Rusya’da iki hafta sonra yapılacak Erdoğan-Putin zirvesi öncesi gerçekleşen acil heyetler arası görüşmelerde Ruslar müttefikleri oldukları Beşar Esad’ın İdlib’deki katliamına son vermesini sağlamaya söz verdiler. Ancak Ruslar, bu sözü çok daha önce de vermişlerdi. En son, PKK-PYD adına ricacı olarak Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’nı durdurmasını sağlarken de Resulayn ötesinde terörist kalmayacağına söz vermişlerdi. Bırakın bu sözü tutmayı, mutabakatın ertesi günü, PYD-YPG lideri aranan terörist Ferhat Abdi Şahin ile kameralı görüşmeler yapmışlardı. Rusya, geçtiğimiz ekim sonu verdiği bu sözü hâlâ tutmuş değil.
Benzeri bir sözü ABD de vermiş, silahlandırdığı ve ortak saydığı PKK-PYD teröristlerini Suriye’den tamamen çıkartacağını taahhüt etmişti. Ama Trump, “Petrolü unutmuşuz; oysa ben petrolü çok severim” diyerek YPG’yi Suriye petrollerinin başında görevlendirmişti. Ne var ki Trump bu dönekliği son derece dürüst bir şekilde yapıyor; Rusya ise sürekli gizli kapaklı, örtülü, ikiyüzlü hareket ediyor.
AB ise Rusya’yı ve ABD’yi gördüğü her yerde “Bu benim işim değil, nasıl olsa yükü iki dev taşıyor” havasına giriyor. Oysa ne Rusya ne de ABD dev ülkeler. İkisi de cesametlerine, silahlı güçlerine, bugüne kadar dünya siyasetinde edindikleri alışılmış konuma uygun hareket etmiyorlar.
Bir diğer örnek Libya olayıdır. ABD de Rusya da birbirinin ne yapacağını anlamaya çalışarak zaman kazanıyor. Rusya Wagner Group isimli bir sözde şirket aracılığıyla Libya’ya paralı asker görünümünde özel harekât birlikleri yığıyor; ABD de BAE eliyle isyancı milis lideri Halife Hafter tarafına teçhizat veriyor.
Her ikisi de tıpkı Suriye’de olduğu gibi ikili ve kirli bir oyunun içinde.
Eğer AB ülkeleri bu oyunun farkına varsalar ve Türkiye’nin Kuzey Suriye’de güvenliğini sağladığı bölgeye Türkiye’nin önerdiği ikamet ve istihdam yatırımını yapmış olsalardı, Rusya’nın ve Esad’ın İdlib kozları ellerinden alınmış olurdu.
Şimdi Türkiye’nin önündeki seçenek, Suriye’den Türkiye’ye girecek her sığınmacıyı otobüslere uçaklara doldurup Yunanistan başta olmak üzere belli AB başkentlerine taşımaktır. BM’nin Mülteci Dairesi sitesine girip, “mülteci hakları” diye arayan herkesin bulacağı iki kural var:
1. İltica eden kendisi dönmedikçe ülkesine gönderilemez.
2. Ülkesinde tehlikede olan kişi istediği ülkeye sığınabilir.
Mesele bu kadar basittir: Türkiye’nin Suriyeli mültecileri uçakla, otobüsle AB ülkelerine göndermesinin önünde hiçbir engel yoktur.
Libya’ya gelince, Rusya ve ABD’nin birbirlerine peşrev çekmelerine aldırmadan, BM Libya özel temsilcisi Ghassan Salame’ye, “Geliyoruz” deyip, Libya’da kan dökülmesini önlemek amacıyla, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’na (UNSMIL) katkıda bulunmak üzere Libya’nın meşru hükumetinin başkanı Feyiz el Sarraç’ın istediği askerleri göndermektir.
Bunların hiçbiri Türkiye’ye ne yapacağını veya yapamayacağını dikte edecek konumda ve cesamette ülkeler değil.
Ve unutulmamalı ki her tahammülün bir sınırı var.