Kadını öldürmenin “töre-namus”a bağlandığı ülkede, nesilden nesile aktarılan karanlık hafızada, feministler “çirkin”, Aleviler “din düşmanı”, solcular ve Kürtler “terörist”, Ermeniler de “hain” olarak görülür
LGBTİ bireylerin toplum içinde yaşadığı ayrımcılık ve uğradıkları kötü muamele, çeşitli gösterilerle protesto ediliyor.
Bu memlekette, kağıda dökülmemiş yasalar, nesilden nesile aktarılan karanlık bir hafıza vardır.
Oruç tutmayanı dövüp, şiddeti, “suratıma üflemeseydi” diye açıklamak meşrudur.
Saldırganları değil, linç edilen Romanlar’ı sürmek makul.
Ermeniler’e hakaret yaşamanın doğası gereği, Kürtler’e ayrımcılık bütünlük hassasiyetidir.
Devletin meşru sayılmasını istediği bütün zeminlerde, devlet aklına paralel yürür koca bir halk.
Bu yüzden çok değil 15-20 yıl öncesine kadar seks işçisine tecavüz indirimli ceza nedenidir.
Tecavüze uğrayan bir kadına saldıranların cezası, sesinin o anki oktavına bakılarak hesaplanabilir.
Irkçı bir ayrımla kanunlarda bir kadını öldürmek “töre”, bir kadını öldürmek “namus”la ilişkilendirilir.
Bir söylentiyle elçilik bastığınızda sırtınızı sıvazlar birileri, iki solcu elçilik önüne geldiğinde ise bu “müebbet hapis” nedenidir.
Ermeni avına çıktıklarını söyleyenler, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan yargılanmaz misal.
“Manukyan’ın üç yeğeni” diyenlerse kendilerine göre milli iradenin asıl temsilcisidir.
Feministler çirkindir, çevreciler “gereksiz”, Aleviler “din düşmanı”, solcular ve Kürtler “terörist”, Ermeniler “hain”, Rumlar “düşman”.
Ve uzayıp giden bu listedekilerin her birine karşı suç işlemek serbesttir.
***
Ankara’da Kemal Ördek’in yaşadıklarını duymuşsunuzdur.
LGBTİ, seks işçileri hakları savunucusu.
Önceden tanıdığı iki “delikanlıyla” evinde görüştüğünü.
Birlikte olduğu kişinin, kendisinden izinsiz eve bir başkasını çağırdığını.
Buna itiraz edince, evdekilerden birinin telefonunu gasp ettiğini, diğerinin ise tecavüz ettiğini.
Daha sonra eve 3. kişiyle dönen gaspçının telefonla yetinmeyip para da istediğini.
Birlikte ATM’ye para çekmeye giderken gördüğü polis ekibine, üç “delikanlıyı” şikayet ettiğini.
Saldırganların polisin yanında bile aralıksız hakaret ve tehdit ettiğini.
Üzerlerinde bulamayan polisin, sonra araca attıklarını, şikayetçi olmaması gerektiğini söyleyerek telefonu geri getirdiğini.
Polise, “erkek adamız, halimizden anlarsınız” diyen üç saldırganın ellerini kollarını sallayarak adliyeden evlerine gittiklerini.
***
Cesaretle geçen hafta yaşadıklarını anlatıp, hesabının sorulmasını istedi Kemal Ördek.
Şimdi evine gidemiyor.
Aynı kişilerden tehdit alıyor, yolda öldürüleceğini düşünüyor.
Polise sığınan bir vatandaşın tecavüzle ilgili şikayetinin keşfi bile 5 gün sonra yapılıyor.
Tecavüz sadece “darpla” mümkünmüş gibi, “darp” edilmediği için yalan söylediğine ikna edilmeye çalışılıyor.
Boşuna yorulmayın; “evine almasaydın”, “nasıl yani”, “zaten istemişsin”, “bu yolun yolcususun” gibi iki yüzlü ahlak sözleri ise zaten en yakınından da geliyor.
“Ne olursan ol yine gel” kültürüyle övünen bir medeniyetin evlatları ve polisleri din öğretmeninden bir kez duyduğu, “Lut kavminin” bir türlü bitmediğini daha karakolda söylüyor.
AB devreye girince, aniden soruşturma hareketleniyor.
O hareketlilik ise neye yarar hâlâ bilinmiyor.
***
Ördek’in kendi sözleriyle bitsin, böyle bitecekse:
“Kısa ama önemli bir son not; iyi niyetli iki kelam etmeniz için öldürülmem mi gerekiyor?”