Ahmet Piriştina vardı.
Ortalık bir anda karıştı.
Sanki saat 13.00 haberlerini dinleyen herkes telefona sarılmıştı.
Neye uğradığımı şaşırdım.
Sonunda o gün Yeni Asır’ın patron vekili olan Aydın Bey, odasına çağırdı.
Önce fırçaladı. Onun haberi olmadan nasıl böyle gizli-kapaklı işler çevirmiştim.
Anlattım. Ama ikna olmadı ve bana inanmadı. Hala da böyle düşünüyorum.
Sonunda rest çekti:
Artık burada çalışamazsın. Ya istifa et, ya da adaylıktan çekildiğini açıkla. Hem de derhal...
Ve ben, düşünüp taşındıktan sonra gazetecilik mesleğimden kopmamak uğruna, Sayın Ecevit’in bana “Altın Tepsi”de sunduğu milletvekilliğini kabul etmedim.
Sonrasında herkes, “sırasını beğenmedi çekildi” diye dedikodu yaptı ama doğru olan şuydu:
“Milletvekilleri o gün 2400 lira maaş alıyordu. Ben ise gazetede 3500 lira kazanıyordum. Milletvekili maaşı ile geçinemem, özel okullarda okuyan iki çocuğumun masraflarını karşılayamam kuşkusu ve Aydın Bey’in inatçı, sanırım biraz da kıskançlık kokan dayatmasıyla adaylıktan çekildim.”
Ne aptalmışım değil mi?
Zaten o gündür-bugündür anımsadıkça kafamı duvarlara vuruyorum.
Nitekim, 94 seçimlerinde bir ve ikinci bölgede 3’er olmak üzere DSP İzmir’den 6 milletvekili çıkardı.
Şükrü Sina Gürel, Veli Aksoy, Atilla Mutman, Hakan Tartan, Ahmet Piriştina ve benim yerime de 4. sırayken liste üçüncülüğüne kaydırılan Beydağlı Eczacı Zerrin Yeniceli seçilip milletvekili oldular.
Üstelik de bu listeden Şükrü Sina Gürel ve Hakan Tartan bakan, Ahmet Piriştina ise İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldular.
* * *
Bugün gezetecilik mesleğinden emekli olmuş bir işçi emeklisi olarak ayda 769 lira emekli maaşı alıyorum.
Ama o gün; 1994’te milletvekili olsaydım, bugün ben de 1 Ocak’tan itibaren ayda 8.100 lira emekli maaşı alıyor olacaktım.
Çok sevgili eşim Meltem Hanım, televizyonda bu haberleri dinledikçe, hem bu yaşanan adaletsizliğe, böyle vicdansızlığa bir yandan kızarken, öte yandan bana dönüp “kafasız adam” diye başımın etini yiyor.
Haklı...
Çünkü ben kendime ondan daha çok kızıyorum.
Ne var ki; kalkıp biri “kafasızlığımı- aptallığımı” temcit pilavı gibi önüme koyunca, dayanamayıp kızıyorum...
Ama yine de “Allahıma Şükür..”
Belki, milletvekili ve milletvekili emeklisi olamadık.
Peki ya asgari ücretli çalışıyor olsaydım ne yapacaktım.
Ayda 19 lira alacağım zamla, nasıl geçinecek, nasıl yaşayacaktım?
İzmir’de yaşanmış gerçek GIRGIRLAR
Cuma akşamı gecenin bir yarısı Alsancak’ta taksi arıyordum.
Fakat etrafta bir tane bile yoktu.
Arabasını park etmiş yemek yiyen bir taksi şoförü gördüm.
Adama yaklaşıp “Abi müsait misin?” dedim.
O da “Ehliyetin var mı?” diye sordu.
Karşıyaka’ya kadar taksiyi ben kullandım o paşa paşa yemeğini yedi.
* * *
Bir arkadaş anlattı.
Alsancak’ta yürürken sıkışınca McDonalds’in tuvaletine girmiş.
Tuvaletten sonra elini kolunu sallaya sallaya restorandan çıkarken elemanlardan biri arkasından seslenmiş:
“Bir gün yemeğe de bekleriz...”
* * *
İzmirliler bilir, toplu taşımada Kentkart uygulaması vardır.
Karta para yüklersiniz otobüslerde manyetik okuyucuya tutarsınız ve okuyucu okuduğuna dair sinyal sesi verir.
Kentkart uygulamasının ilk yılı idi.
Yaşlı ama çok tonton bir teyze elinde Kentkartla otobüse bindi.
Nedense kartı şoförün suratına doğru tuttu (Herhalde paso gibi gösterilecek zannetti).
Şoför iki-üç saniyelik şaşkınlık periyodunu atlattıktan sonra “Biiiiip!” dedi.
Teyze de bi şey olmamış gibi geçip şoförün arkasına oturdu.
Otobüsteki herkes kahkahalarla gülerken bense şoförün zekasına hayran olmuştum
Böylesine aşırı güzelliklerle dolu bir şehri ve insanlarını sevmemek mümkün mü
Gülücükleriniz eksik olmasın...
(Veteriner Hekim A.Kutlu Dayıoğlu’na teşekkürler)