... Kurşuna dizilen, aslında bilinmese de periyodik olarak öldürülen katırların hastalığa, geçime, okula gitmeye, ev taşımaya yani yaşamın dört bir yanına yoldaş olduğu o coğrafyada, kadınlar, oturup yaşadıklarını yazdı...
Bütün kadınların bütün hikâyelerinde, “katırlar” da vardı. Çünkü şanslı doğmayan ama sadece yaşamak isteyenlerin topraklarında, şanssız hayvanlar yoldaşlarıydı...
Dünyaya hak ettiğinden bin kat şanslı gelen canlılar vardır.
Onlar, doğuştan gelen özelliklerinden öyle memnun, bu nedenle yargılanmaz ve dışlanmaz, herhangi bir hakka sahip olmak için çabalamaz ve onlar herhangi bir şeye ulaşmak için fazla uğraşmayanlardır.
En büyük maceraları giriştikleri ilk iştir misal, kötü söz işitmek başlarına gelen en büyük felaket.
Ve bölüştüklerinde azalacağına inanıyorlarsa ayrıcalıklı hallerini, bölüşmek, ihanetle eş anlamlıdır.
Şanslı doğduğunu bilip de o şansın herkes tarafından paylaşılmasını isteyenler de aralarında yer bulmamalıdır.
Varoluşsal dengeleri, “mühim sandıkları” o pozisyonlarında saklıdır.
Ve sadece kendileri gibi olanların sırtlarını sıvazlamaları yeter, “ötekileri” hiç tanımayanların, hiç kahramanlık yapmaları gerekmemiş kahramanlarıdır.
Dildir bazen düşmanları, bazen bir şarkı, bazen ise katırlardır.
Katır dediğin anne, baba bilmez.
Hani ayaklanana, kendine gelen kadar korunur neredeyse tüm canlılar, katır dediğin öyle bile sevilmez.
Rüyada olsa görmek uğursuzluk alameti.
Kısır gelirler dünyaya, kendisi karar veremez türünün devamına.
Ucuzluğundan olacak, herkes kolayca kıyabilir canına.
Hayvandan da sayılmaz, şanslı doğanları sevenlerin dünyasında.
Hele ki katırları bütün yaşamları olan insanların arasında doğmuşsa.
***
İşte, son olarak birkaç gün önce kurşuna dizilen, aslında bilinmese de periyodik olarak öldürülen katırların hastalığa, geçime, okula gitmeye, ev taşımaya yani yaşamın dört bir yanına yoldaş olduğu o coğrafyada, kadınlar, oturup yaşadıklarını yazdı.
“Yaşadıkları” dediğimiz, haber diliyle, “34 kişinin savaş uçaklarıyla öldürüldüğü” yani, Berivan, Cahide, Cihan, Eylem, Kıymet, Nevruz, Nezahat, Sevcan, Şilan’ın ağabeylerinin, babalarının, kocalarının, kardeşlerinin, katırlarıyla paramparça olmasıydı.
Öyle bir parçalanmak ki ölülerin sayısı, bir çuvala “geriye kalanlar” konulduğundan, 35 sanılmıştı.
Hülya Tarman’ın, “Roboski’de yazdık” kitabında anlatıyor Berivan Encü:
“En ön sırada amcaoğlum Serhat, üzerinde siyah kıyafetleri, üstü açık kalmış. Yusuf ağabeyim onu almaya giderken yanında babamın poşusu varmış. Son nefesini verince ağabeyim onunla örtmüş... Dört beş arkadaş var aralarında. Cemal’i görürüz, onu ayakkabısından tanırız. Süleyman amcanın aldığı bordo renkli botları. Görüntülerde kana bulanmış bir çuval vardır. Beyazdır aslında, mazot kokuyordur. İşte o da benim ağabeyim Hamza’dır. O çuvalın içinde sadece ağabeyim yoktur. Selcan’ın ağabeyi Celal de vardır. Bir diğeri arkadaşım Aslan’dır. Biri daha vardır, o da Orhan’dır. Katır semerinin içinde kafası görünen, 15 yaşındaydı, ağabeyiyle katledildi.”
Ve Cahide Encü, kardeşini ve kimilerine göre kaçaktan ayda 15 bin lira kazanan ailesini anlattı:
“Okulda kantine borcun varmış, o hafta YGS başvuruları bir de. ‘Bugün gideyim anne, hem YGS başvurusu yapacağım, hem de borcumu ödeyeceğim’ demiştin. Bir seferinde anneme, ‘Okulda başım dönüyor açlıktan’ demiştin. O gün ağlamıştım.”
Babasının, “Fadıl öldü” diye nasıl diz çöktüğünü yazdı Kıymet Encü, “Köye baktığında uçaklardan başka bir şey görmediğini, çünkü ufkunun kapalı olduğunu” Nazlı Encü, “Küçükken el salladığı uçakların bomba atmasına” duyduğu şaşkınlığı Nevruz Encü, “Şimdi benim son diye bitirdiğime kim bilir kimler ilk diye başlayacak” dedi Nezahat Encü, “En çok onun gülerken çektirdiği fotoğrafa ağlayarak bakmalarının koyduğunu” anlattı Sevcan Encü, “Hala sahanın bile yokluklarına dayanamayıp çöktüğünü” Şilan Encü, Cihan Encü, “Devletin sadece geçmişi değil, geleceği de ellerinden aldığını” ve kendini bir avukat gibi hissettiğini Eylem Encü.
Defalarca gitti, bütün öyküleri yazdırdı, derledi, toparladı ve Roboski’yi aktardı Hülya Tarman.
***
Bütün kadınların bütün hikâyelerinde, “katırlar” da vardı.
Çünkü şanslı doğmayan ama sadece yaşamak isteyenlerin topraklarında, şanssız hayvanlar yoldaşlarıydı.
Ama nasıl da kapatılıyor defterler öyle kolayca.
Ve insanlara ilişkin defterler kapatılırken böyle rahatça, kim sorar ki ne hissettiğini ölümünü bekleyen bir katıra.
Haddinden ve hak ettiğinden şanslı canlılar var evrende.
Ama şanslı doğmayanlar da yazıyorlar işte yaşadıklarını tarihe, engelleyemiyorsun hayvanlarını bile yok edip, susturmakla.