İsrail, Gazze’ye ve Lübnan’a ek olarak şimdi de Suriye’de taş üstünde taş bırakmamaya kararlı. Geçici yönetim, 13 yıllık iç savaşta önemli ölçüde tahrip edilmiş olan haberleşme sistemini etkin şekilde kullanamasa da, alınan haberlere göre, Suriye’nin bütün hava savunma ağlarını, stratejik silah sistemlerini ve donanmasını ya tamamen ya da kısmen tahrip etti. Esed’in ailesini alarak Moskova’ya kaçtığı gün, Baas ordusu Golan’daki İsrail işgal birliğiyle BM’nin iki taraf arasında bulunan Gözlem Gücü’nün karşısındaki mevzilerini terk etti. İsrail’in işgalci ve soykırımcı başbakanı Benyamin Netanyahu, güya Suriye güçlerinin Golan’a saldırısını önlemek ve Lübnan’a silah kaçırılmasına engel olmak amacıyla, buradaki asker ve tank sayısını artırdı, BM Gözlem Bölgesi’ni işgal etti. Böylece İsrail tankları ile Şam’daki Başkanlık Sarayı arasında sadece 25 kilometre kalmış oldu.
Bu arada, Suriye’de bir taraftan devrimi Baas diktası, Esed ve Hizbullah artıklarına karşı korumak bir taraftan hala ABD birlikleri tarafından korunan PKK-YPG güçlerini Ayn el-Arab (PKK’nın verdiği isimle Kobani) bölgesinden çıkartma çabası sürüyor. Çok parçalı devrim ittifakını sivil bir geçiş yönetimine dönüştürme çabaları devam ediyor... Okullar ve devlet daireleri açılıyor; yabancı elçilikler yeniden faaliyete başlıyor. Devrimin lideri Ahmet el-Şara (savaş lakabıyla Muhammed el-Cevlani) ile Suriye kurtuluş hükumetinin başbakanı Muhammed el-Beşir, bir araya gelerek yeni dönemin ilkelerini, yeni partilerin kuruluş sürecinin nasıl ilerleyeceğini, daha da önemlisi komşularıyla ve öteki uluslarla ilişkisinde geçerli olacak ilkeleri belirliyor. Bu ilkelerin başında, el-Şara’nın ifade ettiği, “Tek vücut halinde birleşik bir Suriye ulusu” fikrinin gerçekleştirilmesi, baba Esed’ten bu yana 30 yıldır Suriye’ye dost görünen ama onu bölmeye çalışan veya onu kendi çıkarlarına hizmet eden bir köle gibi gören Rusya, İran ve ABD’nin elini, vekillerini ve üslerini bu ülkeden çekmesine bağlı.
Tam ifadesiyle, Suriye bir devrimin ortasında. Netanyahu, bu kuruluş sancısından istifade ederek, bir yandan İsrail’in genişleme siyasetini gerçekleştirme (Siyonistlerin Vaat Edilen Topraklar ülküsünü unutmayalım), bir yandan da Amerika’daki NeoCon patronlarının Irak ve Suriye’yi bölüp, bir teröristana yer açma hayalini canlı tutma çabasında. Bunu, nükleer güce sahip olmayan veya arkasında ABD gibi küresel hegemon rolünde müttefiki olmayan bir bölge ülkesi yapıyor olsaydı, çarıklı erkanı-harp üslubumu bağışlayın ama, 4 uçaklık işi vardı. O ülkenin belli başlı askeri ve sınai kaynaklarını hedef seçer, böyle sözüm-ona emperyalizm hevesini kursağında bırakırdınız.
Ama bu emperyalizm heveslisi küçük ülke ile küresel hegemon rolündeki büyük müttefiki, hem kendi içlerindeki hem de jeopolitik haritadaki depremlerle hizaya gelecek gibi görünmüyor. Daha önce de ifadeye çalıştığım üzere, İsrail’in alnına bu kara lekeyi süren siyonistler, ülke halkının çok az bir bölümünü oluşturuyor; destekledikleri soykırımcı rejim parlamentoda sadece 6 oyla ayakta duruyor. İsrail’de bugün seçim yapılsa, ne Siyonist partiler ve ne de “dinci” geçinenler, değil 6 sandalyeli çoğunluğu elde etmek, belki de milletvekili bile çıkartamazlar.
ABD ise, George Friedman, Peter Zeihan, İlan Pappe, Stephan Walt, John Mearsheimer, Jeffrey Sachs ve adını sayamayacağım bir çok bilim insanı, yazar ve eski savunma-diplomasi görevlisi tarafsız uzmanın üzerinde birleştiği üzere, Çin rekabeti karşısında, küresel düzenleyici ve aleme nizam verici konumunu terk etmek üzere. Amerika, belki hala Kuzey Atlantik bölgesinde başka “egemen kuvvet” oluşmasını önlemek için silah kullanabilir, ama Akdeniz’de hemen hemen hiçbir ulusal çıkarı olmayan İsrail’i savunma siyaseti ile kendini ateşe atamaz.
Özetle bu yayılma ve soykırımı siyasetinin, İsrail siyonizmi için artık bir getirisi kalmıyor.