1950 ve 60’ların emperyal açılımını Türkiye’de tarla kenarlarında tepelenen harman makinesi leşlerinden görürdük. Şimdi elbette bir iki kişiden başka hatırlayan yoktur… ABD sermayesinin küresel şahlanışıyla her ülke bir küçük Amerika olma heyecanına kapılmıştı ama gerekli altyapının yokluğu (mesela meslek liseleri, makine bölümleri bulunmayışından tamir elemanı bulunmayışı) sadece Türkiye’de değil, ABD’nin borusunun öttüğü tüm ülkelerde kitleleri gerçekleşemeyen bir kalkınma masalıyla karşı karşıya bıraktı.
Bu acı deneyim, kimi ülkelerde darbelere ve sonra kurulan askeri cuntalara (örneğin Türkiye’de) kiminde de genel bir radikalleşmeye (örneğin Pakistan’da) yol açtı. Bu radikalleşme bir noktada Afganistan’daki komünist rejimin ve Sovyet işgalinin yıkılmasına yol açarak, ABD’nin küresel planları için kullanılabilir bir araç olduğunu gösterdi. ABD’li küreselciler, radikalleşme unsurlarını kendi denetimlerine alarak, bu aracı daha da kullanılır hale getirmek için İslam ülkelerinde örgütler kurdu. Ortaya “İslamcı” liderler çıkarttılar ve böylece “Radikal İslam” karşıtı kendi “Ilımlı İslam” modellerini oluşturdular.
Türkiye’de, Fetullahçı Terör Örgütü’ne evrilen oluşum da bunlardan biridir. Mesela, başka ülkelerde askeri darbeler örgütlediğini övünerek söyleyen, Donald Trump’ın bile sonunda tahammül edemeyerek kovduğu ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, (fok balığı bıyıklarından hatırlarsınız) gençliğinde bu işle uğraşan ekipteydi. Bu örgütlerden bazıları, ABD derin devletinin planları çerçevesinde operasyonel oldukları ülkede darbelere de teşebbüs etti, hatta bazıları iktidarı ele geçirdi. ABD 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyada 60 civarında darbe (en az 3’ü Türkiye’de) yaptırdığına göre, bunlardan kaçı Ilımlı İslam, kaçı seküler oluşumlardı sorusuna cevap bulmak kolay olmasa gerek.
15 Temmuz darbe girişimi, ABD’li küreselcilerin kitabında, Türkiye’yi “NATO’cu subayların veto yetkisinin bulunduğu bir ülke olmaktan çıkartarak, tam bağımsızlık, kendi kendine yeterlik ve gerçekten egemenlik çizgisine taşıyan bir radikal İslam’dan” (yani AK Parti’den) kurtaran müdahale olacaktı. Türkiye’nin bu darbe girişimini düzenledikleri iddiasıyla yargılamak istediği sanıkların iade edilmemesi, bırakın iadeyi, Türkiye’nin adli yardımlaşma anlaşmasına göre sunduğu iddianamenin ilgili mahkemeye gönderilmemesi bile, bu kişilerin her ne suretle olursa olsun yargılanmasının ABD ulusal çıkarlarına aykırı olacağı kanısının kanıtıdır. FETÖ sanıklarının ABD’de mahkemeye bile çıkartılmaması, Türkiye’nin sunduğu iade belgelerinin ABD mahkemesinde açılmaması dahi başlı başına kanıttır.
Bir gün gelecek ABD kamuoyuna “Biz radikal İslamcıların yerine kendi adamlarımızı Ilımlı İslamcılar olarak örgütledik” diye itirafta bulunacak bir yönetim işbaşına gelecektir. FETÖ’cülerin mahkemeye çıkartılması veya itirafçı olarak Türkiye’ye dönmeleri ihtimali ise, bu gruptaki bireylerin ABD’deki hayatlarını sürekli tehlike içinde yaşadıkları anlamına geliyor.
Onların varlıkları ABD’li küresel komplocular için sürekli bir tehdit sayılır.