Can sıkıcı haberler dinlemekten hepimize gına geldi. Hayırlı bir habere denk gelmek, kumda iğne aramaktan çok daha zor. Günümü güllük gülistanlık kılacak, kalabalık bir haber potporisi beklediğim yok açıkçası! Ama ara sıra da olsa bir hoşluk hissi yaratacak havadisler de beklemiyor değilim. Bugün araba kullanırken radyoda gün ortası haberlerini dinliyorum.
Enflasyon, zamlar, kaza haberleri, borçlar harçlar, geçim sıkıntısı, hayvan katliamı, cinayetler... Al birini vur ötekine dedirten cinsten, envai çeşit sıkıntı barındıran, zengin bir menü. Başlangıç, arasıcaklar ve arkasından ana yemek... Hepsi aynı! Hepsi bol sıkıntı baharatına bulanmış...
Sonra birden bugüne kadar duymadığım bir sözcük ‘ürtiker’ kulağıma çalınıyor. Meğer halk arasında ‘kurdeşen’ olarak bildiğimiz hastalığın tıbbi adıymış. Vücudun herhangi bir yerinde 1-2 saat içinde oluşup kaybolan, sık ve her yaş grubunda görülebilen akut ürtikerin, yapılan araştırmalara göre son yıllarda kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha sık görüldüğü tespit edilmiş. ”Stresini kontrol et, kurdeşen dökme” gibi bir slogan sahalardaki yerini aldığına göre, günümüzde kadınların erkeklere oranla daha stresli olduğuna dair bir düz mantık yürütmek abes olmaz.
OECD’nin 2019 ‘Tek Bakışta Toplum 2019’ araştırmasına göre, örgütün 36 üyesi arasında ömürlerinde en az bir kez eşinden fiziksel veya duygusal şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülkenin, yüzde 38’le Türkiye olduğunu da göz önüne alırsak bu mantık duvara çarpmaz.
Kadın olmak zor
Haber bültenlerinde, televizyon kanallarında, radyo ve diğer dijital platformlarda kadın cinayetlerinin olmadığı bir gün yaşanmıyor. Bu cinayetlere baktığımızda, kadınların ateşli silahlarla, boğularak, darp edilerek, yakılarak, kesici aletle delik deşik edilerek veya yüksek bir yerden itilerek hunharca öldürüldüğünü duyuyoruz. Tüyler ürperten ve en ince detayına kadar verilen bilgiler kanımızı donduruyor. (Bu kadar ince detay vermeye gerek var mı, ondan da çok emin değilim.)
Eşleri, sevgilileri ya da eski kocaları tarafından boşanma, birleşmeme ya da ayrılma kararları nedeniyle öldürülen ve yaşam hakları ellerinden alınan kadınların sayısı maalesef çok fazla.
Birçoğu, “Neden yaptınız?” sorusuna yanıt olarak “Namus uğruna” cevabını verse de erkeklerin çoğunun ayrılığı veya reddedilmeyi gururuna yediremediğinden, eşini ya da sevgilisini öldürdüğü gerçeği de var.
Namusun ne olduğu, insanlar tarafından nasıl algılandığı, kim tarafından nasıl tanımlandığı, kimin kimin namusundan sorumlu olduğu sorularının yanıtı, mevcut sosyokültürel çevrenin algısında töre, gelenek, kültür vb. açılardan ‘suçlunun(!) öldürülmesi’ gerçeğiyle cevap buluyor. Ne yazık ki, ülkemizde kadın olmak çok zor.
‘Ben Anadolu’ Bodrum’da
Oyun yazarı, dramaturg Güngör Dilmen Kalyoncu’nun, Türk tiyatrosunun usta sanatçısı Yıldız Kenter’in önerisiyle kaleme aldığı ve yine Yıldız Kenter’le bütünleşen oyunu ‘Ben Anadolu’ öğrencisi Ayça Bingöl’ün muhteşem yorumuyla tekrar sahnelerde. Mam’Art Tiyatro yapımı oyunun yönetmen koltuğunda Görkem Yeltan var. Yıldız Kenter’e ithaf edilen bu muhteşem oyun, 12 Ocak’ta Heredot Kültür Merkezi’nde bu kez Bodrumlu seyircilerle buluşacak.
Oyun, binlerce yıllık süreç içinde 16 Anadolulu kadının, yürek ezen acılarıyla, ince dengeler üzerine kurulu karar aşamalarıyla, damıtılmış duyarlılıklarıyla örülü, tragedya ile güldürü arasında gezinen, yaşanmış öykülerinden oluşuyor.
Her kadının ayrı bir öyküsü, binlerce yıla yayılan bir zaman dilimi içinde, tarihsel kronolojik sıralamayla, mitolojik çağlardan Türk Kurtuluş Savaşı’na kadar gelip dayanıyor.
Ben Anadolu, Anadolu toprağının mitolojik, tarihsel, toplumsal ve insani boyutlarını, bu coğrafyanın ayrılmaz parçası olan ‘kadınlar’ aracılığıyla anlatıyor.
16 kadın karaktere tek başına hayat veren Ayça Bingöl, “Sahne üzerinde canlandırdığım bütün kadınlar, kendi içlerinde bir varoluş mücadelesi veriyorlar, bir çatışma içinde kalıyorlar ve çıkmazlardan kurtulmaya çalışıyorlar. Kararlılar ve inatçılar. Ben bugüne baktığımda da kadınların güçlü bir mücadele içinde olduklarını görüyorum. Çıkmazlardan kurtulmak için büyük çaba harcıyorlar. Yaşadığımız toplumda bu çaba karşılığını ne kadar bulabiliyor, orası tabii ki soru işareti. Çünkü, mücadele edilen, erkek egemen bir sistem var. Ana tanrıça kültünde, anaerkil bir yapıda işler daha başka ilerlerken erkek egemen toplumlarda kadın hep bastırılmaya, ezilmeye, susturulmaya, sindirilmeye çalışılmış, çalışılmaya da devam ediyor. Kadının doğasındaki mücadele gücü hiçbir zaman bitmiyor ve bitmeyecek. Ne sahnede ne de yaşamda” olarak dile getiriyor hislerini.
‘Ben Anadolu’ ayrı bir önem daha taşıyor. Bu oyun, kadınların emeğiyle sahnelenen bir oyun. Ayça Bingöl, Görkem Yeltan, Feri Baycu Güler. Bu başarılı kadınların üçü de Yıldız Kenter’in öğrencisi.
Kızlarımı gözümden sakınırım
Ayça Bingöl’e “Türkiye’de kadın olmak”la ilgili fikrini sordum...
“Benim iki tane kız çocuğum var gözümden sakındığım. İnanın kendimi geçtim, onlar için çok endişeliyim, nelere maruz kalacaklar bu ülkede gelecekte diye. Türkiye’de kadın, çocuk ve hayvan olmak o kadar zor ki... Çocuklarımızı elimizden geldiğince iyi yetiştireceğiz; demokratik, adaletli ve vicdanlı insanlar olmaları için çabalayacağız. Umarım, güzel günler göreceğiz” yanıtını verdi.