ABD’de katıldığım biyoteknoloji gezisinin gösterdiği gerçek şu; genetiği değiştirilmiş tohumlar artık her yerde ve GDO’suz beslenebilmek oldukça zor!
Soya İhracat Konseyi’nin biyoteknoloji gezisi kapsamında geçen hafta, ABD’nin tarım bölgesi Missouri’deydim. Eyaletin en önemli tarım ürünü soya. Soya ticaretinden bölge her yıl, 7 milyar dolar kazanıyor ve tarımsal faaliyet çoğunlukla aile çiftlikleri tarafından yapılıyor. Az bir iş gücüyle devasa tarım arazilerini işleyebilmenin altında ise yoğun teknoloji kullanımı yatıyor. Bu teknolojiyi besleyip geliştiren de üniversiteler. Missouri Üniversitesi, tarımsal inovasyonun en önemli durağı haline gelmiş. Ziraat Fakültesi’nin önemli çalışma alanlarından biri de genetik müdahale. Fakültenin transgenik bitki serası var. Deneme ekimleri burada ve kampüsteki arazide yapılıyor.
ABD, Brezilya ve Arjantin ana üs
ABD’de GDO’ya “biyoteknolojik devrim” gözüyle bakılıyor. En azından resmi bakış böyle. Karşı olan yok mu var. Hatta bu yılın başında kamuoyundaki kötü GDO algısını değiştirmek için, etiketlerdeki “GMO” ifadesi yerini, “bioengineered”e bırakmış. Ama bu, GDO’dan geri dönüş manasına gelmiyor. Ülkede 30 yıldır genetik modifiye (GM) tohumlarla tarım yapılıyor ve zamanla tarımın neredeyse tamamı GDO’ya geçmiş. Soyada oran yüzde 95, mısırda yüzde 94, pamukta yüzde 98, kanolada ise yüzde 100. Tabii haliyle bu, günlük diyete de yansıyor. Ortalama bir ABD’li hemen her öğünde GDO içeren gıda ya da atıştırmalık tüketiyor. Türkiye’de ise GD tohumla ekim yapmak ve insan gıdasında GDO’lu ürün kullanımı yasak. Ancak Missouri Üniversitesi’nde dinlediğim sunumlar ve Missisipi Nehri’nde karşılaştığım manzaradan sonra bu yasağı uygulamanın çok güç olduğunu söyleyebilirim. Çünkü farklı çiftliklerden gelen binlerce ton tahıl, devasa silolarda yan yana biriktiriliyor ve birlikte taşınıyor. Ve bu tabloda taşıma esnasında GDO’suz ürüne bulaş olmaması neredeyse imkânsız. Zaten GDO piyasaya o kadar hâkim ki, GDO’suz üretime “butik iş” gözüyle bakılıyor. Ve bu devasa ticaret ağı, GDO’yu dünyanın her yanına yayıyor.
ABD, Brezilya ve Arjantin, GD tarımın ana üssü durumunda. Ama GD’siz tarım yapılıyor diye bildiğimiz Ukrayna’dan alınan mısırda dahi GDO çıktığını öğreniyoruz burada. Bu mısır hayvan yemi olarak değerlendirilmiş. Yine benzer bir süreç, Türkiye’de pamukta yaşanmış ve bunun üzerine tüm hibrit pamuk tohumları GDO analizine tabi tutulmuş.
Hayvan yemi olarak ülkemize giriyor
Şunu da belirtmek gerekiyor: Türkiye’de, Tarım ve Orman Bakanlığı bürokrasisi, GDO konusunda çok hassas. Hem gıda hem de tohumda sürekli GDO analizleri yapıldığı, buradaki toplantılarda sık sık gündeme geldi. Hatta bu analizler nedeniyle ABD, 8 yıldır Türkiye’ye buğday gönderemiyormuş. Ancak gıdada sıfır riskten bahsetmek de fazla iyimser olur. Yıllık 14 bin analize karşın sofrayı GDO’dan tamamen arındırmak pek mümkün değil. En azından ekmek ya da peynir yapımında GDO enzimle üretilen mayanın kullanıldığı aşikâr. Diğer yandan insülinin de gen aktarımı yoluyla üretildiği ve bu teknolojinin öcü olmadığı burada defalarca vurgulandı. Yakın gelecekte aşı benzeri bir GDO tartışması yaşamamız kaçınılmaz. Zaten Türkiye olarak GDO’nun çok da uzağında değiliz. GD mısır ve soya, yıllardır hayvan yemi olarak ülkemize giriyor. Tabii, “bu yemlerle beslenen hayvanların et ve sütünden insana GDO bulaşı yaşanıyor mu” sorusu da hep akıllarda. Bu soruyu, GDO’ların risk analizlerini gerçekleştirip izinlerini veren ABD Gıda İlaç Dairesi’nin Biyoteknoloji Koordinatörü Jason Dietz’e yöneltme imkânı buldum.
Yanıtı ise şöyle oldu: “Uzmanlık alanım insan gıdası ve şunu söyleyebilirim ki, bunlar dokuda birikim yapmadan sindirilen ürünlerdir. GDO’yu güvenli buluyoruz. Hâlihazırda zaten kahvaltılık gevreklerden tutun diğer birçok öğünde yıllardır tüketiyoruz. Bugüne kadar izin verdiğimiz tüm çeşitlerde, GDO’suz ürünle GD ürünün eşdeğer olup olmadığına odaklandık ve fark olması için hiçbir bilimsel sebep bulamadık. Yapılan değişiklikler kısa ya da uzun vadeli fizyolojk etkiler yaratacak nitelikte değil. Bunu ABD Kongresi de bize sordu. Risk değerlendirmesi yaptığımız ürünlerde uzun vadeli herhangi bir etki olacağına dair geçerli inanılır bilimsel bir tehdit olmadığını onlara da ilettik.”
Öte yandan, bu konuya dair Tarım ve Orman Bakanlığı’nın da bir hayvan besleme çalışması yaptığı ve son üründe GDO tespit edilmediği ABD’de yapılan toplantılarda dile getirildi.
GD mısır tarlasında
Türkiye için endişe konusu olan GD mısır ve soyanın üretildiği tarlalara da girdim. Çiftçiler verim ve daha az pestisit kullanma avantajı nedeniyle GD tohum tercih ettiklerini söylüyor. GD olmayan soya ise daha yüksek fiyata satılıyormuş ama üretimde yaşanan zorluk nedeniyle tercih edenlerin sayısının az olduğu belirtiliyor. Old Monroe’deki 3 bin 500 dönümlük çiftliğinde soya ve mısır üreten Adam Jones, GD soyada yüzde 10 daha fazla verim alındığını söylerken tarladaki GD soya tohumunu ayıklayıp yiyordu. Benim arazide koparıp incelediğim GD mısırda ise hem koçan kısmının hem de tanelerin kırmızımsı olması dikkatimi çekti. Bir de mahsulün üzerinde gezinen küçük böcekler...