Yeni kontrollü normalleşme sürecini başlatıyoruz açıklamasını takiben son sürat harekete geçildi ve hemen hemen tüm restoran ve cafeler ışık hızıyla faaliyete geçti. Ölü toprağı serpilmiş gibi sessiz ve hareketsiz kalan mekanlar yeniden doğarcasına şakımaya başladı. Kolay mı aylardır bugünü bekliyorlar. Madden ve manen yedikleri darbelerin izlerini silmeye çalışacaklar. Ortalık cıvıl cıvıl olmaya başlayınca havaya giriveriyor insan. Sanırsın Korona 19 ve mutantları terki diyar etmişler. Gönül öyle olsun ister ama işin aslı böyle değil. Mevcudiyetini hala oldukça sistemli ve inatçı bir şekilde sürdürüyor bu familya.
***
Üstelik, çeşitlenerek ve son derece sinsice! En ufak bir rehaveti affetmiyor. Ağzından, burnundan girip seni ele geçiriyor. Hal böyleyken, bu haller bilinirken, kuralları inatla görmezden gelmek acaba nasıl bir ruh hali? “Her ilimiz salgın tedbirlerinin ne düzeyde uygulanacağını kendisi belirleyecek” diye yazdım geçen hafta. Özgürlük sarhoşu olmayın, şirazeden çıkmayın da demiştim. Bildim de dedim bunları. Buyurun bakalım; işte birçok işletme açıklanan mesafe kuralını sallamıyor bile. Masalar dip dibe, insanlar iç içe. Kurallara uyulup uyulmadığını denetlemeye çalışan zabıtaları bile ayakta uyutuyorlar. Mesafe tespiti yapan zabıta gittikten sonra masa sandalye adetleri artıyor ve mesafeler daralıyor. İki gözüm bu tip bir olaya şahit oldu. Şaşırdı mı? Elbette hayır! Yalnız şu da var ki 3-5 kişinin oturduğu alanlara 7-8 zabıta aynı anda giriyorlar. Masa sandalye mesafesi ölçelim derken, sosyal mesafe arada kaynayıp gidiyor.
Ha bir de restoranlarda aynı masada 4 kişiden fazla oturulamıyor; yasak! Ama otel restoranlarında uzun uzun masalarda birlikte oturan onlarca kişi var. Ve fakat aslında bu da yasak!
***
Öte yandan, inşaat izni olduğu için devam eden bir sürü inşaat ve bu inşaatlarda çalışan binlerce işçi var. Ve bu binlerce işçi salgın zamanlarında da daha büyük riskler altında çalışmaya devam ediyor. Bu inşaatların, restoranlardan daha riskli olduğu gerçeği yadsınamaz ama ne hikmetse hiç gündeme gelmiyor. Umursamazlık, dikkatsizlik ve bir tutamda görmezden gelme, hüküm sürmeye devam ederse, Bodrum kızarıp bozaracak. Kırmızı kart yiyip oyun dışı kalacak. Bodrum Belediyesi bu duruma engel olabilmek için son derece ciddi, disiplinli ve duyarlı çalışıyor. Lütfen dikkatli olalım. Gelin, vatandaş, esnaf ve belediye el ele verip bu süreci kırmızı kart görmeden geçirelim.
Çocukluya verilecek evimiz yok
Bodrum’da emlak fiyatları bırakın el yakmayı insanın beynini yakıyor beynini. Bir arkadaşımız ailesiyle birlikte Bodrum’a gelip bir süre yaşamaya karar verdi. Deneme süreci başarılı geçerse tümden yerleşme planları var. İlk hedef kiralık bir ev bulmak. Bodrum’da yaşadığım için ‘O iş bende’ dedim. Bütçesine göre ev bulabileceğimden son derece emin olarak konuştum. Kiraların normalin üstünde olduğunu, pandemi nedeniyle yaşanan göçün ev sahipleri tarafından fırsata çevrildiği söylentilerini duymuştum. Meğer söylenti değil, gerçeğin ta kendisiymiş. Bodrum merkez, Bitez, Konacık civarında arkadaşımın istediği standartlarda olan evlerin kirası şaka gibi. İstediğinde de öyle atla deve bir durum yok. Ayakları yere basan, son derece standart, yani abartısız şeyler. Sahibinden aradım olmadı; emlakçıya baktım olmadı, konu komşuya haber yaydım olmadı! Emlak fiyatları tavan yapmış. Hatta tavanı çoktan delip geçmiş bile.
Bu arada, bazı ev sahipleri de gerçekten çıldırmış. Korona başlarına vurmuş sanki .
Eskiden bekara ev vermezlerdi, şimdilerde evcil hayvanı veya çocuğu olana ev yok. Yemin ediyorum ‘Çocukluya verilecek evimiz yok’ diyen ev sahibiyle bile karşılaştım.
Satılık Antik Kent!
Yat, kat, araba, konak sahibi olabilirsiniz. Han, hamam sahibi de olabilirsiniz. Ada sahibi de olabilirsiniz. Uçak ve hatta uzay mekiği sahibi bile olabilirsiniz. Paranız varsa bunlara sahip olmak kolay. Mesela dünyanın en zengin insanı unvanına sahip olan Elon Musk’ın uzay aracı var. Basmış parayı almış. Şimdi bu aynı Elon Musk antik bir kent almak istese, bu işin peşine düşse ‘Yazık adam kafayı yemiş’ deyip geçeriz. Bir de üstüne ‘Bak görüyor musun çok para adamı delirtti’ tarzında yorumlar yapar olayı köpürtürüz. Ee ama tabi köpürtürüz, ‘Allah Allah adamın isteği tuhaf. Ayol satılık antik kent mi olur?’
Bugüne kadar olmaz diye biliyorduk ama ezber bozuldu. Bodrum’da bulunan ve Pedasa Antik Kenti’nin bir bölümünü de içine alan 170 dönümlük arazi geçenlerde 35 milyona satışa sunuldu. Leleg Medeniyeti’nin 3 bin yıllık yerleşim yeri olan, içeresinde Athena Tapınağı başta olmak üzere, karakol binası, sur duvarları, nekropol (mezarlık) ve yerleşim yerlerine ait en önemli arkeolojik kalıntıların yer aldığı antik kentin bir bölümü, parayı basıp araziyi satın alanın olacak.
M.Ö. 7. yüzyıla ait buluntular, alanın en azından bu dönemden itibaren kutsal kimliğe sahip olduğunu belgelemekte ama kimin umurunda...
Ayol biz, Roma sütun başlığını masa ayağı olarak kullanıp, üstünde tavla oynamış bir milletin varisleriyiz. Bu Pedesa Antik kenti başlı başına bir konu. İnsana ‘Yok artık, hadi canım’ dedirtecek güncel olaylar kaynağı.
Sonraki yazılarımda bunlara da değineceğim.