"Ya bak ben bir karar verdim; şunu şöyle yapıcam” dersin bir hevesle. İçindeki heyecan tohumları filiz vermiş, ruhun kıpır kıpır. Belli ki hayatına yeni bir pırıltı, yeni bir anlam katma peşindesin. Kim bilir kaç zamandır fikir tornanda şekil vermeye çalışıp çabalamışsın ve “Tamam artık görücüye çıkarma zamanı” diyerek çekivermişsin üzerindeki sır perdesini. Kalbin pıt pıt pıt atıyor.
“Yok o iş olmaz!” diyor; içini açıp fikrini saçtığın. Derler ya, “Hevesim kursağımda kaldı” diye. İşte tam da ondan oluyor. Paylaşmak, detayları ince ince anlatmak ve belki de sebebini açıklamak istediğin daha bir dolu şey var; ama kelimeler boğazına düğüm düğüm dizili vermiş çoktan. “Niye öyle diyorsun?” diye ufak bir hamle daha “Yok yok olmaz o iş; boş yere heveslenme derim” inadı; beraberinde beynine inen balta; ve işte içine girdiğin atmosferin etkisiyle ruh semasının yıldızlarının birer birer kayıp döküldüğü o an…
Netice: Nur içinde yatsın, kırılan o heves!
Demek ki neymiş… İçini açıp, fikrini saçtığın insan tipi baltalı ilah olmamalıymış!
Sus pus mu olmalı?
Bir insanın, bir konunun, doğru ve yanlış yönlerini tespit edip göstermek için yapılan incelemeye “eleştiri” diyoruz. Özünde oldukça basit ama içeriğinde çok önemli detayları barındıran, ziyadesiyle uzun bir tanımdır eleştiri. Yapısı gereği çoğu zaman savunma kalkanlarımızın kalkmasına neden olabilen ve ortamı germe potansiyeli olan bir kavramdır.
Birçoğumuz ne yazık ki aklımıza gelen ilk şeyi yorum olarak ifade etmeyi, “eleştirmek” olarak görüyoruz ve çoğu zaman da bir başka kişiyi, olayı, fikri veya zikri eleştirirken maalesef saldırganlaşabiliyoruz. Hiç mi eleştirmeyeceğiz, sus pus mu olacağız ya da hep alkış mı tutacağız? Elbette hayır! Her işin bir usulü, yolu ve yordamı olduğu gibi eleştirmenin bir yolu ve yordamı var elbet. Bazen duygularımıza hakim olamadığımız gibi düşüncelerimize de hakim olamıyoruz. Eleştirdiğimiz her neyse ya göklere çıkarıyoruz ya da yerin dibine geçirmek için adeta birbirimizle yarışıyoruz. Bazen eleştiri kantarının topuzu kayıveriyor ve insanların yaptığı işi eleştirmek yerine eleştirimizi, o insanın kişiliğine zarar verecek boyutlara taşıyoruz.
Bir mesele, yeri geldiğinde enine boyuna ortaya konup değerlendirilebilir. Ama biz toplum olarak yersiz eleştirmeyi, acımasızca yerden yere vurmayı, fırsatı yakalayınca da hiç doğru bir şeyler yokmuş gibi ha bire eleştirdikçe eleştirmeye bayılıyoruz. Asıl sıkıntı da buradan başlıyor zaten…
***
Eleştirirken taşıdığımız niyet çok önemli. Eğer ki içimizde öfke, nefret, kıskançlık ve üzüntü gibi duygular barındırarak bir eleştiri geliştiriyorsak, bunun ne eleştiren ne de eleştirdiğimiz şey için hiçbir faydası yok. Egoist bir zeka yarışı ve üretici olmayan polemiklerin ötesine geçilemeyen saçma bir düello gibi.
***
Eleştirilerin amacı ne düşündüğünüzü karşı tarafa iletmek olmamalı! Zira hiçbir iş, ürün veya fikir sahibi, spesifik olarak size yönelik bir iş, ürün ya da fikir üretmediyse, sizin o iş, ürün veya fikir hakkında ne düşündüğünüzü pek önemsemezler. Bu acı verici ve rahatsız edici bir gerçektir. Bu gerçeği onaylamak için kendinizin sizi eleştiren insanların düşüncelerini ne kadar umursadığınızı sorgulayabilirsiniz. Önemli olan gözden kaçmış olabilecek noktaların gösterilmesi ve bunu yaparken ustaca, doğru yönlendirilmiş ve etkili bir dil kullanılmasıdır.
İnsan psikolojisi gereği, sadece ve sadece nötral veya olumlu duygularla üretilen eleştiriler yapıcı olabilir.
Her babayiğidin harcı değil
Yapıcı eleştiri, başkaları tarafından üretilen herhangi bir işe/ürüne/fikre dair geçerli olan, iyi düşünülerek ve sağlam bir mantık süzgecinden geçirilerek üretilmiş, “Kendimiz eleştirdiğimiz kişinin yerinde olsak nasıl daha iyisini üretebilirdik?” sorusuna yanıt verebilecek şekilde kurgulanmış, hem olumlu hem de olumsuz görüşlerimizi aktaran, düşmanca bir yaklaşım yerine arkadaş canlısı bir tutum sergileyen, karşımızdaki kişinin bulunduğu pozisyonu daha iyi ve üstün bir seviyeye çekmek amacıyla sarf ettiğimiz, iş/ürün/fikir sahibine zamanlı, yerinde, açık bir şekilde, detaylı ve uygulanabilir olacak biçimde sunulan eleştirilerdir. Yapıcı eleştiri, hiç de kolay bir iş olmadığından üzerinde çok iyi düşünülmesi, çok iyi kurgulanması ve çok iyi uygulanması gerekir. Yani anlayacağınız her baba yiğidin de harcı değildir yapıcı eleştiri formatı.
Frank A. Clark’ın dediği gibi, “Eleştiri; yağmur gibi bir insanı köklerine zarar vermeden besleyecek kadar nazik olmalıdır.”