Ukrayna, dünyanın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görmediği bir vahşete sahne oluyor. Dünya, Rusya’nın alışveriş merkezlerine, kent hastanelerine roket saldırılarına adeta eli kolu bağlı seyirci. Rusya, sistematik şekilde, Ukrayna’nın altyapısını, bağımsız bir ülke olarak Hayatını sürdürmesi için gerekli donanımı yok ediyor.
Bunların hepsi doğru. Bu arada Batı medyası, Putin’in kaç yıl ömrü kaldığı gibi magazin haberlerle uğraşıyor. Bırakın medyayı, G7 denilen, dünya ekonomisine yön veren 7 ülkenin liderleri bir araya geliyorlar ve Putin gibi yarı çıplak ata binerek dikkatleri çekip çekemeyeceklerini söyleyerek şakalaşıyorlar. Bu da doğru.
Bunların hepsi acı ama doğru ve bu doğrulardan kurtuluş yolu yok.
ABD lideri Biden ve onun güdümündeki NATO, dünya kamuoyunu Ukrayna’daki bu insanlık dramını sona erdirecek tek çare imiş gibi, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine öylesine kilitlediler ki Madrid Mutabakatı ile Suriye’deki müttefikleri PYD/YPG’nin terör örgütü olarak NATO belgelerine geçmesini bile kabul ettiler. Oysa ne İsveç ne Finlandiya ve ne de Moldova bir Rus saldırısı tehdidine maruz bulunuyor.
Ama ABD-AB zirvesi sayılan G7’de konuşulan tek gerçek gündem maddesi Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne rakip olarak Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı adı altındaki yeni proje oldu. Neden? Rusya’nın, Ukrayna saldırısı öncesi ortada olan ve Zelenskiy’in de kabul ettiğini defalarca açıkladığı Donbas’ta iki vilayete özerklik verme şartıyla askeri operasyonu durdurma sözü ortada iken, Madrid zirvesinde NATO Ukrayna’ya arabuluculuk değil de silah yardımı kararı alıyor. Neden? Bırakın ara bulmayı, NATO Rusya’yı “Bir numaralı düşman” ilan ediyor. Hasım, rakip filan değil “düşman.” O Rusya ki sekiz yıl öncesine kadar nerede ise NATO’ya üye olarak davet edilmek üzereydi.
Neden? Ne değişti?
Özellikle son beş yılda NATO’yu Rusya ile silahlı çatışmanın eşiğine getiren nedir?
Temcit pilavı gibi, dönüp dolaşıp aynı şeyleri ifade etme riskini göze alarak, bu değişimi ABD’deki siyasal değişimle açıklayabileceğimizi tekrar etmek istiyorum. Oğul Bush’un, “Savaşımız İslam’a karşı değil!” girizgâhıyla açtığı Afganistan ve Irak savaşları ve Clinton’ın Bosna’yı kurtarma perdesiyle eski Yugoslavya’da Müslüman Boşnakların tam bağımsızlığına engel olan müdahalesini gerçekleştiren küreselci ekip, şimdi Biden yönetimi altında yeniden ABD savunma ve diplomasi aygıtlarına tamamen egemen olmuş bulunuyor. Küreselcilerin egemenlik planı -kendi makaleleri ve konferanslarındaki cüretli açıklamalarına göre-
iki aşamalıdır:
1 - Rusya’yı dünyanın en büyük ve en çok kaynağa sahip, güçlü ülkesi olmaktan çıkartmak ve
2 - Önünden Rusya’nın çekildiği Çin ile daha rahat ve yavaş yavaş uğraşmak.
Biden’ın 2021 yılında tarihin en önemli dönüm noktasında olduğumuzu söylemesi boşuna değildi. ABD’nin 200, AB’nin 300 ve diğer bazı ülkelerin 100 milyar dolarla katılacağı “Çin’i kendi sınırları içine hapsetme” projesi sadece bir başlangıçtır.
Küreselciler küremizle istedikleri gibi oynayacaklar.