Dezenfektan kullanımı bu yoğunlukta devam ederse daha kirli ve daha hastalıklı bir çevre kaçınılmaz
Yaşam bir bütün. Kelebek etkisi doğanın her zerresinde süregiden bir yapı. Ekosisteme en ufak bir müdahale dahi hiç umulmadık sonuçlar yaratabiliyor. İşte bugün koronavirüs endişesiyle her yanımıza boca ettiğimiz dezenfektanlar için de benzer bir endişe hâkim. Mikrop öldürücü o kimyasalların yarın başka hastalıklara davetiye çıkaracağı öngörülüyor. Çünkü o dezenfektanlar, atık suları temizleyen dost bakterilerin adeta canına okuyor. O bakterilerin ölmesi ise su kaynaklarının kirlenmesine, sudaki canlı yaşamının altüst olmasına ve nihayetinde antibiyotik direncine yol açıyor.
Organik aldatmaca
“Her şey doğal, hepsi organik!” Son yıllarda hangi etikete, hangi tabelaya baksak; katkısız, doğal ya da organik ibaresini görüyoruz. Hatta neredeyse tüm tavuklar bir anda organik yumurtlamaya başladı. Marketlerdeki organik reyonları artık normal yumurtadan bile daha fazla yer kaplıyor. Her gün bir yenisi eklenen markalar da cabası. Ama bakıyorsunuz, çoğu üretici bile değil!
Yumurta Üreticileri Birliği (YUM-BİR) Başkanı İbrahim Afyon da, bu kadar organik yumurtanın pazara nasıl geldiğine kendilerinin dahi akıl erdiremediğini söylüyor. YUM-BİR’in verilerine göre, Türkiye’nin organik tavuk sayısı 800 bin. Bu da ortalama günlük 650 bin yumurta demek. Bu rakam, günlük yumurta üretim kapasitesinin sadece yüzde 1’i. Her 100 yumurtadan 1’i organik olabilecekken bu bolluk gerçekten de şaşırtıcı!
Tabii benzer şüphe, tarımsal üretim için de geçerli. Organik sertifikası veren bazı kuruluşların zaman içinde Tarım ve Orman Bakanlığı’nca faaliyetten men edildiğini biliyoruz. Ayrıca, sertifika kuruluşlarının para kazandıkları çiftlikleri denetlemesi gibi suiistimale açık bir yapı da var. Diğer yandan, pazarda, manavda satılan ürünlerin çoğunun “organik” diye etiketlendiği de ayan beyan ortada. Hal böyleyken organiğin aldatmacaya doğru evrilmemesi için yeni düzenleme ve tedbirlerin konuşulma zamanı geldi de geçiyor.