Yeni bir dünya kuruluyor. Ve bu dünyada her şey daha “yeşil” olacak. Yiyip içtiklerimizden giydiklerimize, arabamızdan evimize; her şeyin karbon ayak izini hesaba katarak yaşamaya başlayacağız. Çünkü karbona da vergi geliyor
Avrupa Birliği’nin ilan ettiği Yeşil Mutabakat (Green Deal) uyarınca 2023 yılında Avrupa’ya ihraç edilecek çimento, demir-çelik gibi kimi ürünlerden karbon vergisi alınmaya başlanacak. Yani, iklim değişikliğini tetikleyen bir üretim yapıyorsanız bunun bedelini ürünü satarken ödemek zorunda kalacaksınız. Bacadan çıkan kirli gazların, fosil yakıtla yapılan üretimin, plastik ambalaj kullanmanın, suyu aşırı tüketmenin, doğaya zarar veren zehirli kimyasallarla ürün yetiştirmenin bir karşılığı olacak. Muhtemelen her 1 ton karbon salımının bedeli 50 euro olacak.
Sistem de şöyle işleyecek: Diyelim ki çimento ürettiniz. Bunu 27 AB ülkesinden birine satarsanız, çimentonun sebep olduğu karbon emisyonunu belgelemeniz istenecek. Sadece kendi fabrikanızın bacasından çıkan değil, üretim sırasında kullandığınız elektriğin sebep olduğu emisyonlardan da sorumlu tutulacaksınız. Dolayısıyla çimentoyu hangi tip enerjiyle ürettiğiniz belirleyici olacak. Yenilenebilir mi değil mi? Eğer güneş enerjisiyle üretiliyorsa karbon yükünüz hafifleyecek. Sonra hangi girdileri kullandığınız hesaba katılacak. Sonuçta karbon açığınız yoksa vergisiz ihracat yapabileceksiniz. Varsa sınırda karbon vergisi ödemek zorunda kalacaksınız.
Tabii Avrupa Yeşil Mutabakatı, sadece karbon emisyonlarıyla sınırlı değil. Tekstil, plastik, elektronik gibi sektörler de döngüsel ekonomi düzenlemelerinden etkilenecek. Geri dönüştürülmüş malzemeyle üretim, atıkların yönetimi ve kaynak kullanımı gibi kriterler AB’ye ihracatta belirleyici olacak.
İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, Sınırda Karbon Uyarlaması mekanizmasının ilk etapta çimento, demir-çelik, alüminyum, elektrik ve kimi kimyasal ürünlerde ciddi bir vergi yükü yaratacağını kaydediyor. Ton başına 30 euro’luk güncel bedel baz alınan örnek hesaplamada, AB’ye ihracat yapan şirketlerin 400 milyon euro’luk karbon vergisi ödemek zorunda kalacaklarını anlatan Aşıcı’ya göre, bazı sektörlerde bu AB’ye ihracatı fiilen sonlandırabilir.
Gelecek karbon nötr
Hatta şu an müteahhitlerin eylem yapmasına neden olan çimento fiyatlarındaki artışta da 2023 yılında uygulanması beklenen Sınırda Karbon Düzenlemesi’nin etkisi var görünüyor. Çünkü çimento üreticileri çok yakında her 100 euro’luk çimento ihracatının euro’nun 13.2’sini karbon vergisi olarak AB’ye vermeye başlayacak. Bu durumun şimdiden çimento fiyatlarına yansıtılmış olabileceğine dikkati çeken Aşıcı, “AB, 2050’ye kadar karbon nötr olma hedefini açıkladıktan sonra bu düzenlemeleri hayata geçirmeye başladı. Geleceğimiz karbon nötr. Bundan kaçış yok. Tüm dünya değişecek. Biz de bir yol ayrımındayız ama maalesef Avrupa karbon emisyonlarını düşürürken bizde artıyor. Türkiye’nin ihracat ürünlerine baktığınızda korkunç bir karbon yükü var. Karbon uyarlaması devreye girdiğinde bazı sektörlerde kar marjı o kadar düşüyor ki ihracatın anlamı kalmıyor. Üretim ve istihdam kaybı yaşamamak için iklimle uyumlu dönüşüm şart. Çünkü küresel ticarette oyunun kuralları değişiyor. Kirli ve kaynak-yoğun üretimle ekonomik büyüme sağlamanın sonuna gelindi. Türkiye’nin de Yeşil Yeni Düzen gibi bir program dâhilinde kendini dönüştürmesi gerekir” diyor.
Dönüşen kazanacak
Öyle görünüyor ki, bundan sonra ekolojik hassasiyetler AB’nin sopasıyla hayatımızın her alanında öncelikli olacak. Yeşil dönüşüme, sıfır atığa, yeniden işlemeye ve kullanmaya, döngüsel ekonomiye, yenilenebilir enerjiye, temiz üretime öncelik tanımayan her oluşum büyük sorunlar yaşayacak. Doç. Dr. Aşıcı’nın TESEV için hazırladığı raporda, bakın bizi nasıl bir gelecek bekliyor: “Üretimde belli oranda geri-dönüştürülmüş hammadde kullanma zorunluluğu getirilecek. Örneğin tekstilde belli bir oranda geri dönüştürülmüş elyafla üretim yapmanız gerekecek. Aşırı tüketimi önlemek için ürünlerin kolay tamir edilebilirliği önemli bir kriter olacak. Makine ve beyaz eşyada azami kaynak kullanma sınırları konulacak. Örneğin bulaşık makineleri bir yıkamada en fazla 9.9 litre sudan fazlasını tüketemeyecek, üretici, servis/yedek parça temini ötesinde kullanım ömrü bitip ürünlerini toplayıp geri dönüştürülmesinden de sorumlu olacak.”