... Işıklarda mendil satan, otobüsün sıcaklığıyla ısınmaya çalışan, cam silen, pazar yerlerinde meyve dilenen Suriyelilerin açlıkla mücadelesi, halkın belli bir kesimini rahatsız ediyordu.
Görüntü kirliliği de bazı duyarlı gözükenlere göre mühimdi, geçtiği yerler şarkılardan ibaret değilse, savaş kaçkınlarıyla dolu bütün bu cadde ve sokaklardan geçmelerini beklemek ne de büyük bir cehaletti...
Suruç’ta çocuklara oyuncak götüren çocukların öldürülmesinden hemen sonraydı Kobani’de çocuk olup olmadığı tartışması.
Kıyıda yatarken Aylan, hüzünlü yazılar kendini gizleyemeyen ayrımcılıklarla taçlandı.
Kobani’de çocuklar vardı, mezarları da.
Kobani’de kalanlar ve gidenler için mezar yerleri önceden hazırlanmıştı.
Oyuncak taşıyanların mezarları da sınırın diğer yakasındaydı.
Ülkenin kıyıları, orta kesimleri, kuzeyi ve yüksek kısımları o yıl her zamankinden fazla ölümle tanıştı.
***
Geçtiğimiz mayıs ayında Şanlıurfa’da sosyal medyadan örgütlenen bir grup, sokakta gördüğü Suriyelilere saldırdı.
Gaziantep’te bir Suriyeli ile mahalledeki bir genç arasında çıkan kavgadan sonra bütün Suriyelilere saldırılmasından hemen sonraydı.
İzmir’de mendil satmaya çalışan çocuğun esnaf tarafından dövülmesinden bir süre önce.
Ankara’da metroda dayak yiyen çocuğun yerde ağlarken tekme yemesi Aylan’ın kıyıya vurmasından birkaç gün önceydi.
Mazlum-Der’in 2014 raporuna göre, Suriyeli genç kızlar, 250-500 lira karşılığında evlendiriliyordu.
Genellikle ikinci eş olarak satın alınıyorlardı.
Bir başka rapora göre ise fuhuş yapan Suriyeli kadınların büyük bölümü girdikleri onlarca işyerinde tacize ve tecavüze uğramış, yasal yollara bile başvuramadıklarından, çocuklarına bakmak için çaresiz sokağa çıkmışlardı.
Daha birkaç gün önce Hatay’da Suriyeli kadına tecavüz ettiği iddia edilen kamu görevlisi için soruşturma başlatıldığı açıklandı. Kimse tutuklanmadı, gözaltına alınmadı.
Aynı Hatay’da geçen yıl bir Suriyelinin bir kıza istismarda bulunduğuna ilişkin çıkan söylentinin ardından ise Suriyelilerin evleri kuşatıldı, olayla ilgisiz savaş mağdurları mahalleden zorla taşındı.
Ankara Altındağ’da, Suriyeliler kalmasın diye metruk evin ateşe verilmesi de aynı zamanlardaydı.
Barakalarda bütün ayaz Ankara gecelerini geçiren Suriyeliler de bahar geldiğinde Ankara’dan bir başka yere taşınmaya zorlanmıştı.
Bütün raporlarda, Suriyelilerin çok ucuza çalıştığına, bunun işsizliği artırdığına vurgu yapılıyordu.
Raporlarda, günde 5-10 liraya, sigortasız çalışan Suriyelileri bu şartlarda çalışmaya mahkum eden işveren ise hiç sorgulanmıyordu.
Işıklarda mendil satan, otobüsün sıcaklığıyla ısınmaya çalışan, cam silen, pazar yerlerinde meyve dilenen Suriyelilerin açlıkla mücadelesi halkın bir kesimini rahatsız ediyordu.
Görüntü kirliliği de bazı duyarlı gözükenlere göre mühimdi, geçtiği yerler şarkılardan ibaret değilse, savaş kaçkınları ile dolu bütün bu cadde ve sokaklardan geçmelerini beklemek ne de büyük bir cehaletti.
Kimileri için ekmek bulamadıkları kentlerden, rahat yaşayabilecekleri ülkelere göç etmeye çalışmaları da ayrı bir ihanetti.
Cebindeki son parayla çocuğuna gece suya batmaması için cankurtaran yeleği alıp, bindiği botta ağırlık yaptığı için o yeleği çıkarmak zorunda kalan insanların her adımı esasen bedelliydi.
Ülkeye adım atma parası, bir yerde kalma parası, göç edebilme parası, karşılama parası, komisyonlar, umutlar.
İkiyüzlü ahlak ve adaleti acımak sanmak bazı coğrafyalarda gayet öğretilen bir şeydi.
Sömürgecilikte geç kaldıkları, paylaşıma itiraz ettikleri için iki dünya savaşı başlatan ve “ileri demokrasiyi” sadece beyazlar için isteyen, hayran kalınan sömürgeci ülkelerde ise sisler zaten örtüyordu göz önünde olmayan ölümleri.
Tüm yaşanılan vicdana değil, adalete ilişkindi.
Ve bir parça adalet için oyuncak götürenler öldürüldüğünde, ölen gençlere, “terörist” denildi.
Kobani’de kıyıya vurdu çocuk.
Kocaman dünyada kendine küçücük bir yer bulamayanların kıyıya vururdu cesetleri.
Kobani’de çocuklar vardı.
Diğer bütün çocuklara benziyordu elleri.