4 Temmuz, ABD’de siyah-beyaz-sarı-kahverengi olmadan, herkesin kendisini Amerikan toplumunun eşit bir üyesiymiş gibi hissettiği gündü. Uzun yıllar böyleydi. Havai fişeklere harcanan para bana hep israf gibi görünmüştü ama Prof. Heath Lowry, “Bu günün önemi düşünülürse, buna israf denmez, canım!” diye savunmuştu kutlamalardaki abartıyı. Haklıydı. 4 Temmuz, gerçek anlamda bir devrim, bir halkın kendi iradesiyle bir siyasal birlik oluşturmasının ilk örneğiydi.
5 Temmuz gazeteleri, bu kutlamaların sevincini yansıtırdı. Boston’da kentin en büyük parkında Çaykovski’nin 1812 uvertürü, gerçek top atışıyla icra edilir; Boston Globe topların alevli fotoğraflarını, New York Times ikiz ticaret kulelerinin arasındaki, Washington Post ise Kongre binasının üzerinde rengârenk havai fişek fotoğraflarını yayımlardı. İki gün önceki bütün Amerikan gazetelerinde Şikago’dan bir fotoğraf vardı: 4 Temmuz kutlamalarında en az 6 kişinin öldürüldüğü silahlı saldırının olay yerine gelen polis ekibinin korku ve dehşet içindeki fotoğrafları. Bir polis memuru, iki eliyle yüzünü kapatmış, yere yığılıyordu.
İlkokuldan liseye, alışveriş merkezlerinden kiliselere, sinagoglara, camilere her yerde “silahlı saldırı” olayına belki alışmıştı Amerika ama ilk kez, ABD’nin birlik olarak var olma adımını attığı 4 Temmuz’un kutlandığı törende, bir cani, hiç tanımadığı, kendisine hiçbir kötülüğü dokunmamış insanlara kasıtla, planlayarak, topluma korku vermek üzere saldırmıştı. ABD’nin bir ülke olarak varlık sahnesine çıkışını kutlamak üzere bir araya gelen insanları korkutmak, onları toplum olarak, kıvançta ve tasada birlikte olmaktan vazgeçirmek üzere, biri, birileri harekete geçmişti.
Bu hareketin adı terör, bu hareketin üyeleri teröristtir.
Bu kişi ve kişilerin hangi fikir veya düşünceyle bir araya geldikleri önemli mi? Şu ya da bu davanın duyurulması, başkalarının desteğini kazanması gibi bir meşru sebep olabilir mi? Bu vahşetin karşısına geçip “İyi ama…” diye başlayan bir şey söylenebilir mi?
Ama Trump’ı ile, Biden’ı ile, Beyaz Saray Temsilcisi Brett McGurk’u ile, Dışişleri Bakanı Tony Blinken’ı ile ABD, PKK ve Irak-Suriye uzantılarına, kulp üstüne kulp takarak, davalarının meşruluğundan tutun, ABD’nin DAEŞ ile savaşında ne kadar işe yaradıklarına kadar mazeretler üreterek, Türkiye’yi hedef alan terörü destekliyor.
“Şikago’da silahlar 4 Temmuz’u kana buladı: Artık hiçbir yer güvenli değil!” demiş Washington Post manşetinde. Terörü yüzlerinden okuduğunuz polislerin resminin altında sağa sola savrulmuş bebek arabaları, kafe masaları görünen bir meydanın fotoğrafı var. Terörle mücadele, hayatımızın her anını kapsar ve etkin hale gelmeden önce de Türkiye’de durum buydu. Bayram kutlayanlar, tren istasyonlarında gidenler, otobüs durakları hedefti.
ABD bu örgütün Suriye kolu ile müttefik oldu. Ne için? DAEŞ’le mücadele mi? ABD gelsin o mücadeleyi Türkiye ile birlikte yapsın, teröristlere silah, mermi, top, tank vermek yerine. Amerikan halkı bu çağrıyı şimdi daha iyi anlıyor olmalı.