Köyde yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin sayısı artıyor. Kimileri bu deneyimlerini YouTube kanallarında paylaşıyor. Bakalım bu tersine göçün artıları eksileri nelermiş?
Köyden şehre göç, günümüz Türkiye sosyolojisini şekillendiren en önemli unsur oldu. “Daha iyi yaşam” için yerini yurdunu bırakarak İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlere akın eden milyonlar, hem kentleri değiştirdi hem de kendileri değişti. Tabii bu değişim kimileri için olumlu, kimileri içinse olumsuz sonuçlar doğurdu. Kırdaki saflığın kötülüğe evrimi, gettolardaki yaşam mücadelesi, kentlerdeki dışlanmışlık, yıllar boyu Yeşilçam’ın ana temasını oluşturdu.
Şimdiyse YouTube’ta “tersine göç” öyküleri popüler. Şehirlerin karmaşasından, güçlüklerinden, stresinden kaçarak doğaya sığınan “yeni köylülerin”, başka bir hayatın mümkün olduğunu gösteren paylaşımları merakla izleniyor. Köye göç dalgasını somutlaştıran sadece bu paylaşımlar da değil.
Elbette köyde yaşamayı seçenlerin hepsi umduğunu bulmuş değil! Ama köyde daha mutlu ve huzurlu bir yaşamın kapısını aralayan pek çok şehirli var. Onlardan biri de Deniz ve Filiz Sönmezoğlu çifti. İstanbul Bostancı’da yaşayan çift, pandemiyle birlikte şehrin âdeta hapishaneye dönmesi üzerine kırsalda yaşama merak salmış. İlk adresleri Sakarya Altındere köyü olmuş. Orada ekmeyi biçmeyi deneyimleyen çift, sonrasında Söğütlü köyüne ardından da önceden satın aldıkları Çanakkale Ayvacık’a bağlı Gülpınar köyündeki yazlık evlerine göçmüş. Köyde üçüncü yılları. Kızları Mia 1 buçuk yaşındayken köyle tanışmışlar, 1 buçuk yaşındaki Murat Deniz ise köyde doğmuş.
Köyün iki yüzü
Deniz grafiker. Uzaktan da mesleğini sürdürüyor ama gelir kaynaklarından biri de YouTube. Köy yaşamına dair paylaşımları büyük ilgi görüyor. Köyde yaşamanın artı ve eksilerini Deniz şöyle anlatıyor: “İstanbul’dayken aklımızda hep, ‘köye yerleşeceksin domates yetiştireceksin’ fikri vardı. Trafik, kalabalık, gürültü çok yordu. Sonra eşimle düşündük taşındık. ‘Para mı kazanmak istiyoruz, yaşamak mı istiyoruz?’ Yaşamak istiyoruzda karar kılınca köy arayışına giriştik. İlk gittiğimiz köylerde tarımı, permakültürü, hayvancılığı, tohumu öğrendik. Hep iyi sonuçlar aldık. Çocuklarımız toprağa bassın, hayvanlarla etkileşim kursun, tohum ekmesini, çiçek sulamasını bilsin istiyorduk, hepsi oldu. Mia burada okula başladı, çok fazla arkadaşı da var. Burada olmasaydık temiz hava soluyamaz, temiz gıda yiyemezdi. Ama her şey tozpembe değil! Eğer bir kira geliri ya da gelir getirici bir meslek yoksa kırsalda iş imkânı çok az. Mutlaka ekonomik altyapı düşünülerek köy seçeneği değerlendirilmeli. Bir de çok böcek var. Şehirde hiç görmediğin böceklerle karşılaşıyorsun. Bir gün bir baktık yatakta akrep var. Artık kontrol etmeden yatağa giremiyoruz. Konfor da azalabiliyor. Üç senedir sobayla ısınıyoruz mesela. Sobanın karşısında akşam, çok romantik görünebilir ama arka planda iki saat odun toplamazsanız o sobayı yakamazsınız. Tabii üç saate varan trafik mi büyük eziyet, çalı toplamak mı derseniz bence trafik. Şu an bulunduğumuz yerde kışın bakkal bile yok. Alışveriş için her seferinde köyden beş kilometre uzağa gitmek yıpratıcı olabilir. En önemlisi de eşiniz ya da partnerinizle iyi anlaşabilmeniz. Çünkü köyde hemen her an bir arada olma durumu söz konusu. Eşlerden biri istemiyorsa böyle bir hayat imkânsız! Ama zorluklarına rağmen köyde yaşamaktan mutluyuz.”
Bir yılda yüzde 7 artış
TÜİK’in açıkladığı son nüfus istatistikleri, kırsala kaçışa işaret ediyor. Belde ve köylerde yaşayanların oranı son 1 yılda yüzde 7 artmış. Sadece 1 yılda 306 bin kişi, şehirden göç edip kırsala yerleşmiş. İstanbul’un son 5 yılda kaybettiği nüfus ise 2 milyondan
fazla.
‘‘Sıfırdan başlayıp birikim yaptık’’
Köyde yaşamayı seçenlerden biri de gazetecilik mezunu Şeydanur Koç Kaya ile eşi Necip Özer Kaya. Onlar da pandemide yaşadıkları güçlükler nedeniyle köy seçeneğine yönelmiş. Şeydanur’un memleketi Zonguldak’ın Aşağıihsaniye köyü yeni adresleri olmuş. Hayvancılık yapmak için göçmüşler ve başarmışlar. “Sıfırdan başladık ve şu an ahırımda 1 buçuk milyon liralık sermayem oldu” diyen Şeydanur, şehirde kalıp asgari ücretle çalışması hâlinde asla böyle bir birikime sahip olmayacağının altını çiziyor. Tabii onların hikâyesinde de her şey güllük gülistanlık değil. Çiftçi kredisiyle aldıkları ilk ineklerde kazıklanmışlar. Hem süt verimi az hem de memesi kör ineklerle çıktıkları yolda, sonunda hayvancılığı öğrenmişler. Şu an ahırlarında süt verimi en yüksek cinsten 11 büyükbaş hayvanı bulunan Şeydanur ve Necip, süt, tereyağı ve Abhaz peyniri satarak köyde kendi kariyer hikâyelerini yazıyorlar. Köyün birçok avantaj sunduğunu ancak kültürel faaliyetlerden uzak kalındığını anlatan Şeydanur, “Gerçi İstanbul’da yaşayıp asgari ücretlerle çalışsaydık da tiyatroya, konsere gitmemiz çok mümkün değildi. İnsanı şehirde güzel bir kafede oturabilmek mutlu ediyor. Köyde ise mutlu olma sebepleriniz daha farklı. O kahveyi termosunuza koyup dağın tepesinde yudumlamak sizi mutlu edebiliyor. Ben geldiğimde soba yakmayı bile bilmiyordum. Ama her gün yeni şeyler öğrenmek çok canlı hissettiriyor insana. Kırsalda bazı şeyler tahmin ettiğinizden çok daha zor oluyor ama her zorluk size yeni bir deneyim kazandırıyor ve başarma hissi sizi mutlu ediyor” diyor.