İrili ufaklı onlarca su kaynağımızı yitirdik. Yitirmeye de devam ediyoruz. 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nü böyle bir tabloyla karşıladık bu yıl. Sahada çalışan bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkadığımız her gün, ‘kurak günler’e bir adım daha yaklaşıyoruz.
Manisa’da 101 farklı türden , 20 bin su kuşuna ev sahipliği yapan Marmara Gölü, kuraklık nedeniyle tamamen kurudu.
Bazen rakamlar bile olan biteni anlatmakta yetersiz kalıyor. Felaketin boyutlarını daha iyi anlamak için bir futbol sahasını gözünüzde canlandırın. Sonra da 11 bin 540 futbol sahasını yan yana düşünün. İşte bu büyüklükte bir sulak alanı kaybetmişiz son 35 yılda Burdur Gölü’nde. Aynı dönemde Acıgöl’deki kayıp, 13 bin 881 futbol sahası büyüklüğünde. Karataş Gölü’nde ise bin 10 futbol sahası kadar alan kurumuş. Flamingoların uğrak noktası Akgöl’de durum daha kötü. Göl tamamen kurumanın eşiğinde.
Bilim insanlarının 2 yıl önce gerçekleştirdiği çalışma, Burdur Havzası’nda yer alan 6 gölden 5’inin (Salda Gölü hariç), tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Sadece Göller Yöresi de değil tehlikede olan. Mesela Konya’nın Karapınar’daki ‘dünyanın nazar boncuğu’; Meke Gölü de çöle döndü. Uzmanlar, artık Meke’ye göl denemeyeceğini söylüyor. Manisa’daki Marmara Gölü’nde de durum aynı. Göl tamamen kurudu. Hatta kuruyan alanların bir kısmı işgal altında. Kaçak yapılar bile yapılmış.
Maalesef böyle bir tabloyla karşıladık bu yıl, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nü. İrili ufaklı onlarca su kaynağımızı yitirdik. Yitirmeye de devam ediyoruz. Yaşadığımız coğrafya, her geçen gün daha da kuraklaşıyor. Her ne kadar bahar yağışları bu yıl kuraklık kıskacındaki Anadolu’ya bir nebze su serpse de, bu yağışların su bütçesine katkısı konusunda uzmanlar oldukça karamsar. Hatta seller sonrası yaşanacak olağanüstü kuraklık dalgasına hazırlıklı olmamız gerektiğini söylüyorlar.
Antik suyu kullanıyoruz
Yakın gelecekte El Nino’nun aşırı sıcaklara neden olacağını hatırlatan Hidropolitik Akademi uzmanı Dr. Fulya Aydın Kandemir, önlem alınmaması halinde su havzalarındaki mevcut su bütçesini koruyamayacağımız görüşünde. Akdeniz’e kıyısı olan iller ve Orta Anadolu’da kuraklığa bağlı susuzluk yaşanacağını öngören Dr. Aydın Kandemir, sık sık yeni obrukların baş gösterdiği Anadolu’da, artık antik suyu kullanır duruma geldiğimize dikkat çekiyor:
“Açılan kuyularda derinlik o kadar tabana yaklaştı ki, yer altı sularının yüzlerce yıldır dokunulmayan bölümünü çekmeye başladık. Kumbaranın dibindeki son parayı harcıyoruz yani. Evet bugün seller yaşıyoruz. Yağış var ne güzel, su zenginiyiz diye düşünebilir birçok insan ama; bu suyun yeraltına ve mevcut su kaynaklarına ulaşması zaman alacak. Zaten sel sularının beraberindeki atıklar ve kirlilik nedeniyle kullanılabilir su olma potansiyeli zayıf. Biz bunu Türkiye’nin 2. büyük gölü olan Tuz Gölü’nde yaptığımız çalışmada gördük. Bir noktadan sonra kuvvetli yağış olsa da, uzun dönem kuraklık yaşandığında o havza mevcut suyunu koruyamıyor. İklim değişikliğinin etkisiyle su kaynakları dirençlerini kaybetmeye başladı. El Nino etkisiyle sıcaklık arttığında önümüzdeki yıl afet derecesinde kuraklıklarla karşı karşıya kalabiliriz. Tarımsal üretimin mutlaka, iklim krizi projeksiyonuna uygun şekilde yönetilmesi gerekiyor. Ama hala bakıyorsunuz, en kurak bölgede en çok su isteyen mısır, şeker pancarı ve yonca gibi tarım ürünlerini üretiyoruz. 100 binden fazla kaçak kuyumuz var ve bu kuyulardan ne kadar su çekildiğini kimse bilmiyor. Obrukların nedeni bu. İç Anadolu göçüyor. Çölleşme yaşandığında geri dönüş kolay olmaz. Yapmamız gereken kuraklıkla mücadele. Bunun için de şehirlerden başlayarak, su hasadı ve şehir ormanı gibi örnek uygulamalarla iklime adaptasyonu sağlamalıyız. Kırsalda da suyu kullanan çiftçi, bilim insanları ve karar vericilerin bir araya geleceği bir yapı kurulmalı. Bu yapı, geleceğe dönük sıcaklık değişimine uygun modellemelere göre su yönetimini gerçekleştirmeli.”
Sahada çalışan bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkadığımız her gün, ‘kurak günler’e bir adım daha yaklaşıyoruz. Ve o gün geldiğinde maalesef, harekete geçmek için artık çok geç olacak.
Türkiye’nin çölleşme hassasiyeti
Çölleşme Hassasiyet Haritası’na göre Türkiye topraklarının yüzde 22.5’i yüksek çölleşme riski altında. Topraklarımızın yüzde 50.9’u ise orta düzeyde çölleşme hassasiyetine sahip. İşlenen tarım arazilerinin yüzde 59’u, mera arazilerinin ise yüzde 64’ü erozyonla karşı karşıya. Her 10 yılda, 1 santimetre kalınlığında toprağımızı, erozyon, kuraklık, kentleşme ve yanlış tarım uygulamaları nedeniyle kaybediyoruz. Dünya genelinde her 3 tarladan 1’i artık ekilemez durumda. Her yıl 75 milyar ton toprak, arazi tahribatı nedeniyle kaybediliyor. Dünya yüzeyinde her yıl 6 milyon hektar alan çölleşmekte, yaklaşık 750-800 milyon kişi çöl ve çöl benzeri yerlerde açlık sınırında yaşamak zorunda kalıyor. Küresel ısınma da kuraklık tablosunu her geçen gün daha da ağırlaştırıyor. Global Water Monitor’un son raporunda ani kuraklıkların gelecek yıllarda daha sık gerçekleşeceği uyarısında bulunuluyor.