Suudi Arabistan’ı fiilen yöneten Veliaht Prens, Başbakan, Ekonomik ve Kalkınma ve Siyasi ve Güvenlik Konseyleri Başkanı, eski savunma bakanı ve Kral Selman’ın 7. oğlu (ondan sonra 5 tane daha var!) Muhammed bin Selman hazretleri, Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden alınmasını irade buyurmuşlar!
Ah ne güzel!
Adam ülkesinin üçte birini PKK terör örgütüne, petrolü ve madenleriyle bağışlamış! Olmayan DAEŞ örgütüyle asla yapılmamış savaşı yürütsün diye ABD’ye ülkenin iki vilayetini elinde tutma hakkı tanımış! Tepelerine kendi vergileriyle alınan uçaklardan ölüm yağdırılmış 600 binden fazla kurbanın kendilerini Türkiye’ye, Ürdün’e ve Lübnan’a atarak kurtulmuş 11 milyona yakın akrabaları, hala ülkesine dönemeyen bir ülke, atıldığı Arap Ligi’ne geri alınıyor.
Prens hazretleri bir kalemde 121 adet Boeing 787 alabilir, İngiliz borsasında kayıtlı hisse senedi ve tahvillerin “bir kısmını” 264 milyar dolar verip bir ay içinde satın alabilir. 415 milyon dolara Newcastle United futbol takımını alabilir. (Alamaz inşallah ama Arda Güler’i bile alabilir!)
Ama Suriye’yi Arap Birliği’ne alamaz, bu fahiş bir hata olur Arap Birliği için. Nitekim, Fas, Kuveyt, Katar ve Yemen, Arap Birliği’nin 19 Mayıs’taki zirve toplantısına Suriye’nin çağrılmasına karşı çıktılar. Bu ülkelerde yayınlanan makalelerde, Suriye diktatörü Esad’ın 10 yıl önce 22 üyeli örgütten atılmasına sebep olan 600 binden fazla cinayetin bir tekinin bile hesabını vermediği kaydediliyor.
Çin’in, Suudi Arabistan ile İran’ın, günlük ifadeyle, “arasını bulmuş” olması, Muhammed bin Selman’ın yine günlük ifadeyle “başına vurmuş” gibi görünüyor. Çin’in bu inisiyatifi ABD’nin bölgedeki hükümranlığına karşı bir hamledir ve bundan hareketle, İran’la ve İran’ın talebiyle olduğu anlaşılan Suriye ile “raproşman” siyaseti, uygulamanın bir zamanı olduğunu bilmek gerekir. Prens’in, Çin’in sağladığı yeni açılımdan çok acele istifade etmek istemesi, sadece ABD Başkanı Joe Biden’in kendisini “hor gördüğü” yorumundan kaynaklanıyor. Biden göreve geldiğinde, seçimde Trump’ı açıkça desteklemiş olan Muhammed bin Selman’ı adeta cezalandıran bir tutum içine girmiş, petrol fiyatlarının siyasal amaçlarla kasten yüksek tutulmasından Prensi suçlayan, Yemen-Suudi anlaşmazlığında Suudi Arabistan’ı adeta itham eden sözler söylemişti.
Bunların Prens’i kızdırdığı anlaşılıyor. Ama Biden kimleri kızdırmadı ki? Biden’ı cezalandırmak için, Çin’in açtığı kapıdan İran’ın kollarına atlamak, bunu Suriye’yi yeniden Arap ailesine kabul etmeye kadar götürmek, sadece genç prensin tecrübesizliğiyle açıklanabilir.
Genç diyoruz ama Muhammed bin Selman, 38 yaşınadır ve bireysel öfkelerle hareket etmesi, sadece kendisine değil, fakat bütün bir bölgeye zarar verebilecek bir ülkenin de facto lideri ve gelecek yöneticisidir.
Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi, Arapların ve Arap olmayan Müslüman halkların yararına olacaktır. Ama bunun için Suriye’nin önce iç savaşın ve ondan sonra İran yayılmacılığına alet olmasının hesabını vermesi gerekir.
Arap Birliği ne prensin ne de babasının çiftliği değildir.