Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Betül Yüksel’in yaşı küçücüktü ama ölenleri bir daha göremeyeceğini anlamıştı. “Cennette bizi mutlu şekilde bekle babacım” diye yazdı mektubunda. “Senin yüzünü kara çıkarmayacağım” diye bitirdi. Oysa yüzleri kapkara ve soluksuz, ciğerleri karanlıkta kalmış madenciler, 2 yıl önce aynı gün, hayatlarına devam etmek istiyorlardı

Bakmayın süslü cümlelere; basittir esasen, ölenler geri gelmezler.
Çok üzülürsünüz, çok ağlarsınız, yaşatacak işaretler ve büyük cümleler ararsınız ama gelmezler.
Hayatınızın başka bir boyuta geçtiği o andan sonra her şey bambaşkadır artık.
Yokluk, öğrenilebilen değil, unutulan bir şeydir.
Yok olduğunu unutarak, olmadığını bilmezden gelerek yolunuza devam edersiniz.
Ve bir yerde aniden, durup dururken, hiç gereği yokken unutmayı unutup, ilk günkü acı ve dehşetle fark edersiniz.
Öldüler ve ölenler geri gelmezler.
* * *
Bu ülkede birçok kişi olmayan kişilere verdiği sözlerle ayakta durur ve yaşamını sürdürür.
Şehit çocukları, babalarına nasıl okuyacağına söz verir misal.
Küçük kardeşler, ağabeylerine, ablalarına anılarını yaşatacaklarına.
Ağabeyler ve ablalar, kardeşlerine verir, hesaplarını soracaklarına dair.
Anneler ve babalar, hiç unutmayacaklarını söyler.
Bir bakın etrafınıza, ne kadar çok olduklarını göreceksiniz, ne kadar çoklar ve ne çok sözler.
* * *
Soma’daki madende yaşamını yitiren Ali Yüksel’in kızı, geçen yıl mezarına bıraktığı mektupta pilot olacağına dair söz verdi babasına.
Betül Yüksel’in yaşı küçücüktü ama ölenleri bir daha bu dünyada göremeyeceğini anlamıştı.
“Cennette bizi mutlu şekilde bekle babacım” diye yazdı mektubunda.
“Senin yüzünü kara çıkarmayacağım” diye bitirdi.
Oysa yüzleri kapkara ve soluksuz, ciğerleri karanlıkta kalmış madenciler, tam 2 yıl önce aynı gün, hayatlarına devam etmek istiyorlardı.
Bakmayın süslü cümlelere, istisnaları gözükse de insan yaşamak ister.
Soma’da yerin altı cehenneme döndüğünde, genç işçiler panikle ana çıkış kapısına doğru koşmaya başlarken, deneyimli madenciler neyle karşı karşıya olduklarını hemen fark ettiler.
Onların bir bölümü bir umut madenin daha derin kısmına doğru çekilmeye başladı yanlarındaki deneyimsiz madencileri de alarak.
Bir bölümü o sırada yukarı koşmaya çalışanları uyardı, “Durun gitmeyin, yangın sönsün sonra.”
Sönmedi yangın saatlerce.
Bazıları, hava borularını testereyle keserek nefes almaya başladı, testere bulamayanlar hava borularına geçirdi dişlerini.
Borulardaki hava, borular kesildikçe azaldı.
Kimi eliyle havaya yön veriyordu, kimi yön vereni azarlıyordu; “Benim havamı kesiyorsun.”
Biraz olsun hava alıp da güç bulanlar gaz maskelerini aradı, bulanlardan bazıları bulabildiklerini taktı. Küf tutmuştu içleri, hiçbiri 10 dakikadan fazla nefes alamadı.
Duman üstlerinden geçsin diye bir bölümü yere yattı.
Bir bölümü yattığı o yerden hiç kalkamadı.
* * *
Madende 5 metrekarelik bir yaşam odası vardı, oraya ulaşabilen 14 işçi, dönüşümlü kullandıkları oksijen maskesiyle saatlerce hayata tutunmaya çalıştı.
Saatler geçti, yangın büyüdü, temiz hava basıldıkça arka taraflar gazla doldu, hiçbiri odadan çıkamadı.
Metrelerce yürüyen kalabalık bir grup, olduğu yere yığıldı.
Ustabaşı ezan okudu ve cenaze namazı kılmaya başladı.
Çıkış tüneline 50 metre kala el ele ölmüş işçiler vardı.
Kâğıt üzerinde o gün eğitimde olduğu yazan işçi de oradaydı, günler öncesinden toplu baş ağrısı şikâyetlerine “ağrı kesici” ile yanıt verilen madenciler de.
“Madenci” bile saymıyordu bir bölümü kendilerini.
Ama hepsi yaşamak için orada çalışmak zorundaydı.
Orada öldüler.
Atanamayan öğretmenler, üniversite öğrencileri, madenciler, çiftçiler, esnaflar.
Hepsi o madendeydiler.
* * *
“Bir daha asla inmem madene” dedi çıkabilenlerden birçoğu.
Bir sene sonra Zonguldak’ta 115 madenci için verilen ilana bölgeden 4 bin kişi başvurdu.
Kredisi olanlar, hemen bir hafta sonra inecek maden arıyordu.
301 madenci Soma’da öldü, 432 çocuk yetim kaldı, anneleri, babaları, kardeşleri akrabaları, arkadaşları toplandığında, kömür karası bir talihe hapsolmuş bir kentti artık acıyla yaşayacakların büyüklüğü.
2 bin 831 madenci Soma Madencilik tarafından işten çıkartıldı.
24 taksite bölündü tazminatları.
Zenginlik sürmeli, birden öyle fakirleşmek olur mu?
Özel protokollere bağlandı, işçilerden habersiz işçilerin alın terleri.
Ölmeseler asla kavuşamayacakları yasal haklar tanındı.
Verilen sözlerin büyük bölümü tutulmadı.
Ölenlerin çocukları, “madenden insan çıkartma” oyunu icat etti.
Babaları kurtulanlardan bir bölümü katliamdan hemen sonra ölenlerin çocuklarına gönderilen hediyelere imrendi.
Bir bölümü kendisini sevenlere “Onu sevin” diye arkadaşını işaret etti.
Kapılar kapandı.
Kocaman bir ilçe büyük bir kadersizliğe terk edildi.
Elbette gönüllüler vardı, unutmayanlar, sözlerinde duranlar, Soma’yı kaderi yapanlar vardı.
Elbette hâlâ hayatını Soma’da sürdürenler, bir an için madenci yakınlarını yalnız bırakmayanlar var.
Ama bilin ki bir depremle sarsılmadıkça bütün bir dünya, değişmez hayatlar.
Ve ne kadar hapsederseniz hapsedin tabutları süslü cümlelere, yakınları bilir ki o çok sevdikleri artık yoktur o her zaman yattığı kanepede.
Soma’dan bugüne iki yıl geçti ve herkes biliyor ki geriye dönmedi gidenlerden hiçbiri.