Oğuz Atay’ı eskisi kadar çok okumuyoruz galiba. Okumalıyız oysa. Hele ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, eserin kahramanı Hikmet Benol’un şahsında, hepimizin aslında kimi zaman gerçekten tehlikeli oyunlar oynadığımızı kanıtlayacak size. Oynayanları tanımak, oynadıklarını anlamak, hatta sonucu kestirmek için nefis bir elkitabı. (Elkitabı dediysem, kısa bir şey sanmamalı. “Tutunamayanlar” kadar yoksa da bu da 480 sayfa!)
Romanın kahramanı Hikmet, oyunların sadece kişisel temelde oynanmadığını; bazen Napolyon düzeyinde uluslararası oyunlar oynandığını da fark etmiş bir kişi. Komşusu Albay Hüsam ile bir Napolyon oyunu yazarlar. Napolyon, Rus Mareşali Mihail Kutuzov ile arasındaki Austerlitz Savaşı’nı, gerçekten Fransız generali Schlick’in karısı Monika ile kavgası sebebiyle mi kaybedilmiştir? Bilinmez. Bu, belli ki Oğuz Atay’ın romancı muhayyilesinin ürünüdür.
Peki, şuna ne demeli: ABD’nin Suriye koalisyonu temsilci James Jeffrey Türkiye’ye çağrılır; sürüncemede bıraktıkları vaatlerin bir bakıma hesabı sorulacaktır. Jeffrey Ankara’da iken Suriye’deki ABD kuvvetlerinin bağlı olduğu en yüksek komutan, Centcom Komutanı Org. Kenneth McKenzie, Suriye’ye giderek, Ankara’daki konuşmanın konusu olan kişilerden biriyle bir PKK/PYD teröristi ile görüşmeler yapar.
Türkiye’nin başına ödül koyarak aradığı bir teröristle, (T.C. yurttaşı Şahin Cilo, teröristler arasındaki adıyla Mazlum Kobani) ile görüşme! Hem de ne görüşme: taraflar arasında heyetler; tercüme ve tutanak faaliyeti, karşılama ve uğurlama törenleri. General McKenzie zahmet edip, gelmişken kendisine, (aynı anda Ankara’da istikbali görüşülen, PKK’nın elinden nasıl kurtarılacağı sorulan) Kobani’de çeşitli mevzileri ve
tesisleri gezdirmek de dâhil.
Oğuz Atay-vari bir oyun yazarsak şöyle bir sahne olabilir:
“- Hello Mr. Kobani. Nasılsınız? Silah sevkiyatından memnun musunuz?
“- Hello General. Sevkiyat düzenli ama miktar az. Biz bunların bir kısmını Irak’ta Kandil’e, bir kısmını Türkiye’deki arkadaşlara sevk ediyoruz. Bize kalmıyor. Türkler temizlik harekâtına başlarsa, halimiz ne olur?
ABD’nin bu tehlikeli oyunu, gerçekte, her türlü kurmaca komedinin ötesine geçmiş vaziyette. Bir tarafta bir orgeneral müttefikin mahkeme kararı ile aradığı teröristlerden biriyle görüşüyor; öte taraftan bir ABD başkanını temsil eden özel yetkili bir büyükelçi, bu müttefikin devlet adamları ile sözüm-ona bu teröristlere yardımın kesilmesi ve onların Türkiye’ye tehdit oluşturmasını önlemek amacıyla görüşmeler yapıyor.
İki müttefik ülke arasındaki ilişkiler bundan daha komik hale gelebilir mi? ABD devlet ve hükumet adamlarında müttefiki Türkiye’ye dair nasıl bir kanaat var ki, bu komedinin, Ankara’da ciddiye alınabileceği düşünülmektedir?
Biz bu müttefik ile nasıl bir düzlemde bir araya geliyoruz ki, bundan ülke yararına bir sonuç hâsıl olabileceğini düşünelim?
Oğuz Atay’ın Austerlitz hezimetinin sebep ve sonuçlarına dair kurmaca öyküsü bile ABD ile aramızdaki müttefiklik ilişkisinden daha inandırıcı.