Ana haber bültenini izliyordum. Son yıllarda pek sık yaptığım bir şey değil. Abuk sabuk bir sürü tantana... Siniri bozuluyor insanın. ”Evet, şimdiki haberimizin içeriği bir acayip kuş tartışması” diyor Ece Üner ve hoop muhabire bağlanıyoruz. İstanbul Çapa’da bir apartman dairesindeyiz. Muhabirin yaşından bile uzun zamandır evli olduklarını düşündüğüm, sevgi dolu bir karı kocanın evine misafir olduk. Biri 78, diğeri 84 yaşında. Haber bültenine konu olmalarının sebebi ise, tonton amcanın, serçeler, kumrular yesin diye pencerelerinin denizliğine kuş yemi koyması. Kedi, köpek besleyenlere saldıranları, komşularıyla kanlı bıçaklı olanları, hayvanlara zarar verenleri, acımasızca öldürenleri sık sık duyuyoruz maalesef de, böylesini ilk defa duyuyorum. Kuşlara yem veriyor diye, 84 yaşındaki bir amcaya bela okuyan ve hatta tehdit eden şirret mi şirret bir apartman komşusu. Karşı apartmanda oturan şirret teyze, “Çamaşırlarımı pisletiyorlar” diye hem komşularına hem de kuşlara düşman. Aslında ortada çamaşır asabilecek bir alan falan da yok. Maksat, şirretlik! Maksat, düşmanlık! Maksat, huzur bozmak! Ah be şirret teyze, sen çamaşırların temizliğini düşünene kadar, kendi ruhunu temizlesen büyük sevaba girersin. Allahım, sen kullarına akıl ihsan eyle ya Rabbim.
Sen dili mi, ben dili mi?
BEN DİLİ: Kişinin o anda, karşılaştığı durum veya davranış karşısında kişisel tepkisini, duygu ve düşüncelerini açıklayan bir ifade biçimi.
Özellikleri:
Karşı tarafı savunmaya itmez.
Suçluluk hissettirmez.
Saldırı içermez.
Hissedilenler karşı tarafa net olarak aktarılır.
Ben dili kullanımı; karşı tarafın, kendisini sizin yerinize koyarak düşünmesini sağlar.“Ben iletisi alan kişi empati kurar.”
Samimi ve dostça ilişkiler kurulmasını destekler. “Yakınlaşmayı sağlar.”
İki taraf arasındaki, ihtilafların çözümüne katkı sağlar. “Anlaşmazlıkları azaltır.”
Ben dili kullanan birey, duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde ifade eder. “Konuşulan kişiyi rahatlatır.”
SEN DİLİ: Olumsuz duygularını dile getirmek, eleştirmek ve hoşnutsuzluğunu belirten, çok olumsuz duygular ve sonuçlar doğuran dildir. Kişinin direnmesine, karşı gelmesine kızmasına ve söz dinlememesine yol açar.
Özellikleri:
Suçlayıcıdır.
Davranıştan çok kişiliğe yöneliktir.
Olumsuz içeriğe sahip ifadeler içerir.
Diğer kişinin, sizinle olan iletişim arzusunu zedeler. “Yeniden konuşma isteğini engeller.”
Tepkiye neden olan asıl duruma yönelik odaklanmaktan uzaklaştırır. “Neye kızıldığının anlaşılmamasına neden olur.”
Kişiyi incitir, kırar.
Galibiyet ve üstünlük hedeflenen bir durum söz konusudur.
***
Bir örnekle açıklamak gerekirse...
Konuşurken gözüme bile bakmıyorsun. Çok kabasın. (Sen Dili)
Konuşurken gözüme bakmadığın zaman beni dinlenmediğini, ciddiye almadığını düşünüyorum. Bu da beni kırıyor. (Ben Dili)
***
Hayatınızın nasıl akmasını istiyorsanız, dilinizi ona göre seçmeniz şart. Her şey sizin elinizde ve dilinizde.
Meğer pirinçte taş yokmuş
Pandemi korkusu, 65 yaş üstü sokağa çıkma kısıtlamaları falan. İşte bankaya gitmemek için sadece birkaç geçerli sebep. İtiraf ediyorum; aslında gerçek sebep tamamen benim. Babam ne zaman bankaya gidip maaşını almak istese, “Sakın gitme, doğru zaman değil” dedim. durdum. Bazı bankalar bir dönem 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olanların maaşlarını evlerine teslim etti. Biz bu fırsatı da değerlendiremedik. Sonunda babam dayanamadı ve bana patladı. “Senin yüzünden paramı alamıyorum. Artık seni dinlemiycem ve gidip alıcam” benzeri bir sürü laf saydı. Vallahi gider... Yapar mı yapar! Daha önce de haber vermeden evden çıkıp birtakım işler güçler kovaladığına şahit olmuşluğumuz var. Hadi bakalım ayıkla pirincin taşını! Hemen Ziraat Bankası’nı aradım. Pirinci beraber ayıklama olasılığımız var mı, öğrenmek istedim. Meğer pirinçte hiç taş yokmuş. Şöyle ki: Ziraat Bankası Bodrum Şubesi yaramıza merhem oldu ve babamın maaşını, evinde teslim etti. Şubedeki elemanlar yoğun olduğu için, teslimatı bilfiil Şube Müdürü Tolga Bey yaptı. Ziraat Bankası’nın verdiği bu hizmet, Tolga Bey’in nazik hareketi ve tatlı dili, bir asırlık olmaya üç beş senesi kalmış bir çınarı çok memnun etti.
Tolga Deniz Ilgar, renkli bir kişiliğe sahip. Yerinde duramıyor. Hep bir koşuşturma içinde gibi. Müşteri memnuniyeti odaklı bir yaşam biçimini benimsemiş. Yaptığı işi çok seviyor.
1979 Kars doğumlu. Babasının işi sebebiyle liseyi İzmir’de okumuş. Okuduğu 19 Mayıs şiirini duyan, okuma tarzını ve ses tonunu beğenen yerel bir televizyonun sahibi, “Gel, bizde çalış” diye bir teklif götürünce lise yıllarında okulu ve muhabirliği birlikte yürütüyor. Ve sonra Sivas’ta geçen üniversite yılları. Bu kez hem üniversiteye devam ediyor ve hem de Ziraat Bankası’nda gişe memuru olarak çalışıyor. Okul yıllarında hep bir koltukta iki karpuz... Ya öğrenci ve muhabir, ya öğrenci ve gişe memuru... Hem okuyor hem çalışıyor.
2011 yılında Erbil’de Ziraat Bankası’nı kuran ekibin başına geçen Ilgar, 3 yıl Erbil ve sonrasında 3 yıl da Bağdat’ta çalışmış. “İntihar saldırıları, bombalar, çatışmalar içinde geçen, korkunç 6 yıl” olarak değerlendiriyor bu süreci. 2016 yılında, burası benim cennetim dediği Bodrum’a Ziraat Bankası Şube Müdürü olarak atanıyor. Halen, üniversite yıllarında çalışmaya başladığı bankada devam ediyor. Bu, istikrar ve sadakat ister. Tolga Bey’e ve Ziraat Bankası’na teşekkür ederim.