Çöp! Etrafa yayılan çöplerin yanı sıra ‘çöp beyinler’ en büyük tehlike. Ne yapar ne eder bir yol bulur yerlere atılan çöpleri toplar, etrafı bir nebze yola sokarsınız. Gerçi eski haline dönmesi an meselesidir...
Ya peki çöp beyinler? Bu sorunun köküne indiğinizde bunun bir bilgi ve davranış problemi olduğunu görürsünüz. İnsan davranışlarının nedenleri oldukça karmaşık. Çevreyi temiz tutma, doğaya saygılı olma, çevreyi umursamama ya da umursama mevzu kişi bazında bakıldığında çözümlenebilirmiş gibi duruyor olsa da aynı davranış bozukluğu milyonlarca insanda görüldüğünde bunu açıklamak, anlamak çok daha karmaşık bir hal alıyor.
Farkındalık yoksunluğu en kuvvetli nedenlerden biri. Öyle ki ta çocukluktan beri çöplerin umarsızca yerlere atıldığını görerek büyüyen bireyler, bu hareketin nedenini sorgulamak gibi bir arayışa girmiyor. Tıpkı ona örnek olan rol modellerinin sorgulamadığı gibi. “Transteorik Model” adı verilen yaklaşım buna “niyet öncesi dönem” diyor.
Aklı ermeğe başladığı andan itibaren şahit olmaya başladığı bu ilkel alışkanlıktan vazgeçmelerinin veya vazgeçebilmelerinin tek yolu eğitim. “Ağaç yaşken eğilir derler” ama rol modelleri kütükten farksız olunca bu anlayışla serpiliyor ve yaptıkları yanlışın farkına bile varmıyorlar.
Herkes yerlere çöp atıyor. Sonuçta tonlarca çöp yerlere atılırken ben atmışım, atmamışım ne fark eder anlayışı tüm bedenlerini yönetiyor. Çöpleri yerlere atmalarının bahaneleri çok! Mesela: “Belediye etrafa yeterince çöp kutusu koymuyor” argümanı çok yaygın. İnsanoğlu bu davranış bozukluğunun bir sorun olduğunun farkında olmadığı ve hatta umursamadığı gibi bir de bu yükü başkalarına atmayı huy edinmiş.
Yakınında çöp kutusu yoksa sen de çöpünü biriktir, yanında taşı. Karşına mutlaka bir çöp kutusu çıkar elbet. Evinde çöpleri yere mi atıyorsun?
Belediyeler de sütten çıkmış ak kaşık değil tabi. Onların da hazırda bulunan çeşit çeşit bahaneleri var. Gündeme uygun olanı aradan çekip suratımıza atıveriyorlar. Bodrum’da henüz yaz hareketliliği ve yoğun insan trafiği başlamadı ama maşallah çöp toplama sorunu şimdiden sinyal verir oldu. Sabah, akşam Kumbahçe Limanı’na doğru yürüyüş yapıyorum. Liman binasının önüne yapılan evrensel atık depolama merkezini görünce çok sevinmiştim. Zira oralar hep mezbelelik olur. Çöpler dolar taşar; leş gibi bir koku etrafı ele geçirirdi. Ama maalesef geçen gün hevesim kursağımda kaldı. Depolama merkezinin yanına koyulan dev çöp tenekeleri ağzına kadar dolmuş taşmış. Hadi sabah daha erken dedim (pembe gözlük) ama akşam saatlerinde de aynı tablo karşıma çıkınca “ayvayı yedik” diye düşündüm!
***
Tek çözüm eğitim diyorum ama bu çöp beyinleri eğitmek pek mümkün görünmüyor. Etrafta olan bitenin farkında bile değiller. Ekosistem değişiyor, doğa ağlıyor, çığlık çığlığa bağırıyor ama insanların gözleri kör, kulakları sağır olmuş.
Geniş kapsamlı ve ciddi anlamda uygulanacak bir yasa caydırıcı olabilir. Yere çöp atana canını yakacak para cezası kesilirse, canı yananlar doğanın canını yakmaktan belki vazgeçebilir. Gerçi insanoğluna güvenim hiç kalmadı ya orası da ayrı mesele…
Marmara Denizi kin ve nefret kusuyor
Marmara Denizi insana olan kin, öfke ve nefretini salyalı bir biçimde kusmaya başladı. Balıkçıların deniz salyası diye adlandırdıkları “Musilaj” hemen hemen tüm bitkiler ve bazı mikroorganizmalar tarafından üretilen kalın, yapışkan bir madde. Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi ve denizlerin durgunlaşması (dalga olmaması) deniz salyasına neden oluyor. Ayrıca çevre kirliliğinin denizlere yansıması, denizlerdeki kirliliğin ve atıkların çoğalması deniz salyasının oluşmasına ve hızla çoğalmasına neden oluyor. Tüm uzmanlar, şu an yaşanan durumun birincil sebebinin “atıklar” olduğunda hemfikir. Atık su arıtma tesisleri çoğalmadıkça ve endüstriyel kuruluşlar önlem almadıkça bu sorundan kurtulmanın mümkün olmadığı çok net.
Deniz salyası yüzey alanını kapladığında suyla atmosferin ilişkisi kesiliyor; suyun oksijen alımı azalıyor ve yüzeyde güneş ışığını soğuran deniz salyası suyun da ısınmasına ve neticede deniz canlılarının toplu ölümüne neden oluyor.
***
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), musilaj nedeniyle biyolojik çeşitlilikteki azalmanın Marmara Denizi’nin yanında Karadeniz ve Kuzey Ege’yi de olumsuz etkileyeceğini bildirdi.
Doğa elinden geldiğince sinyaller veriyor, insanoğlunu uyarıyor. “Bana kötülük yapmayın aksi taktirde sizi pişman ederim” diyor. Doğanın dilinden anlayanlar uyarılar yaparak çeşitli çözüm yolları öneriyorlar ama dedim ya insanoğlu hem kör ve hem de sağır olmuş diye. Yetkililerden henüz bu konuyla ilgili herhangi bir açıklama yok! Tedbir planı yok! Fabrikalar kirli atıklarını göllere, nehirlere, denizlere ve toprak anaya bırakmaktan vazgeçmiyor.
İnsanoğlu duyarlılıktan nasibini almamakta ısrarcı. Yapıcı değil de yıkıcı olma alışkanlığına olan tutkusuna sıkı sıkıya bağlanmış durumda. Ne acıdır ki kendi sonunu getirmek için var gücüyle çalışmaya devam ediyor ve buna dur diyen yok!