Yaz aylarında dolup taşan tatil beldeleri, baş edilemeyecek denli çöp sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Çöpümüzü yönetebilmeyi öğrenmeliyiz.
Fotoğraflar geçen hafta Şile Ağva plajında çekildi. Mangal artıkları, pet şişeler, gıda ambalajları, sigara izmaritleri ve elbette maskeler… Diğer tatil beldelerinde de manzara benzerdi. Yazlık misafirlerini ağırlayan beldeler, çöp dağlarıyla karşı karşıya kaldı. Hatta Marmara Ereğlisi’nin belediye başkanı, “Bari çocuk bezlerini kuma gömmeyin” diyerek, halipürmelalimizi ortaya koyan haklı bir isyanı tarihe kazıdı!
Başkan haklı. Maalesef, çöp konusunda karnemiz çok ama çok kötü. Nerede piknik yapılacak bir ağaç gölgesi varsa, biliriz ki dibi çöplüğe döner. Yapan da arkasını döner gider. Etkin bir ceza sistemi olmadığı için bu durumu değiştirmek çok güç olacak. Doğayı çöpten arındırmak için uygulamaya geçmesini beklediğimiz en önemli enstrüman, depozito. Önümüzdeki yıl, artık başta plastikler olmak üzere bazı atıkları teslim ettiğimizde karşılığında para alacağız. Bu durum, en azından ambalaj atıklarının gelişigüzel çevreye saçılmasını bir nebze de olsa engelleyecektir.
Geri kazanım katılım payı
Bununla birlikte “kirleten öder” prensibi kapsamında hayata geçen “geri kazanım katılım payı” uygulaması da, oluşan çevre kirliliğinde üretici sorumluluğunu daha çok gündeme getirecek. Artık üretici, sattığı üründen kaynaklı çöpün bedeliyle karşı karşıya kalacak. Mesela şampuan üreten bir firma, ürün ambalajının yaratacağı çevre kirliliğinden birebir sorumlu tutulacak. O ambalajın toplanması ve bertaraf edilmesi için oluşan maliyete onun da katılması gerekecek. Böylelikle üretim aşamasında daha çevreci yöntemlerin denendiğine tanıklık edebiliriz. Ayrıca “yaşam döngüsü” kavramını da bu süreçte daha sık duyacağız. Üretimde çevreye duyarlı teknoloji ve tekniklerin kullanılması, ürünün kullanımı yasaklanmış madde içermemesi, atık durumuna geçtiğinde geri dönüşümü mümkün olacak şekilde tasarlanması ve en az atık oluşturacak şekilde üretilmesi, yaşam döngüsünün en önemli parametreleri olacak. Özellikle ambalajlar, elektronik eşyalar, akü, pil, lastik, madeni yağ, bitkisel yağ gibi ürünlerde bu parametreler öne çıkacak.
Attığın kadar öde
Tabii doğanın yaşam döngüsüne baktığımızda ise en kilit rol bize ait. Öncelikle çöpümüzü yönetebilmeyi öğrenmeliyiz. Piknikte, plajda, evde, işte nasıl daha az atık oluşturabileceğimize kafa yormamız şart! Yoksa sadece plastik poşet uygulaması ve üreticiye mali sorumluluk yükleyerek çöp meselesini halletmemiz pek de olası değil. Üreticiye olduğu kadar, tüketiciye de “kirleten öder” dememizin vakti çoktan geldi. Gerek cezai yaptırım anlamında gerekse de özendirici uygulamalarla çöpün cebe değmesi gerekiyor. Mesela Avrupa ve ABD’de başarılı bir şekilde uygulanan “Attığın Kadar Öde” (PAYT) uygulamasını örnek alabiliriz. Evlerde üretilen çöpü azaltmaya yönelik bu uygulama, atık miktarı oranında vergi ödenmesi esasına dayanıyor. Çöp miktarı fazlalaştıkça ödenecek faturanın kabarması, insanların gıda atıklarını kompost olarak değerlendirmesine zemin hazırlamış. Gıda atıklarının geri dönüştürülmesi de toprağı zenginleştirmiş. İşte yaşam döngüsü tam anlamıyla bu. Doğadan gelenin yine doğaya dönebilmesi. Bize düşen görev; sadece bu doğal döngüyü bozmamak.