İlk olarak Jamaika’da bir otelde başladığı söylense de “All inclusive”, yani “Her şey dahil” sisteminin, 1930’lu yılların başında, İngiliz tur operatörleri tarafından bulunduğu ve uygulamaya başlatıldığı görüşü daha yaygın.
1990’lı yıllarda da Türkiye’de başlatılan ve sadece tatil köyü veya otel sahiplerinin yararına olan, bu uygulamanın ki belki o dönem ülkeye daha fazla turist çekmek için en iyi olanıydı, stratejik olarak revize edilmesi gerektiği apaçık ortada.
Bakınız bu sistemin öncülerinden ve en büyüklerinden biri olan Thomas Cook’un haline!
Günümüzde, her şey dahil sistemiyle gelen turistlerin çoğu, sadece havaalanı, konaklama tesisi ve yine havaalanı üçlemesinden sonra ülkemizi terk ediyor. Yerel kültürü, gelenek görenekleri, müze veya tarihi yapıları görmeden ülkelerine geri dönüyor.
Adam gelmeden parasını ödemiş, üstelik bu ödediği paraya her şey de dahil.
Şimdi dışarı çıkıp da ne yapsın?
Onun için, dışarı atılan her adım, ekstra para ve dışarda geçirdiği her dakika da, içeride ki hizmeti kaçırma anlamına geliyor.
Ayrıca, tarihi bir yapı, bir doğa harikası, etrafta görülmeye değer diğer yerler, her şey dahil sistemiyle tatile gelenlerin büyük çoğunluğunun ilgi alanına da girmiyor.
Kültür ve sanat turizmi için gelen turist profili çok farklı.
Bu nedenle, rotamızı daha rafine turist profili yakalama yönüne çevirmeliyiz.
İşte ozaman 12 ay boyunca Bodrum’a turist çekebiliriz.
Net!
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, Bodrum’da düzenlenen 8. İş İnsanları zirvesinde, “Muğla’da, yedir, içir, kızart turizmi” yapıyoruz diyerek, esprili şekilde dile getirmiş durumu ve, “Bize gelen turistlere, gak deyince süt, guk deyince et veriyoruz. Her şeyimiz dahil diyoruz, açıyoruz büfelerimizi” dedi ve sistemi onaylamadığını ifade etmişti.
Esnaf zor durumda!Son yıllarda turist sayısında ciddi artış söz konusuyken, daha nitelikli gelir elde etmenin göstergesi olan, “kişi başına ortalama turist harcaması” ise, bu miktarsal artışa rağmen azalıyor.
Yani turist sayısı artıyor ama gelir artmıyor.
Çünkü turistler konakladıkları yerin dışında yemiyor, içmiyor, alışveriş yapmıyor.
Otel dışında para harcamıyor, esnafa para kazandırmıyor.
Yerel ekonomiye hiçbir katkıları yok.
Öyle ki, küçük ve orta çaplı işletmeler artık yüksek kiraları ödeyemez hale geldi.
Son yıllarda, işini tasfiye eden birçok dükkan var.
Öte yandan, durumu görmezden gelen mal sahiplerinin, mevcut kira bedellerinde ısrarcı olması ve hatta daha yüksek kira istemesi de, zaten yeteri kadar kazanç sağlayamayan işletmeleri bir başka çıkmaza doğru sürüklüyor.
Kültür meraklılarını Bodrum’a çekecek, bunlardan haberdar edecek çalışma yapılmalı.
Dünyanın en prestijli gezi dergilerinden olan Conde Nast Traveller, 2019 Mayıs sayısında, “Turkuaz renkli sahillerde yüzmek, yelken açmak, yemek ve parti yapmak isteyen Avrupalılar için iyi fiyatlı ve şık bir alternatif” ifadelerini kullanarak, Bodrum’dan Türkiye’nin Rivierası olarak övgüyle bahsetmiş.
Ve yine aynı makalede restoran, otel, plaj tanıtımlarına da yer verilmiş.
Yemek, eğlence, kum, güneş, deniz dünyanın birçok yerinde var olmasına var ama böyle bir denizi, tabiatı, koyları, Pedesa’yı, İasos’u ve bir aşk hikayesinden doğan Stratonikeia Antik kentini, dünyanın 7 harikasından biri olan Halikarnas mozolesini, aynı anda içinde barındıran bir Bodrum daha yok.
Kültürel etkinlikler de turistler için çok büyük önem taşıyor.
Onlar özellikle tarihlerini öğrenip, tatillerini ona göre ayarlıyor.
Bir yerde kültürel aktiviteler yer alıyor mutlaka, turizme de katkısı oluyor ve bunun örnekleri dünyanın birçok noktasında halihazırda var.
Yani dünyayı yeniden keşfetmemize gerek de yok.
Formül belli!Bir marinada düzenlenen tek festival olma özelliği taşıyan “Turgutreis D-Marin Müzik festivali”, Eklisia kilisesi, Bodrum Kalesi, Antik Tiyatro ve tarihi Koyunbaba Antik Taş Ocağında hayat bulan “Gümüşlük Klasik müzik Festivali”, maviyle yeşilin buluştuğu eşsiz koylarda gerçekleşen “The Bodrum Cup” yelken yarışı, çeşit çeşit balık yakalama imkanı sunan, “Bodrum Sportif Balık Avı” yarışı...
Aslında bunların hepsi “uluslararası” başlığı altında toplanan organizasyonlar ama sanırım tanıtımları yeteri kadar yapılmadığı/yapılamadığı için yabancı misafir ve katılımcı sayıları çok az.
Mesela, “The Bodrum Cup” 30 yıl önce başlatılmış bir festival.
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, bu yıl yüzde 30 civarında yabancı katılımcı olduğunu açıklamış.
Kabaca bir hesap yaparsak, yabancı katılımcı sayısı, her yıl sadece yüzde bir artmış.
Tek başına bu sonuç bile, ihtiyacımız olan tanıtımların uluslararası platformlarda yeteri kadar yapılamadığının, somut bir göstergesi değil mi?
Bu organizasyonların hepsinin arkasında büyük emek, büyük özveri ve daha çok turist getirme potansiyeli var.
İşte tam da bu sebepten, daha fazla sahip çıkılmaya, tanınmaya ve tanıtılmaya ihtiyaçları var.
Öyleyse bu iş, bir kaç derginin sahip olduğumuz değerlerin, sadece bir kısmına yer vermesiyle parlatılabilecek bir iş değil.
Yabancı basınla daha sıkı fıkı, daha samimi ve daha kapsamlı ilişki içinde olmamızı, günü kotarmaya yönelik değil, turizm geleceğimizi geliştirerek garanti altına almamızı gerektiren bir iş.