Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Güzin Abla mektupları gibi olacak: Hiç umudum yok ama! Ama olsun... Çin arabuluculuk ettiyse, bir umut var demektir. Çünkü asrın afeti, 8 veya 9 değil 20-30 şiddetinde bir sarsıntı, kendisine doğru yola çıkmış ağır ama emin adımlarla gelirken, Çin’in hava-civa işlerle uğraşacak vakti yoktur. En son Çanakkale’ye asker çıkartmış ve o günden beri silah altına hemen hemen hiç asker almamış bir Avustralya hayatının adımını atıyor ve ABD’den nükleer denizaltı alıyorsa, Japonya “Kendini Savunma Gücü” dediği ordusuna kendisini savunmayla değil ancak deniz ötesi bir saldırı savaşı hazırlığıyla açıklanabilecek silahlar alıyorsa, dünyanın en büyük silah ihracatçısı Güney Kore’nin, nükleer silah edinmek için mevcut anlaşmaların etrafından dolaşmanın yolunu bulduğu manşetlere tırmanıyorsa... Ve bu üç ülke, Çin’in - Rusya tarafından kollanmayan - üç tarafını çeviriyorsa... Çin’in sırf diplomasi olsun diye İran ile Suudi Arabistan’ın arasını bulmak için, değil aylarca süren üçlü görüşmeler yapmaya, bir dakikasını bile boşa harcama lüksü yok demektir.

Haberin Devamı

ABD ve AB’li ortakları, Ukrayna yoluyla yıpratarak, yaptırımlarla diz çöktürerek ama bir yolunu bulup Rusya’da mevcut sistemi ve federasyonu yok ederek Çin’in arkasından Rusya desteğini çektirirlerse, Büyük Çin Savaşı başlayacak demektir. Bu kehanet veya komplo teorisi filan değil, bu “Guardian” gazetesine nasıl olduysa “sızdırılmış”, Tayvan askeri muhtıralarında bile kaydedilen bir “öngörü.” (Sızdırılan Tayvan belgesinde ABD’li generalin 2023-2043 tahminin nasıl değerlendirilmesi gerektiği tartışılıyordu.)

O halde, Suudi Arabistan ile İran arasındaki “düzelmenin” ciddiyetinden şüphe duymamak gerekir. İsrail’deki şiddetli tepki de zaten bunun bir kanıtı. 6-10 Mart’ta Pekin’de yapılan üçlü görüşme, daha önce Irak ve Umman Sultanlığı’nda yapılan görüşmelerin devamıydı. Çinli arabulucular, 2021’den bu yana İran ve Suudi Arabistan arasında sürekli gidip geldiler. Sonunda taraflar, birbirlerinin egemenlik haklarına saygı göstermeyi ve içişlerine müdahale etmemeyi kabul ettiklerine söz verdiklerini bildirdiler. Bu bildirimlerin teyidi, iki tarafın elçiliklerini yeniden açmaları ve diplomatik ilişkilere yeniden başlamaları olacak.

Haberin Devamı

İran-Suudi ilişkilerinin düzelmesi ise, neredeyse 10 yıldır süren, bölgedeki Sünni ülkelere uygulanan, Yemen’den Lübnan’a Şii Hilali denen çemberin en azından bir “çember” gibi düşünülmesine son verilmesi anlamına gelecektir. Bu, Suriye’nin Suudi Arabistan’a ve diğer Körfez ülkelerine düşmanca tavrından vazgeçmesini, Suriye’deki Sünni çoğunluğun gerekli dış yardımı alabilmesini sağlayacaktır. Bu düzelme, büyük ihtimalle Suriye’nin çağımızın en büyük siyasal beceriksizliklerinin başında gelen, ülkesini üçe böldürme pahasına, İran kuklalığından vaz geçerek, bir an önce ülkesindeki Rojava tiyatrosuna sen vermesi ile sonuçlanabilir.

İran ve Suriye anlamalı ki, ne genel olarak Sünni Müslümanların ne de özel olarak Türkiye’nin Suriye’nin topraklarında bir karışlık gözü vardı. Tam tersine, İran ve Suriye’nin bütünlüğü, bütün İslam coğrafyasının üzerinde savaş belasının kalkması anlamına gelir. Umulur ki Çin, bunu mollalara bir güzel anlatmıştır.