Bugün bizim bayramımız.
Biz derken gazetecilerin...
Bayramımızın tam adı; “24 Temmuz Gazeteciler Günü ve Sansüre Direnişin 103. yılı...”
Bu bayramı, meslekteki kıdemim kadar; 37 yıldır arkadaşlarımla aralıksız kutluyorum.
Dün sabah saatin zilini duymadığım için üzerinize afiyet, uyuyup kalmışım.
Sevgili eşim Meltem, nedense her zamankinin aksine “özel gülücüklerle”, “Kalk bakalım. Bugün senin bayramın” diye yanağıma bir de öpücük kondurunca şaşırdım...
Çünkü ben böyle uyandırılmaya pek alışık değilimdir..
* * *
Balkona çıkınca gözlerim fincan tabağı gibi açıldı...
Bir masa ki, inanın bir tek “kuş sütü” eksik...
Sevgili karım Meltem öyle bir “Bayram Kahvaltısı” hazırlamış ki, sormayın...
Çöküp, sahandaki sucuklu yumurtaya ekmeğimi daldırıyordum ki, “dur“ uyarısıyla, elim havada kaldı.
“Yumulmak yok. Sakin sakin, içine sindire sindire yiyeceksin ki, sonra başıma ‘ah midem, öf karnım’ diye iş açmayacaksın!”
Hem bayram diyor, hem de adamı istediği gibi bırakmıyor...
“Neden?” gibisinden yüzüne bakınca, “Önce dua et” dedi.
Buyrun bakalım!...
“Ne duası bu şimdi?”
“Allaha şükret. Cezaevinde değil, evindesin. Karınla masaya oturmuş, özgünce kahvaltınını yapabiliyorsun.”
“Anlamadım?”
“Haberin yok galiba. Ne kadar şanslı olduğunun farkında bile değilsin. Sen burada Gazeteciler Bayramı’nı kutlarken 70 meslektaşın, düşündükleri, söyledikleri ve yazdıkları nedeniyle haksız, hukuksuz şekilde cezaevinde tutuklu yatıyorlar..”
Hoppala...
Böyle güzel kahvaltı masasının başında, sırası mı şimdi bu?
“Meslektaşlarına yönelik bilinçli bir şekilde korku, sindirme, tehdit senaryoları üretilip oynanıyor. Gazetecilerin sendikal ve sosyal haklar açısından kendini güvencede hissedememesi, işten atılma korkusu, hapis tehdidi gibi nedenlerle basın çalışanlarının birçoğunun yazarken artık ‘suya sabuna dokunmama’ kaygısı taşımaya başladılarını bilmiyor musun?”
Bu kadın belli ki gece uyumamış.
Benim mesleki bayramımı kutlamak için sabaha kadar konuşma metni hazırlayıp, ezberlemiş.
* * *
Durum şu...
Önümde, sucuklu yumurtasından, ev yapımı diyet reçeline, tavşan kanı renginde sıcacık çay; domates-salatalık-maydanoz, bilimum yeşillik, dilimlenmiş nefis Dikili tulumu ve beyaz Ezine payniri, üzerinde dumanı tutan bol çörek otu serpilmiş nar gibi kızarmış pişi, Ege Orman Vakfı’nın zeytinleri...
Ben elimi bile süremiyorum...
Meltem Hanım karşımda “Bayram Nutuk”unu okuyor:
“Mesleğinizde otosansür uygulamaları, iktidara ‘yaranma’ içgüdüsüyle hareket eden bazı basın kuruluşlarının türemesiyle kendini gösterirken, diğer taraftan da gazetecilerin ‘gelecek kaygısı’ ile hareket ederek patron zihniyetiyle düşünmesine, yazmasına zemin hazırlıyor.”
İşte bu iki unsur, gezeteciliğe, basın özgürlüğüne zarar vermektedir.
Unutma Hamdi...
