Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bazen demirci Ermeni, kalfası Türk, çırağı Kürt, sonra ustası Türk, kalfası Kürt, çırağı Ermeni ama kim hangisi olursa olsun dövüyorlardı hep aynı demiri. Sonra büyük bir savaş ve o savaşlardan çok önce yapılmış projeler çıkageldi... Bölüşmemeleri söylendi ekmeği.
Ermeniler öldü, Türkler öldü, Kürtler de...
Bin yılını o kentte geçiren Ermenilerden üzerlerinde tarihlerini yazdıkları evleri dışında bir şey kalmadı geriye...
Ama duruyordu o toprakta Türkler ve Kürtler eskisi gibi.
Ermeniler ise artık sadece efsunlu hikâyelerdi...

Haberin Devamı

Bitlis’in yokuş ve Arnavut kaldırımı dar sokaklarında sağlı sollu uzayan evlerin büyük bölümü Ermeniler tarafından yapılmıştı.
Karanlık çöküp de dağların içinde kalan kentin üzerinde büyülü bir sessizlik yükseldiğinde, sokakları, Ermenilerin evlerinin önüne koydukları lambalar aydınlatırdı.
Orada Ermeniler, Türkler ve Kürtler birbirine alışıktı.
Konuşacak ortak bir dili mutlaka bulurlar, ayrı okullarda okuyan çocuklarını aynı sokaklardan “Geç oldu” diye aynı anne kaygılarıyla çağırırlardı.
Hangi dilde ve dinde doğacağını seçemediğin evrenin o büyülü köşesinde, kimin hangi din ve dilde doğduğunun da bir önemi hiç olmamıştı.
Bazen demirci Ermeni, kalfası Türk, çırağı Kürt, sonra ustası Türk, kalfası Kürt, çırağı Ermeni ama kim hangisi olursa olsun dövüyorlardı hep aynı demiri.
Sonra büyük bir savaş ve o savaşlardan çok önce yapılmış projeler çıkageldi.
Bölüşmemeleri söylendi ekmeği.
Ermeniler öldü, Türkler öldü, Kürtler de.
Bin yılını o kentte geçiren Ermenilerden üzerlerinde tarihlerini yazdıkları evleri dışında bir şey kalmadı geriye.
Ama duruyordu o toprakta Türkler ve Kürtler eskisi gibi.
Ermeniler ise artık sadece efsunlu hikâyelerdi.
***
Biri evlerine oturmuş, onu başkasına satmış, birisi ondan satın almış ve çok sonra o evler yıkılmış ve mutlaka her aşamasında içerisinde bırakılmış bir hazine aranmıştı.
O komşularının evlerini, arazilerini alanlar, onlardan satın alanlar öldü.
Çocukları doğdu, tek taraflı Ermeni hikâyeleriyle.
O çocukların çocuklarına o kentteki o efsunlu hazine arayışlarıyla dolu hikâyeler de anlatıldı.
Bir biçimde kentte yaşayan herkesin yolu o evlerden birinden geçmişti.
O evlerde daha önce yaşayanlar, büyük mahzenlerde, evleri bazen birbirine bağlayan, bazen yüklük olarak kullanılan tünellerde, avlularda, kuyularda, çeşme başlarında hep aramışlardı “bir gün dönecekleri” umuduyla bırakılan hazineyi.
Bazen, evin eski sahibi Ermeni’nin torununun döneceği söylenirdi.
Bazen hazinenin yerini bulup da çıkartmaya çalışanların zehirlendiği.
Bazen, iki kuşak önce bir mahallede birisinin büyük hazineyi bulduğu ve öyle zenginleştiği.
Bazen hazine için evi alanların artık ellerinden çıkartamadıkları evi.
Ermeniler bütün hikâyelerde mutlaka çok zengin, mutlaka mallarını bir yere gizlemiş ve mutlaka hiç öldürülmemişti.
***
Şimdi, internette, “Ermeni” diye arama yaptığınızda, en çok aranan seçenekler şöyle geliyor:
“Ermeniler, Ermeni tehciri, Ermeni soykırımı, Ermeni meselesi.”
Ve, “Ermeni işaretleri.”
İlk seçeneklerin hemen hepsinde hakaretler varken, birbirlerine yardım edenleri görüyorsunuz, “işaretleri” seçtiğinizde.
Onlarca forum sayfasından birinde anlatılıyor:
“Bizim köyde bir kaya var. Üstünde bir kafatası var. Ermenilere aitmiş... Bir başka kayanın üstünde de yılan var. Köydeki rivayetlere göre bu hazine tuzaklı, tılsımlıymış... 20-30 sene önce 3 arkadaş gömüyü aramışlar, en sonunda gömülü yeri bulmuşlar, tam kazacaklar yıldırım düşmüş bölgeye. Üçü de ölmüş. Ne yapmak gerek?”
Yanıtlar geliyor:
“Papaz büyüsü vardır, papaz bul, büyüyü çözsün.”
“Biz Müslüman adamık. Besmele çek, başla kazmaya. Bulduğunun bir kısmını devlete ver, sana bir miktar değerini ödül olarak veriyor, geri kalanı da erit sat.”
“Ermeniler yaşadıkları yerlerini terk ettikleri zaman ellerindeki değerleri eşyaları sivri zekâları sayesinde olmadık yerlere gömmeye başlamışlar.”
Bir başka forumda ise mezar değil terk edilmiş, el konulmuş, yüz yıllık evlerin fotoğrafları tartışılıyor:
“Eskiden Ermeni bir papazın yaşadığı bir ev burası. Resim fazla yok ama arkadaşın dediğine göre daha çok işaret varmış. Haç olan resim beni şüphelendirdi, sanki kabartma gibi duruyor.”
“Evin salonundaki kadın resmi gerçekten çok ilginç. Resimdeki kadının boynunda bir sürü mücevher var. İz olabilir.”
Ve bir başkasında Ermenilerin yıkılmış evleri konu ediliyor:
“Her tarafı yıkmışlar, kaç kez de kazılmış buralar ama bu Ermeniler malın gözü. Bulamadıkları çok hazine vardır burada.”
***
Anadolu’nun esrarlı topraklarından uzakta bir halkın mezarları yeniden ve yeniden kazılıyor.
Ölenlere, gidenlere, “asıl biz, asıl biz” denirken, mezara bir kazma daha vuruluyor.
Bütün dinlerde mezar başlarındaki gözyaşları aynıdır.
Mezarsızların, doğduğu toprakta yatamayanların ve başında bir taş olmayanların ve mezara birlikte konulanların gözyaşları ise çok uzakta.
Ve bazen gözyaşı, asıl hazineyi kaybedip, hâlâ hazine arayanların karanlıkla işaretlenmiş kalpleri için akıtılmalıdır.