Bir mitingi patlatmak için yola çıkan zanlı otelde bulunduğunda arama kayıtları yok edilir. Patlatılan çocukların taşıdığı oyuncaklara bile küfredilebilir. Zira oynaması yasaklanmış çocukların kaderi, büyüdüğünde de oyuncaklara küfretmektir. Bin yıldır işkence görürken, dayak yerken, ölürken, “kameraların kapalı olmasına” isyan edenler, kameralar kapalı diye ölüyken bile suçludur
O sürekli, “ötekiler” için uygulanan Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi var ya, hani, “halkı sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kim ve düşmanlığa alenen tahrik” maddesi.
İşte o madde, doğru uygulanabildiğinde barış toplumunun harcıdır.
Tıpkı TCK’daki “insanlığa karşı suç”, “işkence” maddeleri gibi.
Başına her türlü iş geldikten sonra “terörist” denilen, “Ne işleri vardı orada?” denilerek yeniden suçlu ilan edilen, sonra da kimliksiz olması gerekirken gayet belirgin kimliklere sahip devleti aşağıladıkları gerekçesiyle bu maddeden yargılanan insanların da öfkesinin nedenidir.
Maddelerin bütün metni, o insanların maruz kaldıklarını gösterir.
Başlarına neler geldiğini oradan okuyabilirsiniz ama sondaki “ceza” kısmı esasen gerçek failler söz konusu olduğunda mühim değildir.
***
İşte tam da bu yüzden, “liberal” diye kendini ifade eden biri, bir parti başkanının kafasını, faili meçhullerle anımsanan beyaz torosa vura vura almaktan bahsedebilir.
“Beyaz Toros hareketi” diye gruplar kurulabilir, hedef gösterenlerin her birinin sırtı sıvazlanabilir.
Bir başkası içinde atan kalbin yüzüne bile bakmadan Suruç’ta katledilen 31 gencin sayısını, “az” bulabilir.
Zira o güzelim devlet sevgisinin gereği, kendisi gibi olmayanların tamamının katledilmesinin gereğidir.
Suruç’ta katledilen Cebrail Günebakan’ın birkaç ay önce ağzını yırtmaya çalışan polisin daha o dakikada işkenceden soruşturulmaması da bu yüzdendir.
Yaşamını kaybeden çocukların fotoğraflarının silahların yanına montajlanarak servis edilmesi de aynı kafanın eseridir.
Zira o kafaya göre, “suçlu” gösterilen biri, patlatılmayı da hak etmiştir.
Birkaç ay arayla patlamaların hedefinde olmuş insanlar teröristtir, failler elbette kayıp.
Bu yüzden bir mitingi patlatmak için yola çıkan zanlı, otelde bulunduğunda arama kayıtları yok edilir.
Patlatılan çocukların taşıdığı oyuncaklara bile küfredilebilir.
Zira oynaması yasaklanmış çocukların kaderi, büyüdüğünde de oyuncaklara küfretmektir.
***
Oturdukları mahalle basılan Romanlar, bu yüzden başka kente sürgün edilir.
Anayasa’ya göre hiçbir izin şartı olmamasına rağmen basın açıklaması yaparken linç edilenler bu nedenle aslında faildir.
Linç edenler böyle böyle kahraman ilan edilir.
Bin yıldır işkence görürken, dayak yerken, ölürken, “kameraların kapalı olmasına” isyan edenler, kameralar kapalı diye ölüyken bile suçludur.
Bu yüzden mezarları betonla kaplı ve tahrip edilmesi zorunludur.
Kalkıp da bunların bir tekini, “adaletsizlik” diye anlatan ise terör yardakçısı ilan edilir.
“İkiyüzlülük” der biri, bir diğeri örgütlere atıf yapıp söyler; “Ama onların öldürdükleri...”
Anlamazlar ki “ötekiler” hep kaybedendir ve dertleri hiç “kazanmak” değildir.
Ama belki de en büyük ceza, ezberlenmiş, ortaokulda okutulan başlığı, “milli” olan kitaplardan kalma bir dile mahkumiyettir.
Neden ve sonuç arasındaki bütün, kocaman bir alanda ise bitmeyen savaşların çocuklarının acılı yüzleri gizlidir.