Asli görevin, “Toplumu doğru, tarafsız, objektif olarak bilgilendirmektir. Bu ilkelerden ödün vermek, basın özgürlüğünün geleceği ve Türk basını açısından, iyileşmesi imkansız yaralar açacaktır. Bu süreç, tehlikeli bir süreçtir.”
Doktor hastasına sordu, “Neden sürekli daire çiziyorsun?” .Her zaman ki gibi hasta, soruya soru ile karşılık verdi; “Sen neden asıyorsun bu çerçeveleri duvara?” Doktor şaşırmıştı bu soru karşısında. Hasta devam etti, “Hayatınızı çerçevelere sıkıştırıp,tam da göz hizasında asıyorsunuz köşeli duvarlara ve işte belki de bu yüzden daire çiziyorumdur.” Doktorun kafası karışmıştı ve hastaya sordu: “Ne sakıncası var ki köşelerin veya çerçevelerin?”
Hasta koltuğuna iyice yayıldı ve anlatmaya başladı; “Köşeler beni korkutuyor. Ayrıca varoluşta köşeli bir şey yok ki... Doğal olmalıyız. Ne hissedersek onu olduğu gibi, içine girerek yaşamalıyız.Bence insanlar hayatlarını çerçevelerin içine sıkıştırıyor. Anı yaşamayı unutup, fotoğraf çekme telaşına kapılıyor. Sanki sonsuza kadar yaşayacak ve çerçeveleri yanında taşıyacak. Kimse götüremiyor ki çerçeveyi gideceği o yere.”
Doktor akşam üstü eve dönüşünde yol boyunca düşüncelere dalmıştı. Hasta ayrılmadan önce son olarak şunları söylemişti;
“İnsan bulunduğu noktadan daire çizmeye başlamalı. Bu daireleri çizerken,başlanılan yere dönülmemeli. İnsan yaşadığı herbir deneyiminin sonucunda,farkındalığını geliştirmeli. Hatta aynı hataları tekrar etmeden, dairesinin çapını genişletmeli. Böylece herşeyi içine alabilirsin ve varoluş sebeplerini bilirsin. Gördüklerin karşısında ki şaşkınlığın biter. Kabul edersin herşeyi kendi çapında.”
Tam iki yıl olmuştu ve hasta her ayın beşinde geliyordu. Doktor ayın o gününü sabırsızlıkla bekliyordu. Hasta kalemi eline aldığında daireler çiziyordu ve durduramıyordu bu durumu. Çocukluğunda başlamıştı daire çizmeye. Esasında çizdiği herbir daire onu ileri götürmüştü. Doktor çok iyi biliyordu, hastanın sorduğu her bir soru, doktorun da çapını büyütüyordu.
* * *
Son söz
Peki insan çizerken dairesini
Hep aynı kalemle mi çizmeli
Yoksa renkli kalemlerle, gökkuşağı gibi mi ilerlemeli?
Tek renkli kalemle çizilirse bu daire
Sanırım hep aynı yere döneriz.
Tek bir düşünceye asılıp kalmak
Ve bunu da kişilik saymak!
Gelebilirsen yetmişlerine
Yarattığın küçük dairenin etrafında attığın fazla turlar neticesinde
Hem sıkılmış hem de dönmüştür başın
Belki de bu yüzden asıktır kaşın
Büyütseydin daireni gökkuşağı renkleriyle
Hem dönmezdi başın hem de düşmezdi kaşın
Veda günü geldiğinde anlayışın neticesinde
Sen hala ışık saçardın
Ne büyük kayıp!
Sağlıklı yaşamın formülü
1. Çok su için.
2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci
gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok, fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın; Energy, Enthusiasm and Empathy (enerji, heyecan ve duygu paylaşımı).
5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.
6. Daha çok oyun oynayın.
7. 2009’da okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .
8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
9. 7 saat uyuyun.
10. Hergün 10 - 30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.