Aralık ayının yarısını geride bırakmış olmamıza rağmen hava sıcaklığı baharı aratmıyor. Bodrum’da denize giren çok sayıda insan var. Güneş pırıl pırıl parlıyor ama etraf son derece karanlık. Yo yoo güneş tutulmasından falan söz etmiyorum. Bu karanlığın sebebi “akıl tutulması!”
Güneş tutulması yılda sadece iki ile beş arasında gözlemlenebiliyor. Üstelik bunlardan en çok ikisi tam tutulma olabiliyor. Oysa akıl tutulması her gün, her an olabilen bir durum ve üstelik hemen hemen hepsi de tam tutulma!
Son iki-üç haftadan beri tüm Türkiye, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirildiğinin ve cinsel istismara uğradığının ortaya çıkmasının ardından, kan donduran detayları konuşuyor. Bu nasıl olur diye sorgulamaktan bıkıp usandığımız ahlaksızlığın, sapıklığın, sapkınlığın kara bulutları çöktü üstümüze. Etraf karanlık… Bu vahim olay etrafında gelişen tartışmalar devam ederken, memleketin bir başka köşesinde babalarının isteği üzerine velayetleri babaanneye verilmiş ve bu cani babaanne tarafından aylarca, halısı bile olmayan boş bir odada, aç ve susuz tutulmuş 3 kardeşten biri ve maalesef yine 6 yaşında başka bir kız çocuğunun açlıktan hayatını kaybettiği haberini alıyoruz. Etraf yine karanlık… Yaşanan aile dramları, nesiller arası çatışmalar,
İşsizlik sorunu ve geçim sıkıntısı ile boğuşan yığınlar, huzursuzluk, iş başında olanların aldıkları yanlış kararlar, kanunlar, kararlar. Etraf karanlık…
Açık hava tımarhanesi haline dönüşmüş olan iki kapılı handa daha fazla güç, daha fazla imkan, daha fazla para sevdasına düşmüş, kendisi dahil hiç kimseyle anlaşamayan insanlar. Dünyanın neresine bakarsanız bakın kanlı olaylar. Etraf karanlık, hep karanlık!
Gün geçmiyor ki, toplumu derinden sarsan, vicdanları yaralayan, ufukları karartan bir haber kulağımıza çalınmasın. Hem günümüz adına hem de geleceğimiz, geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız ve torunlarımız adına sürekli bir endişe içinde yaşıyoruz.
İnsan genel olarak eylemleri, yaşamı, yaşamın amacı, başına gelenler, diğer insanlarla ilişkileri ve tüm hayatı boyunca gerçekleştirdiği eylemleriyle peşinden koştuğu şeyler üzerine düşünmeye başladığında, kaçınılmaz olarak temas edeceği başlıca konulardan biri mutluluk. Tek istediğimiz pırıl pırıl güneşin aydınlığında mutlu ve mesut yaşamak.
Farklı bakış açısı
“Küçük Prens” Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry tarafından kaleme alınan, 1943’te yayımlanan, dünyanın en çok satan ve okunanları arasında. İçerdiği mesajlar ve resimlerle insana farklı bakış açıları katan bu kitap, eminim okuyan herkeste derin bir etki bırakmıştır. Her ne kadar çocuklara yazılmış bir kitap gibi gözükse de yetişkin bireylerin mutlaka okuması gerekir. İçerdiği mesajlar ve resimlerle insana farklı bakış açısı kattığını rahatlıkla söyleyebilirim. Şimdilerde Küçük Prens’in tahtına aday gösterilen yeni bir rakip var. İngiliz sanatçı ve illüstrastör Charlie Mackesy’nin Ekim 2019’da, “The boy, the mole, the fox and the horse” adıyla yayımlanan kitabı. Kitap, 2021 yılında “Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” adıyla Türkçe olarak yayımlandı. Küçük Prens, gibi her yaştan okurun seveceği türden ve anlamlı mesajlar veren bir başka muhteşem eser.
Kitap; bir çocuğun bir köstebekle karşılaşması ile başlıyor. Çocuk ve köstebek, vahşi doğaya bakarak zaman geçirirken karşılarına bir tilki çıkıyor ve onlara katılıyor. Bu üçlüye son olarak da at ekleniyor ve böylece korkularla, sorgulamalarla, sevgi ve dostlukla dolu bir yolculuk başlıyor. Her şeyi merak eden bir çocuk, pasta delisi köstebek, dünya yorgunu tilki ve bilge atın hayattaki yolculuğunun öyküsü aslında bu. Tüm kitap bu dörtlünün birbirlerine yönelttikleri sorular ve yanıtlarından ibaret olsa da her bir sayfası hayat felsefesi olarak kabullenilebilecek nitelikte sağlam cümlelerle dolu.
Kendi içimize dönmenin, gerçek zayıflıkların ve gücün ne olduğunu keşfetmenin, dostluğun ve yardımın önemi üzerine düşünmek için harika fırsatlar yaratan bu cümleler her bir sayfada uzun uzun kalmanıza ve sorgulamalara neden oluyor. Aralarında geçen konuşmalar, çocuğun bitmek bilmeyen soruları, atın verdiği cevaplar, alt metinde epey felsefi, hayatı sorgulayan ve sorgulatan düşüncelere sahip. Yazar, bunu özlü söz verme iştahıyla okurun gözüne sunmaktansa, masumiyetini bir an bile kaybetmeyen, saf ve çocuksu bir anlatım yolundan giderek yapıyor ve bence kitabın gerçek samimiyeti de buradan geliyor.
Okuyup bitirdikten sonra insanın üzerinde meditatif bir etki de yaratan bu çizim ve metin uyumu, insanda tekrar tekrar okuma isteği hatta ihtiyacı da yaratıyor. Elimizde, içinde saf sevgiyi, sıcacık dostlukları ve şahane bir mutluluk formülünü barındıran bir kitap var ve 7’den 70’e her okuru sarıp sarmalıyor. Şiddetle tavsiye ederim.