Birazdan uyanacak, yüzünü yıkayacak, birazdan çay içecek, sokağa çıkacaksın.
Birazdan, daha dün karne almış çocukların seni aramaya başlayacak.
Büyüdüklerini göremeyeceksin.
Büyüyüp, üniversiteyi bitirip, evlenip, çocuklarıyla yine seni arayacaklar.
Eşin ağlayacak, çok ağlayacak.
Annen, ölmenin mi, bulunamamanın mı daha büyük bir kahır olduğunu düşüne düşüne, ölene kadar bir kemik kokusuna hasret kalacak.
Birazdan, hepsi birazdan, sen sokağa çıktıktan hemen sonra başlayacak.
***
Halil Alpsoy, eşiyle birlikte 12 Mayıs 1994’te misafirlikten dönüyordu.
Evlerinin önünde bekleyen “Beyaz Toros”taki üç kişi, Alpsoy’u arabaya bindirdi.
Kucağında 40 günlük bebeğiyle feryat etmeye başladı eşi Fikriye Alpsoy.
“Merak etme, ifadesini alıp getireceğiz” dediler.
Getirmediler.
Karakola gitti, oradan Gayrettepe’ye, oradan aklınıza neresi gelirse oraya.
Yoktu.
Günler sonra eve bir telefon geldi.
Kırıkkale’de bulunan cesedin cebinde yazıyormuş numara.
Kırıkkale’ye gittiler.
Ölü kocasının bedenini aldı Fikriye, ensesinde tek kurşunla.
Galatasaray Meydanı’nda yıllardır Fikriye Alpsoy, “Hesabı sorulsun” pankartı elinde.
***
Mardin Dargeçit, 1995.
29 Ekim gecesi 03.00’te çalındı Doğan ailesinin kapısı.
Bütün aile uykudaydı.
İçeri giren güvenlik görevlileri, ailenin iki erkek çocuğunu gözaltına aldı.
Biri geri geldi, diğeri ortada yoktu.
Seyhan Doğan’ın anne ve babası çocuklarını aramaya koyuldu.
Karakolda, jandarmada, kışlada, hiçbir yerde izine bile rastlanmadı.
Anne Asiye Doğan, İHD’ye başvurdu, sonra AİHM’ye.
Derken anne de ortadan kayboldu.
Kimselere söylemeden tutuklamışlar, Mardin Cezaevi’ne koymuşlardı.
Döndü, sağlığı bozulunca aile İstanbul’a taşındı.
Asiye Doğan, artık Galatasaray Meydanı’ndaydı.
Yetmedi ömrü oğlunu bulmaya.
Kokusuna hasret öldü.
Afişleri alan baba Ramazan Doğan çıktı bu kez her cumartesi meydana.
Sonra, 2009’da yapılan yeni bir suç duyurusuyla ilgili dosya açılırken, aniden bir ölüm kaydı bulundu.
Kayda göre, Seyhan Doğan, gözaltına alınmadan 3 yıl önce, 1992’de ölmüştü.
Bir su kuyusunun içinde bulundu kemikleri.
Baba, anne ve oğulun kemikleri bir mezarda buluştu.
***
“Zaman senden sonra akmaya devam etti baba... Zaman akmaya, güneş her gün doğmaya devam ediyor. Kayıpsın baba. Bugün de seni arıyorum. Bir veda istiyorum senden baba, yalnızca bir veda...”
Yıllarca babasının kayıp pankartını taşıyıp meydanda, pankartı çocuğuna devreden Gülbahar Alpsoy, böyle sesleniyor mektubunda.
***
1995 yılının 27 Mayıs gününden bu yana, her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda.
Yani Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç kaçırılarak öldürülüp, katilleri sır olduğundan bu yana Arjantin’deki Plaza Del Mayo annelerinden Galatasaray’daki Cumartesi Anneleri’ne doğru esiyor hüzünlü ve inatçı bir rüzgâr.
İşte o meydandaki anneler ve babalar, o meydandaki kardeşler ve ablalar, o meydandaki sevgililer, o meydanda o insanlara destek olanlar artık bütün hikâyeleriyle bir kitaptalar.
Şair, yazar ve fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer’in yeni çıkan ve dün Cumartesi Anneleri’ne teslim edilen kitabı; “Gözaltında Kayıplar.”
12 Eylül öncesinden başlayarak bugüne uzanan kaybedilmenin, kayıp yakınlarının fotoğrafları, hikâyeleri, umutları, mektupları.
Yani her cumartesi, yani Galatasaray.
***
Şimdi birileri çıkıp kaybedilenlerin nasıl da “sakıncalı” olduğunu, nasıl da devlete düşmanlık yaptığını anlatmaya, kanıtlamaya çalışacak.
Birileri eli ayağı bağlı insanların nasıl da öldürüldüğüne dair kahramanlık hikâyeleri de anlatabilir.
Oysa hukuk devletinde mantık basittir; kaybedemezsin, yok edemezsin, bulmakla mükellefsin.
Yargı önüne çıkartmakla, suçsuz bulunmuşsa hakkında başka bir kayıt tutmamakla, kendi yarattığın insanlık dışı hukukla cezalandırmamakla.
***
Demokratik Bölgeler Partisi Şırnak yöneticilerinden Hurşit Külter, operasyonlar devam ederken kentten ayrılmamıştı.
Ailesi ile sürekli haberleşiyordu.
Son olarak 27 Mayıs günü, ailesine, “Hakkınızı helal edin” mesajı geldi.
Sonra bulunamadı.
Ne ölü, ne diri.
Sonra Twitter’daki “derin” hesaplardan, “kanalizasyon çukurunda” olduğu mesajları paylaşıldı.
Sonra valilikten, askerlerden açıklamalar geldi: “Bizde yok, biz almadık.”
Mesajlar silindi, izler kaybedildi.
İsim isim kimin ne yaptığını bilenler, Külter’in nerede olduğunu bilmiyor.
Kayıp.
Kitaplara yeni bir sayfa eklenmesin, hukuka dair bir inanç kalsın diye yanıt aranıyor soruya:
Hurşit Külter nerede?