İsveç gazeteleri başta olmak üzere Batı medyasına baktığınız zaman gördüğünüz ortak tavır, “Türkiye İsveç’in NATO üyeliğini istemiyor, çünkü İsveç Kuran yakma eylemine izin verdi” fikri etrafında dolaşıp duruyor. Hiçbir ifade gerçekten bu kadar uzak olamaz.
Evet, Türkiye ve bütün Müslüman ülkelerin halkları, İslam’ın kutsal kaynaklarının birincisine yapılan bu saygısızlığı düşündükçe iğrenme duyguları içinde. Ama bunun bugün 5’incisi yapılacak Ortak Daimi Mekanizma toplantısından somut bir sonuç çıkmamış olmasıyla hiç ilgisi yok. Yeni Dışişleri Bakanımız, eski MİT başkanımız, her iki sorumluluğunun da bir özeti olarak, bunun sebebini hafta başında, Ankara’da, Ürdün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ayman Safadi ile ortak basın toplantısında en açık şekilde ifade etti:
“Stratejik ve güvenlik değerlendirmesi itibarıyla İsveç’in NATO’ya üyeliğinin bir yük mü yoksa fayda mı getireceği konusu artık daha çok tartışmaya açıktır.”
Eğer bu cümleden, “İsveç NATO’ya yük olacak; başımıza bir de İsveç’in yol açacağı sorunlarla uğraşma derdi çıkacak!” anlamı çıkartılamıyorsa, acaba İsveç hükümetinin bunu anlaması için başka ne söylenebilir? Oysa İsveç Başbakanı Ulf Ed Kristersson ve Dışişleri Bakanı Tobias Billström’ün önünde bu mesajı alıp, gereğini yapıp, pazartesi Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesinde Türkiye’yi ve diğer üyeleri tatmin edecek bir sunum yapmaları için dört kısa gün var.
ABD, Kanada ve İngiltere gibi NATO’nun gerçek patronu üç ülke ile “Biz de varız!” davasındaki Fransa, Almanya ve İtalya gibi Avrupalılar, Finlandiya ve İsveç’in, Ukrayna’nın başına gelenlerden sonra acil üye yapılmasını bir tür “Rusya’ya bayrak sallama” harekâtı olarak görüyor olabilirler. Ancak NATO üyelerinin, Almanya’daki PKK ve FETÖ varlığının yarattığı sorunlar dikkate alındığında, Türkiye açısından, terör sorunu oluşturmaması gerekiyor. Sayın Fidan’ın “stratejik ve güvenlik değerlendirmesi” ifadesinin temelinde şu gerçek yatıyor: NATO üyeleri, ulusal stratejilerini ve güvenliklerini bağladıkları ittifakın sadece dış tehditlere, örneğin Rusya Federasyonu’na karşı değil, iç tehditlere, ulusal bütünlüklerine, toprak bütünlüğüne, milli egemenliklerine yönelik teröre karşı da güvenli olmalıdır. Yine örnek vermek gerekirse, Rusya bugün Türkiye’nin ne iç güvenliğine ne ulusal egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik bir terör örgütünü barındırmıyor. Ama aynı şeyi Almanya, İsveç, hatta Fransa için söyleyemeyiz.
PKK terörüne silah ve mühimmat satın alarak göndermek için bugün bu ülkelerin herhangi bir kentinde herhangi bir alışveriş merkezinde, okulda, işyerinde masa kurup para toplamak mümkündür. Bu ülkelerde bunun adına ifade özgürlüğü, “ezilmiş halklarla dayanışma” gibi fiyakalı isimler verilir. Ama ne Başbakan Kristersson ne Dışişleri Bakanı Billström, bu paraların gittiği terör örgütünün Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de Kürt ve Türk kaç masum insanı katlettiğini bilmek, görmek istemez.
Yani mesele, yine PKK uzantısı bir terör grubunun maşası Selwan Momika’nın milyarlarca kişinin inanç özgürlüğünü hiçe sayarak Kuran’a karşı işlediği saygısız, alçak eylemin yarattığı öfke ve nefretin İsveç’in NATO’ya giremeyecek olmasıyla alakası yoktur. İsveç yetkilileri, şu dört gün içinde ülkeleriyle ilgili Türkiye’nin “stratejik ve güvenlik değerlendirmelerini” değiştirecek bir şey yapabilirler mi?
Mesele budur.