Ceviz ABD’den, badem Şili’den, çekirdek Çin’den. Artık mercimek de Kanada’dan geliyor, millî yemeğimiz kuru fasulye de! Ancak “yandık bittik” denilecek vaziyette de değiliz. Özellikle sebzede tohum atağı yaşanıyor
Kızımın okulunda “Yerli Malı Haftası” etkinliği vardı birkaç gün önce. Öğretmeni kuru yemiş getirmelerini istemiş. Tabii haliyle çıktık almaya. Ama o da ne! Ceviz ABD’den, badem Şili’den, çekirdek Çin’den... “Yerli ve millî” fındıkla, leblebiyi alıp koyduk çantasına mecburen. Elbette yerli ceviz, badem ve çekirdek de var. Ancak hem fiyat hem de miktar olarak, ithal ürünler artık pazarda daha baskın. Tabii sadece kuru yemişte söz konusu değil bu tablo. Artık mercimek de Kanada’dan geliyor, millî yemeğimiz kuru fasulye de. Bazı gıda ürünlerinde dışa bağımlılık oranı oldukça yüksek. Ana vatanı olduğumuz buğdayda bile, İtalyan “esperia” çeşidi gibi yabancı menşeili çeşitler ciddi miktarda ekilir biçilir durumda.
Ancak, enseyi karartıp “yandık bittik” denilecek vaziyette de değiliz. Tohum üreticilerine göre, bugün herhangi bir ambargoya uğrasak dahi, mısır, ayçiçeği, patates ve şeker pancarı dışında kendi kendimize yetebiliyoruz. Sebzede ise yüzde 60’a varan yerli tohum kapasitesi söz konusu. Özellikle sebzede, çok ciddi tohum atağının yaşandığına bizzat Antalya’daki Growtech Uluslararası Tarım Fuarı’nda tanıklık ettim. Islah edilen yerli çeşitleri Dilan karpuzu, Nalan domatesi, Kısmet salatalığı, Feyyaz siyah biberi, Veysel patlıcanı, Muzaffer kabağı, Boysan patatesi, Dilek köy biberi ve daha nicesi tescillenmişti. En şaşırtıcı olanı da; ana vatanı Güney Çin olan muzun bile “Kâhya” çeşidiyle yerlileştiğini görmek oldu.
Hangi tohumdan?
Tabii bu tablo, tohumun artık küresel bir pazara dönüşmesinin bir sonucuydu. Verimli çeşitler, ülkeler arasında kolaylıkla el değiştirebiliyor ve adapte olduğu coğrafyada ıslah sonucu varyasyona uğrayıp yeni melez çeşitler ortaya çıkıyor. O yüzden tarımda yerlilik, karmaşık bir yapı. Ancak tohumun anne ve baba hattının bu coğrafyaya ait olması durumunda tam anlamıyla yerlilikten bahsedebiliriz. Dolayısıyla tüketicinin pazardan marketten domates ya da karpuz alırken, yerli çeşidi alıp almadığını bilmesi bugün için mümkün değil. Ancak etiketlemede tohumun menşeine dair bilgi verilmesi halinde, tüketiciye de seçim hakkı tanınmış olur. Böylelikle yerli ürün tüketmek isteyen ya da yerli çeşidin tadını daha çok beğenen, tercih hakkını o üründen yana kullanabilir.
Türkiye kendine yeter
Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Hamit Ayanoğlu da ilerleyen dönemde ürünün hangi tohumdan üretildiğinin pazarlardaki etiketlere yansıyacağı görüşünde. Altyapının şu an yeteri kadar hazır olmadığını anlatan Ayanoğlu, “Dünya küçüldü. Artık gıda ihtiyacı ve tarım açısından tamamen kendi kendine yeten ülke neredeyse yok. Herkes birbirinden çeşit alır ve satar durumda. Biz de tohumun verimlisi ve iyisi dışarıdaysa gidip oradan alıyoruz. Sonra da gelip onu Türkiye’de üretiyoruz. Hatta üye firmalarımızın bir bölümü Çin’de, Tayvan’da tohum üretiyor ve gelip burada satıyor. Ama tabii kendi kendimize yetecek tohumu da üretmek zorundayız. Mısırda yüzde 80 dışa bağımlıyız. Ayçiçeğinde tohumun yüzde 85’i ithal kökenli. Şeker pancarı tamamen yabancı. Enstitülerimiz ve ıslahçılarımız bu bitkilerde de yerli verimli çeşitleri geliştirmeye çalışıyor. Ama baktığınız zaman bugün sınırlar kapansa Türkiye yine kendi kendine yetecek üretimi yapabilir durumda” diyor.
Son olarak şunu da vurgulayalım; andığımız tohumların neredeyse tamamı ticarete konu hibrit tohumlar. Belirli bölgeye özgü yerel tohumların ticareti zaten yasak. Ekim ve takasında ise herhangi bir yasak yok. Onlar atadan çocuklara miras şekilde ekilip hasat edilerek çoğaltılıyor. Bu yıl ektiğinizin bir bölümünü gelecek yıl tohum olarak kullanabiliyorsunuz. Hibrit tohumlar ise tescil sahibinin malı ve sonraki ekimde verim kaybı endişesi nedeniyle her yıl yeni tohum alınması gerekiyor. Tabii hibriti üreten de, çiftçiye satarken verim ve hastalıklara dayanıklılık taahhüdünde bulunuyor.