Sağlıklı yaşamak, güne zinde başlamak ve zaman zaman stres atıp terapi amaçlı yapılan yürüyüşler bünyeye her gün farklı darbeler vuruyor. İşte bu darbelerin bir yenisinden söz etmek istiyorum. Bodrum Belediyesi, kentin merkezinde çeşitli yerlere hem görselliği şenlendirmek ve hem de sanata ve sanatçıya destek amaçlı heykeller koyuyor.
Mesela; Kumbahçe tarafına yürüdüğünüzde, bir bankın üzerinde oturan Halikarnas Balıkçısı, veya çarşı tarafındaki hali içler acısı olan, yıkık dökük Aya Nikola Kilisesi’nin önündeki banka oturmuş Sadun Boro heykellerini ya da Denizciler kahvesinin bulunduğu küçük meydanda denizcilerin ve süngercilerin anısına dikilen Sünger Heykeli’ni görebilirsiniz.
Bunların hepsi geçtiğimiz 3-5 ay içerisinde konuldu. Hepsinin temsil ettiği şey özünde aynı; “saygı!” Bodrum’a, denize, çevreye hizmet vermiş isimlere “saygı.”
Belediye böyle bir hata yapabilir mi?
Bodrum insan ve araç trafiğinin en yoğun olduğu Neyzen Tevfik Caddesi’nde “Süngerci Heykeli” vardır. Birçok ziyaretçi, tam takım dalgıç kıyafeti giymiş süngerci heykeliyle birlikte fotoğraf çektirir. Kâh heykele sarılırlar, kah elinde tuttuğu başlığa kafalarını sokarlar. Heykelin 1-2 adım berisinde, elinizdeki küçük çöpleri atasınız diye bir çöp kovası var. İşte bu çöp kovasının çevresine, kocaman kocaman ağzına kadar dolu çöp poşetleri bırakıyorlar. Yine önceki gün sabahın erken saati ve yine insanı deli eden manzara.
Salkım saçak
Bir kin, bir nefret, bir hırçınlık, bir düşmanlık… Her an, her yerde karşınıza böh diye çıkabilir. Üstelik bir de çok matah özelliklermiş gibi öylesine yaygın bir hal aldılar ki sanırsınız bunlardan biri eksik olursa, insanlığımızdan da bir şeyler eksik kalacak. Lüzumlu/lüzumsuz üst üste giyilmiş onlarca gömlek. Her bir gömlek ayrı ayrı ilkel davranışların temsilcisi gibi. Ve üstelik, hangi kimliğe bürünmek isterseniz anında gün yüzüne çıkabilsin diye, düğmeleri bile ilikli değil; salkım saçak… İşte bu salkım saçak gezen kişilik bozuklukları, ufacık bir kıvılcımla ve hatta kimi zaman kıvılcıma dahi gerek kalmaksızın aksiyon alma, yeti, öğreti ve becerisine son derece yatkın ve hakimler.
Kişilik kelimesi, kökleşmiş köklü davranış kalıplarını, bireylerin kendilerini/dünyalarını nasıl algıladıklarını, kendilerini nasıl konumlandırdıklarını, nelere ilgileri olduğunu ve düşünce mekanizmalarını açıklar. Ayrı ayrı bünyelerde barınan kişilik özelliklerinin agresif biçimleri, kişilerarası sorunlara neden olur. Sorunsuz yaşamak pek mümkün değil elbette; ama sorunları çözmek çoğu zaman mümkün, yeter ki gönlünüz olsun; yeter ki düşmanlık gömleği, ikinci deriniz olarak bünyeyle kaynaşmasın.
Kişilik bozukluğunun, paranoid bozukluk gibi ‘patolojik’ başlık altında açıklanma zorunluluğu yok. Bireyin kültürünün beklentilerinden belirgin bir şekilde sapan içsel deneyim ve davranış kalıplarındaki deformasyon, şiddetli uyumsuzluk ve de bunların sonucunda ortaya çıkması muhtemel ‘düşmanlık hali’ olarak da tanımlanabilir. Öyle ki, konu-komşuya, sevgiliye, eşe-dosta ve hatta çevreye, doğaya ve sanata, karşı beslenen ve ne acıdır ki adeta salgın hale gelen bu düşmanlık, sadece paronoid bozukluk çatısı altında açıklanamaz.